2010 yapımı filmde Robin Hood
efsanesinin doğuşu farklı bir yorumla ve farklı bir versiyonla
ele alınmış. Okçu Robin Longstride, Kral Richard'ın Fransa'da
ölmesinin ardından Alan ve Küçük John'la beraber İngiltere'ye
dönüyor. Bu dönüş sırasında, Fransız işgalciler tarafından
saldırıya uğrayan köyde, ölmek üzere olan Locksleyli Robert'la
tanışmak durumunda kalıyor. Ancak ölmek üzere olan şövalye,
son nefesinde Robin'e bir kılıç emanet ediyor ve babasına ait
olan bu kılıcı Nottingham'daki kız kardeşi Marian'a ulaştırması
için Robin'den söz alıyor. İşte bu kılıç hikayesinin
devamında, Robin'in Robin Hood ismini alışı; yegane aşkı olan
Lady Marian'la tanışması; Küçük John ve Peder'le yaşadıkları
olaylar bambaşka bir senaryoyla karşımıza çıkıyor.
Kişisel görüşlerime gelirsek;
nasıl ki o yukarıda bahsettiğim 1991 yapımı Robin Hood'u
izlediğimden beri Kevin Costner'ı başka bir filme
yakıştıramıyorsam bu filme de Russell Crowe'u hiç konduramadım.
Hatta bu filmi bir Robin Hood hikayesi gibi değil, bambaşka bir
film izler gibi izledim. Olmamıştı sanki, birşeyler eksikti. Ya
da bana öyle geldi, bilemiyorum.
Yürekten tavsiye edebileceğim bir
film değil. Ama yine de izlemek isterseniz, Robin Hood filmi izler
gibi değil, başka bir dönem filmi izlermiş gibi izleyin. Belki o
zaman keyif alırsınız.
Hayata İyi Seyirler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder