15 Ocak 2015 Perşembe

"Acı Bir Hayat Öyküsü" Hem de Aşırı Derecede...

Çocuk milleti -ne vardır bilmem- sabahın köründe uyanmayı pek sever. Yaz tatili bilmez, kış tatili bilmez, hafta içi hafta sonu bilmez... Sabahın köründe dikilirler. Benim iki eşkiya yine sabahın köründe kalktılar ve beni de kalkmaya mecbur ettiler. Onların kahvaltılarını yaptırıp televizyonu açtım ve bir göz açık bir göz kapalı vaziyette salak saçma (olduğunu zannettiğim) bir filme sığındım. Size filmden bahsedeyim...

Özet
2009 yapımı "Acı Bir Hayat Öyküsü" (Precious) adlı film biyografik dram türünde. Hikayeye göre Precious, Harlem'de yaşayan 16 yaşında siyahi bir genç kızdır. Ancak hiç de 16 yaşında gibi değildir. Zira babası tarafından defalarca tecavüze uğramıştır. Hatta babasından ikinci kez hamiledir. İlk bebek de zaten dawn sendromludur. Zavallı Precious, annesi tarafından da hiç sevgi görmediği gibi bir de annesinin türlü hakaretlerine maruz kalmaktadır. Hatta bu da yetmezmiş gibi bir de 150 kiloluk ağır bir bedene sahiptir. Kısacası, hayat her açıdan bu zavallı genç kıza sağlı sollu yumruklar indirmektedir. Okuma yazması bile olmayan zavallı Precious, mecburen açık liseye gönderilmiştir. Precious'ın sınıfındaki diğer kızlar da (Precious kadar olmasa da) Precious gibi feleğin çemberinden geçmektedirler. Ancak öğretmenleri Bayan Rain, onların bu talihsizliklerindeki tek talihleri olacaktır.

Künye
Film bir roman uyarlaması. Filmde Precious'ı Gabourey Sidibe oynuyor. Öğretmen Bayan Rain'i ise pek çok filmden tanıdığımız Paula Patton adlı güzel bayan oynuyor. Üstelik bu adı sanı duyulmadık film iki Oscar'lı...

Yorum
Aslında bu tür dramatik filmler çoğu kişiyi pek açmaz. Ama ben severim. Çünkü bunların sonu hep mutlu sona gider. En azından tam da bir umut ışığı doğduğu sırada. Ya da o mağdur kişi, bir aydınlanma yaşadığında. Tıpkı bu filmdeki gibi. Film bazı noktalarda abartılı oranda dramatize edilse de vardır böyle hayatlar deyip geçilecek türden. Ama güzel bir film. Çok güzel olmasa da güzel bir film. Bence konuyu okuyun, sonra da izleyip izlemeyeceğinize kendiniz karar verin.


Hayata İyi Seyirler...

"Paralel Evren" Bilimi Olmayan Kurgu Filmi...

Hafta sonu bir film izledim. Ne oyuncularını tanıyordum ne de yönetmenini. Ve ne de daha önce ismini duymuştum. Ama sırf bilim kurgu olduğu olduğu ve imdb puanı da 7'yi aşkın olduğu için izledim. Size filmden bahsedeyim.
Özet
2013 yapımı “Paralel Evren” (Coherence) adlı film bilim kurgu türünde. Hikayeye göre kadınlı erkekli 8 eski dost, uzun bir aradan sonra ilk kez bir araya geleceklerdir. Ev sahibi, türlü türlü yemekler yapmış ve kimisi evli, kimisi bekar, kimisi de ilişki durumu karışık olan bu arkadaşlar için heyecanlıdır. Misafirler söz verilen saatte gelmeye başlarlar. Her gelen hoş gelir ve hoş bulur. Sohbet iyice koyulmuşken birden hepsinin cep telefon ekranları çatlamaya başlar ve arkasından tüm şehirde elektrikler gider. Herkes bir an paniğe kapılmışken bir tanesi muhtemel sebebi açıklar: KUYRUKLU YILDIZ. Haberlerde söylendiği kadarıyla bir kuyruklu yıldız Dünya'ya çok yakın bir yerden geçecektir ve elektromanyetik bir dalgalanmaya yol açabilecektir. Bir çare aramaya başlayan misafirlerden üç erkek, karşı evin ışıklarının yandığını görünce yardım istemeye karar verirler. Ancak o eve yapacakları ziyaret hiç umulmadık bir durumun açığa çıkmasıyla sonuçlanacaktır.
Künye
Başta da söylediğim gibi filmdeki kimseyi tanımıyorum. Ama filmin yönetmeni ve senaristi olan James Ward Byrkit tanıdık bir isim. Çünkü beyefendi Karayip Korsanlarının da senaristi. 
Yorum
1) Film şahane bir hikaye örgüsüne sahip. Konusu çok güzel. Karmakarışık, ama sizi hiç yormuyor.
2) Ama ben hayatımda böyle bilim kurgu görmedim. Hiç efekt yok. Alışık olduğumuz o görüntü ve ses efektlerinden, o kostümlerden, o makyajlardan, o kurgulardan eser yok. Ama bilim kurgu filmi. Ve nasıl oluyorsa güzel bir film.
3) Filmde tanıdık bir kaç oyuncu olsaydı reytingleri 8'i aşardı kesin.
4) Mutlaka izleyin...

Hayata İyi Seyirler...

5 Ocak 2015 Pazartesi

"300: Bir İmparatorluğun Yükselişi" Devam Filmi...

"300 Spartalı" adlı savaş filmi görünümlü vahşet filmini sinemada izleme gafletinde bulunmuştum. O yüzden onun devam filmi olan ikinci vahşet filmini tv'de izlemeyi tercih ettim. Bakalım...

Themistokles
Özet
2014 yapımı "300: Bir İmparatorluğun Yükselişi" (300: Rise of an Empire) adlı film fantastik tarih (kısaca epik diyelim) türünde bir savaş filmi. Hikayeye göre 300 Spartalı'nın görevi yarım kalmıştır. Yunan şehirleri demokrasiye kavuşmuş ancak birlik ve beraberlik duygusu kalplere yerleşmemiştir. Fakat Themistokles adlı bir general, bu polis şehirleri birleştirmeyi kafaya takmıştır ve Perslerin yok edici gücüne karşı var gücüyle savaşmıştır. Themistokles ve silah arkadaşları, Maraton Ovasında Pers Kralı Darius'a karşı büyük bir zafer kazanmayı başarmıştır. Ancak bu başarı, Darius'un oğlu Xerxes'i ve onun sadık ama psikopat kadın yaveri Artemisia'yı fena kızdıracaktır.

Künye
Filmde Artemisia denen çatlak savaşçıyı muhteşem kadın Eva Green oynuyor. Themistokles'i ise Sullivan Stapleton canlandırıyor. Filmin yönetmeni ise ilk filmi de yönetmiş olan Zack Snyder.
Artemisia

Yorum
Filmdeki o görsel etki ilk filmle aynı olmasına rağmen tabi ki ilk filmdeki kadar büyüleyici ve ürkütücü değil. 

Yine Perslere fena bir çamur atma durumu var zira Perslerde tanrı kral anlayışı ya da eşcinsel kral yoktur. Bu konuyu birinci filmde de eleştirmiştik. (Yunanları daha yüce yüceltmek için yapılan gereksiz bir manevra tabi.)

Filmde tarihsel gerçeklerden ilham alınsa da filmi epik bir destan olarak algılamak daha mantıklı. Çünkü ancak o zaman akla yatan bir tarafı oluyor.
Ama izleyin. İlk filmi beğendiyseniz bunu da beğenebilirsiniz.

Hayata İyi Seyirler...

"Sıkıysa Yakala" Bir Çocuk Kaç Milyonluk Vurgun Yapabilir???

Cumartesi günü yanlışlıkla iki film izledim. Yanlışlıkla derken biri; daha önce izlemiş olmama rağmen tv'de rastlayınca “hadi 5 dakka daha, 5 dakka daha” diye izlediğim bir film. Diğeri de mecburen iki saat sonra izlediğim yeni bir film.

Önce birincisinden başlayalım.

Özet
2002 yapımı “Sıkıysa Yalaka” (Catch Me If You Can) adlı film eğlenceli bir biyografi türünde. Olay, Amerika'da 1960'larda geçmektedir. Hikayeye göre Frank Abagnale, itibarlı bir ailenin biricik oğludur. Diğer ergenlerin aksine ailesiyle arası iyidir ve babasına da hayrandır. Fakat nasıl olduysa babası bir anda tüm varlığını ve itibarını yitirir ve Frank bir anda kendini devlet okulunda bulur. Okuldaki zibidilerin kendisiyle alay edeceklerini fark eden Frank kafayı çalıştırır ve vekil öğretmenmiş davranmaya başlar. İşte bu tiyatro Frank'in hoşuna gider. Frank bundan sonraki bir kaç yıl boyunca bir kaç kostüm, bir kaç tavır ve kendi hazırladığı sahte çeklerle en güçlü firmaları, bankaları ve insanları dolandıracak ve hayatını yaşayacaktır. Ta ki Dedektif Carl tarafından yakalana kadar...

Künye
Filmde Frank'i Hollywood'un en muhteşem oyuncularından Leonardo Di Caprio oynuyor. Frank'in peşindeki inatçı polis Carl'ı ise yine Hollywood'un en muhteşem oyuncularından Tom Hanks oynuyor. Filmin yönetmeni ise Steven Spielberg denen sinema dehası yönetiyor. 

Yorum
Filmi yıllar önce izlediğimde de çok beğenmiştim. Yine çok beğendim. Yalnız bu sefer bir şey dikkatimi çekti. Filmin ilk 20 dakikası biraz karışık. Devamı da fazlasıyla hızlı ilerliyor. Hatta bazen gözünüzü bir an bile ayırsanız sahneyi anlamayabiliyorsunuz. Yani mutlaka izleyin ama ona göre izleyin derim.


Hayata İyi Seyirler...

"Alın Yazısı" Görüp Görebileceğiniz En İlginç Paradokxssksxxx...

Çok sevdiğim bir arkadaşım bir film izlemiş. Bana da tavsiye etti ama filmin ismini bir türlü çıkaramadı. “Pre.... Prel... Pre...tion” dedi kaldı. Yalnız filmin konusuyla ilgili bir ipucu verdi ve konusu benim de ilgimi çekti. Eşime filmin konusundan bahsettim. O da birden “Heh! Benim filanca arkadaşım da o filmi izlemiş, çok beğenmiş ama filmin adını hatırlayamadığı için havada kaldı” dedi.
Güç bela filmin adını bulduk ve şu filmi nihayet izleyebildik.

Özet
2014 yapımı “Alınyazısı” (Predestination :)))) adlı film hem fantastik, hem bilim kurgu hem de gizem türünde. Hikayeye göre adamımız (Ethan Hawk), görevi gereği zamanda yolculuk yapan bir ajandır. Eskide geçen kötü olayları düzeltmek amacıyla geçmişe gider ve o olaylar henüz olmadan önlemeye çalışır. Yeni görevi bir katliamcıyı bulmak ve katliamı önlemeye çalışmak için adamı ikna etmek olacaktır. Bunun için yine geçmişe gider ve bir barda barmen kılığında işe koyulur. Bardaki müşterilerden biriyle sohbete başlar. Ancak bu sohbet hiç beklenmedik bir şekilde son ve sonuç bulacaktır.

Künye
Filmde zaman yolcusu ajanımızı Ethan Hawk oynuyor. Kendisine bu filmde Sarah Snook eşlik ediyor. Film bir kısa öyküden uyarlama. 

Yorum
1) Yılan hikayesi demek bu olsa gerek. Ben hayatımda böyle paradokslu bir film görmedim. Hatta kitap ya da benzer bir film de görmedim. Hatta ben hayatımda böyle bir şey görmedim.
2) Çok ilginç ve tuhaf bir filmdi. Git gide çözüleceğine, git gide karmaşıklaşan bir örgüye sahipti. Hele sonunda iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyordu.
3) Ancak bunca kargaşaya rağmen sonunda paradoks tamamlandı. En azından ortada kalmadığına sevindim.
4) İzleyelim mi derseniz? Size katacağı hiç bir şey olmamakla birlikte izlenebilecek bir film. İmdb'deki puanını da (7.4 gibi bir şey) hak ediyor diyebiliriz. Yani eğer Çok merak ettik derseniz izleyin. Ama sonunda “bu ne yaaa!” demeyin. Çünkü öyle dedirtecek bir film.


Hayata İyi Seyirler...

"Hititya: Madalyonun Sırrı" Türk Filmlerine Tövbe Ettiren Bir Türk Filmi...

Her seferinde tövbe ediyorum bir daha yerli film izlemeyeceğim diye. Ama sonra bir şey oluyor, tövbemi unutup bir daha izliyorum yine tövbe ediyorum. Size filmden bahsedeyim.

Özet
2013 yapımı “Hititya: Madalyonun Sırrı” adlı film fantastik gizem türünde. Hikayeye göre Asya mutlu bir evlilik yapmış ve üç çocuk sahibi hoş bir kadındır. Hayat Asya ve ailesi için normal seyrinde devam etmektedir. Bir sabah Asya, eşini ve çocuklarını okula uğurlar ve sonra da evine geri girer. Fakat içeri girdiğinde beklenmedik bir ziyaretçiyle karşılaşır. Hititya'dan gelen ucube savaşçı. Asya bu savaşçıyla can siper dövüşür ve bir yandan da özel bir madalyonu saklamaya çalışır. Asya madalyonu gizlemeyi başarır ama esir alınmaktan kurtulamaz ve gizemli bir şekilde ortadan kaybolur. Aradan 9 yıl geçer ama Asya'dan hiç haber alınamaz. Ta ki bir gün............

Künye
Filmde tabiri caizse kameranın çok sevdiği isimler oynuyor. Ebru Cündübeyoğlu gibi, Uğurkan Erez gibi, Nehir Çağla Yaşar gibi...

Yorum
Ancak yukarıda saydığım onca isme rağmen film berbat. Yani bu kelimeyi kullanmak istemezdim ama filme iltifat etmek içimden gelmiyor. “Narnia Günlükleri”yle “Son Hava Bükücü” çakması bir film. Çocuk filmi olarak bile nitelendirilemez. İki kere açtım ve iki kere kapattım.

Ama müzikleri çok güzel. Ben öyle etnik modern müzikleri çok severim, tam benlik.

Yine de bir tek müzikleri için izleyecek halimiz yok. İzlemeyin yani. Benden söylemesi.


Hayata İyi Seyirler...

"Kayıp Kız" Ya Kayıp Aslında Kaybolmadıysa???

Eşim bir arkadaşından iki film bulmuş gelmiş. “İzleyelim” dedi. “Yalnız biri vahşet filmiymiş. Öbürünü izleyelim. Çocuklar ayakta.” dedi. “Neymiş öbürünün adı?” diye sordum. “Gun Girl” dedi. “E bu da vahşet filmidir?” dedim. Sonra anladım ki “Gun Girl” değil; “Gone Girl” demek istemiş. Ve sonra bir şey daha anladık ki.......... O kısmını yorumlara yazalım. Önce filme bakalım.

Özet
2014 yapımı “Kayıp Kız” (Gone Girl) adlı film gizem türünde. Hikayeye göre Nick ve Amy yeni evli bir çifttir. Amy, sosyetik ve akıllı bir kadınken Nick sınıf atlamak üzere olan taşralı bir yazardır. Bu ikili her ortamda örnek çift olarak gösterilirken aşklarına heyecan katmak için hemen hemen her fırsatı da değerlendirmektedirler. Bir gün Nick eve gelir ve salondaki eşyaların darmadağın edilmiş olduğunu görür. Amy ise evde yoktur ve kendisine ulaşılamamaktadır. Durumdan şüphelenen Nick hemen polis çağırır. Ancak işler fena patlar ve hiç umulmadık bir gelişmeyle sonuçlanır.

Künye
Filmde Nick'i Ben Affleck oynuyor. Filmin yönetmeni ise "Dövüş Kulübü" ve "Sosyal Ağ" filmleri de dahil bir çok muhteşem filmi de yönetmiş olan David Fincher. Filmin bir roman uyarlaması olduğunu da ilave etmek lazım.

Yorum
1) Önce baştaki o şeyden bahsedeyim. Film hem cinsel içerikli hem de vahşet içerikli olduğu için kesinlikle ve kesinlikle çocuklar ayaktayken izlenecek bir film değilmiş.
2) Ama gizem filmi olarak güzel. Karakterlere karşı filmin henüz başındayken hissedeceklerinizle sondaki hisleriniz arasında dağlar kadar fark olacağına emin olun. 
3) Gizem filmlerini seviyorsanız mutlaka izleyin. Ama sevmiyorsanız benim gibi gerilir kalırsınız. Yani siz bilirsiniz.


Hayata İyi Seyirler...

"Hayalet Yazar" Biyografi Görünümlü Otobiyografiler...

Cumartesi günü yanlışlıkla iki film izledim. Yanlışlıkla derken biri; daha önce izlemiş olmama rağmen tv'de rastlayınca “hadi 5 dakka daha, 5 dakka daha” diye izlediğim bir film. Diğeri de mecburen iki saat sonra izlediğim yeni bir film.
Şimdi de ikincisinden başlayalım.

Özet
2010 yapımı "Hayalet Yazar" (Ghost Writer) adlı film gerilim türünde. Hikayeye göre Ad, bir hayalet yazardır. Yani insanlar önce otobiyografilerini (yani kendi hayat hikayelerini) yazarlar; sonra da hayalet yazarların adıyla otobiyografi olarak yayınlatırlar. En son yayınladığı (yazdığı diyemiyoruz tabi) biyografi, epeyce başarılı olunca yeni bir iş teklifi almıştır: Eski Başkanın anılarını yayınlamak. Rick, aslında bu işi almayı pek istemese de fiyatı duyunca razı olur. Bu işi yapmak için sadece bir ayı olacaktır. rick hemen pılını pırtısını toplar ve çalışmalarını yapacağı şehre yol alır. Davet edildiği mekan, az personelli fakat ultra güvenlikli bir malikanedir. Fakat burada yolunda olmayan bir şeyler vardır.

Künye
Filmde hayalet yazarı Evan McGregor oynuyor. Film bir roman uyarlaması. "The Ghost" adlı romanın yazarı Robert Harris. Filmin yönetmeni ise Roman Polanski.

Yoırum
Film, baştan sona gizemini koruyan bir film. Sıkılıp bırakırsanız bir şey kaybetmezsiniz. Ama sonuna kadar izlerseniz, işte o zaman bir anlam verebilirsiniz. Ama bu sefer de en başa alıp bir daha izlemeniz gerekiyor. Öyle değişik bir film yani. Yine de yüksek reytingleri hakedecek bir film değil. Bir Roman Polanski filmi olmasına rağmen orta karar yani. Ama izlemek isterseniz de izleyin tabi, siz bilirsiniz.

Hayata İyi Seyirler...