2 Aralık 2015 Çarşamba

"Ölümsüz Polisler" Kapanmamış Hesaplar İçin...

TV'de zaping yaparken bir film gördüm ve sadece bir dakikasını izledim. Ve fakat o kadar kritik bir yerini izlemişim ki filmin tüm konusu o bir dakikanın içindeydi. Ben de filmi izlemeye karar verdim. Şimdi size de filmin o bir dakikasını anlatacağım.

Özet
2013 yapımı “Ölümsüz Polisler” (R.I.P.D.) adlı film fantastik bir aksiyon filmi. Hikayeye göre dfbkm^+%&%/)('^+oogfoğfgnkm ve bu yüzden Nick'in ortağı tabancasını çeker ve Nick'i öldürür. Bir anda kendini öbür dünyada bulan Nick hoş bir bayan polis tarafından sorgulanmaya başlar. Kadın polisin Nick'e bir teklifi vardır. Nick ya ölümü kabul edecektir; ya da dünyaya geri dönüp yargılanmaktan kaçan suçluları bulup adalete teslim edecektir. Nick düşünür; taşınır. Ölümü kabullenirse cehenneme gitme riskini de alması gerektiğini anlayınca dünyaya dönmeye karar verir. Tabi henüz kapanmamış hesapları da kapatmak Nick'in asıl hedefi olacaktır.

Künye
Filmde Nick'i Ryan Reynolds oynuyor. Kendisine Jeff Bridges ve Kevin Bacon da eşlik ediyor.

Yorum
Filmin konusu bence güzel. Ama film çok kötü. Animasyonlar ucuz. Ve yer yer tiksinç. Hikayenin sonu daha başından belli. Oyunculuklar desen Jeff Bridges hariç orta karar. Yani bence bir 10 yıl kadar sonra yeniden çekilmeli.

Kısacası filmi tavsiye etmiyorum. Tabi yine de siz bilirsiniz.

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Kesinlikle çocuklarla izlemeyin!!!

"Mad Max" Eski Mad Max'lere Bin Basan Mad Max...

Eşim benden habersiz ve bensiz bir film izlemiş. Kıyameti koparttım :))) O kadar çok söylendim ki zavallı adam aynı filmi benimle birlikte yeniden izlemeye razı oldu. Ama filmin sonunda şunu anladım: adam yeniden izlemeye razı olmamış; çünkü zaten gönüllüymüş :)))

Şu ikinci kez izlemeye değer filme bir bakalım

Özet
2015 yapımı “Mad Max” bilim kurgu türünde. Hikayeye göre -bundan yüzyıllar sonra- nükleer savaşlar artık bitmiştir. Ama artık hiç bir şey eskisi gibi değildir. Toprak asitlidir. Su temiz değildir. İnsanlar sağlığını kaybetmiştir. Teknoloji ve medeniyet dibe vurmuştur. Üstelik yepyeni bir tarikat doğmuştur. Etraf, bu oluşum için canını verecek beyni yıkanmış insanlarla doludur. Büyük patrona inanış sonsuzdur. Derken bir gün büyük patronun savaşçı kamyon şoförlerinden biri Furiosa başka bir kabileye petrol götürmek üzere yola çıkar. Ancak petrol meselesi sadece bir maskedir. Asıl kargo, “damızlık” diye adlandırılan doğurgan kadınlardır. İşin asıl yüzü ortaya çıktığında ise amansız bir kaçış başlayacaktır...

Künye
Filmde kamyon şoförünü Charlize Theron oynuyor. Ona kaçmasında yardımcı olacak kişi ise Mad Max diye bildiğimiz Tom Hardy. Bir de o beyni yıkanmış heriflerden birini canlandıran Nicholas Hoult.

Filmin yönetmeni ise George Miller ve ilginçtir ki kendisi bundan 40 yıl önce çekilen Mad Max'lerin de yönetmeni :)))

Yorum
Filmin ilk iki filmle alakası yok. Ben ilk iki filmi hiç beğenmemiştim ama bunun hastası oldum. Bir senaryo ancak bu kadar büyütülebilirdi. Yönetmeni yürekten tebrik ediyorum.

Filmin görselleri, kostümleri, makyajları, dekorları, müzikleri ve oyunculukları müthişti.

Senaryodaki o tarikat kurgusu ve onun beyin özürlü suisidal müritleri şahaneydi.

Hele savaş bandosuna bayıldım :)))

Filmi izleyin. Mutlaka izleyin. Hatta çevirin çevirin; bir daha izleyin. Zaten o zaman başta eşime ceza olacağını düşündüğüm şeyin neden ödüle dönüştüğünü anlarsınız :)))


Hayata İyi Seyirler...

"Mission: Impossible - Rogue Nation" İsmi Bile Sofistike...

Yaz tatilinde sinemada izlemek istediğim bir film vardı. Ama ha bugün ha yarın derken izleyememiştim; kalmıştı. Sonunda o filmi izleyebildim. Size de bahsedeyim.

Özet
2015 yapımı “Mission: Impossible- Rogue Nation” adlı film her zamanki gibi aksiyon türünde. Bu seferki hikayeye göre Görevimiz Tehlike ekibine CIA tarafından savaş açılmıştır. Ama öyle görevlerini kötüye kullandıklarından yada beceremediklerinden değil. Son derece kapalı ve gizemli bir organizasyon oldukları için. Denetim yada gözetim altında tutulamadıkları için. Bu yüzden Benji merkeze çekilmiştir. Brandt, soruşturma geçirmektedir. Ethan ise sırra kadem başmıştır. CIA ekibi bizimkileri resmen parça pinçik ettiğini zannetmektedir ama işin aslı tabi ki öyle değildir. Zira Görevimiz Tehlike ekibi gelmiş geçmiş en büyük hırsızlık operasyonuna karşı var olma savaşı yürütmekle meşguldür.

Künye
Filmdeki ekip bir önceki ekiple aynı. İlaveten bir tek Rebecca Ferguson'u görüyoruz.

Yorum
Film her zamanki gibi bol aksiyonlu. Hem de çok kaliteli aksiyon sahneleriyle dolu. Senaryo yoğun ve sofistike (bu kelimeye karşılık gelecek Türkçe bir kelime bilmiyorum. Bilen varsa söylesin.) Oyunculuklar da tamam. Ekip aynı olunca karakterleri kapmışlar iyice.

Filmi izleyin. Mutlaka izleyin. Tabi hala izlemediyseniz :)))


Hayata İyi Seyirler...

"Aşk ve Diğer Felaketler" Felaket!!!

Uykusu problemli bir insanım. Hayatım boyunca yastığa beş kala uyuyanları kıskandım. Çok zor dalarım; gece boyu elli kere uyanırım; bazen de uyanınca bir daha uyuyamam. İşte böyle zamanlarda -yani bir daha uyuyamadığım zamanlarda- bir film açarım. Gecenin sessizliğinde sakin sakin izlerim.

Üç gün önce yine benzer bir şey oldu. Gecenin üçünde uyandım ve bir daha uyuyamadım. O saatte kafam ağır bir film kaldıracak halde değildi. Ben de bir romantik komedi açtım. Ama ne kötüdür ki yine erotik komedi çıktı.

Size filmden bahsedeyim.

Özet
2006 yapı “Aşk ve Diğer Felaketler” (Love and Other Disasters) adlı film (sözde) romantik komedi türünde. Hikayeye göre Emily, Vogue dergisinde moda asistanı olarak çalışmaktadır. Çok neşeli, çok tatlı ve, çok çocuksu ve çok çekici bir kişiliğe sahiptir. Ancak özel hayatı biraz karışıktır. Eski sevgilisiyle ara sıra birlikte olmaktadır. Aşktan uzak ve risksiz bir beraberlik Emily için oldukça caziptir. En yakın arkadaşı alkolik bir şairdir. Ev arkadaşı ise bir hemcinseldir (bu kelimeyi ben buldum :)))). Bu kadar karışıklığın içinde bir de Arjantinli genç bir fotoğrafçıyla arkadaşlık etmeye başlar. Üstelik bizim şaşkın kız, Arjantinlinin hemcinsel olduğunu sanırken aslında Arjantinli hemcinsel değildir.

Künye
Filmde tanıdığım tek bir kişi bile oynamıyor. Yapımcısını, yönetmenini ve senarisitini de tanımıyorum.

Yorum
Film elbette ki asla bizim kültürümüzle bağdaşan bir film değil. Ve hatta aslen hiç bir kültüre hitap eden bir film değil. Ama ne ilginçtir ki film boyunca çok güzel değerlendirmeler ve mesajlar var. Filmdeki herkes adeta bir dahi. Yorumlar çok güzel. Zaten bu yüzden filmi kapatamadım. Ama tavsiye eder miyim? Hayır! Bu tür filmleri asla tavsiye etmem. Yine de izlemek isterseniz; uykusuz geçen bir gece için çare olabilir. Bir şey diyemem.

Hayata İyi Seyirler...


P.S. Filmin sonunda iki konuk oyuncu var. Filme renk katmışlar. Küçük bir sahne ama şeker bir sahne...

16 Kasım 2015 Pazartesi

"Ant-Man" Son Zamanlardaki En Güzel Marvel Filmi...

En son Age of Ultron'ı izlediğimden beri bir daha Marvel filmlerine tövbe etmiştim. Ama yeminimi çiğneyip bir daha izledim. Pişman değilim :)))

Beni pişman etmemiş olan şu filme bir bakalım.

Özet
2015 yapımı "Ant-Man" bilim kurgu türünde. Hikayeye göre Scott, ceza evinden yeni tahliye edilmiş bir hırsızdır. Ama öyle böyle bir hırsız değil. Dünyanın en iyi hırsızlarından... Scott'ın bir de dünya tatlısı bir kızı vardır ama kızın annesi kızı Scott'tan uzak tutmaya çalışmaktadır. Scott, kızı için ne kadar düzgün bir adam olmaya çalışsa da bozuk sicili yüzünden her yerden kovulur. Beş parasız kalan adam, en iyi (?) arkadaşlarının yeni iş teklifini kabul etmek zorunda kalır. Yani yine hırsızlık yapacaktır. Ama bu kez girdiği evin kasasından ne para çıkar, ne senet, ne de çek... Motosikletçi kıyafetine benzer bir adet kostüm çıkar. Hay lanet olsundur. Ama Scott'ın aklına birden bire tuhaf bir soru gelir. Bu kostüm neden kasada saklanmıştır???

Künye
Filmde Scott'ı Paul Rudd oynuyor. Kostümün asıl sahibini Michael Douglas ve onun kızını da Evangeline Lilly canlandırıyorlar.

Yorum
Filmi çok beğendim. Film boyunca çok eğlendim ve bir an bile sıkılmadım. Bu kadar çocukça bir karakter bu kadar büyük bir filme konu oluyorsa bu iş bayağı ciddiye alınmış demektir. Açıkçası Kaptan Amerika 2'den beri izlediğim en iyi Marvel filmi. Yönetmeni yürekten tebrik ediyorum.

Mutlaka izleyin. Beğeneceksiniz.

Hayata İyi Seyirler...

11 Kasım 2015 Çarşamba

"John Wick" Suç Dünyasında Yeni Bir Dünya...

Bence bir oyuncunun başına gelebilecek en kötü şeylerin listesini yapsak bence Top 5'e şunlar girer: 1) Oynayacak film bulamamak 2) Oynayamamak 3) Oynadığı film tutmamak 4) Unutulmak 5) Hep aynı rolle hatırlanmak.

Bence Keanu Reeves'ün başına bunlardan beşincisi geldi. Matrix'in Neo'su, ya da Mr Anderson'ı Keanu Reeves'e yapıştı.

Zavallı adam çok iyi projelerde oynuyor. Hem başrolde. O kadar başrolde ki neredeyse yardımcı erkek oyuncu rolünü de kendisi oynuyor. Ama seyircinin gözünde o hala Neo.

Beyefendi yine tüm rolleri kendisine ait bir filmde oynadı. Hadi şu filme bir bakalım.

Özet
2014 yapımı “John Wick” aksiyon türünde. Hikayeye göre John Wick eski bir tetikçidir. John bir kaç sene önce güzel bir kadınla tanışmış, onunla evlenmiş ve mutluluğu bulduğunu düşünerek pis işleri bırakmıştır. Ancak Wick'in saadeti fazla uzun sürmez. Biricik karısının amansız bir hastalığa kapılıp ölmesi sonucu Wick'in hayatı kararır. Ancak karısı kocasının hayata küseceğini düşünerek büyük bir sürpriz hazırlamıştır. Cenazenin kalktığı gün Wick'e bir kargo gelir. Kargodan sevimli mi sevimli, şirin mi şirin bir köpek çıkar. Wick bu sevimli köpeği bağrına basar ve teselliyi onda bulur. Ancak bir kaç gün sonra bir kaç araba hırsızı John'ın arabasını çalmak için John'ın evine dalarlar ve çıkan arbede sonucu John'ın o biricik köpeği ölür. İşin ucunun araba kasaplığına vardığını anlamak Wick için zor değildir. Geriye yapılacak tek bir iş kalır: Köpeğin intikamını almak.

Künye
Filmde çok ünlü isimler var. Wick'i -tahmin edeceğiniz gibi- Keanu Reeves oynuyor. Kendisine Michael Nyqvist ve Willem Dafeo eşlik ediyorlar.

Filmin yönetmenleri Chad Stahelski ve David Leitch'in ilk yönetmenlik deneyimleri. Ama beyefendiler aslında sevdiğimiz onlarca filmde (Açlık Oyunları, Dövüş Kulübü, 300 Spartalı gibi) yardımcı yönetmenlik yapmış iki iyi arkadaşlar.

Yorum
Film çok güzel. Konusunun öyle basit olduğuna bakmayın. Çok güzel. Espriler çok komik. Hatta pek çok komedi filmindekinden daha fazla komik espri var ve ben bile bu sahnelerde oturduğum yerden "Eyyyvah Eyvah" demeden geçemedim.

 Suç dünyasıyla ilgili yaratılmış dahiyane bir de senaryo var. İlk kez gördüğümüz türden. Adeta yepyeni bir racon kesiliyor. 

Başta da bahsettiğim gibi; Keanu Reeves yine güzel bir senaryo seçmiş ve işin hakkını vermiş. John Wick karakteri ne "Matrix"teki Neo gibi şaşkın; ne de "47 Ronin"deki Kai gibi ezik. Gayet dik duruşlu ve karakterli. Ama nasıl oluyorsa üç karakterin de mimikleri aynı. Tek fark sakal ve dekor :)

Ben filmi çok beğendim. Aksiyon seviyorsanız mutlaka izleyin. Sevmiyorsanız da bu filme bir ayrıcalık tanıyın ve siz de mutlaka izleyin.


Hayata İyi Seyirler...

P.S. "John Wick 2" de çekiliyor. Bilin istedim...

"Ex Machina" Yine bir Yapay Zeka Filmi...

Şu, yapay zeka filmleri bitmedi; bitmeyecek... Her sene en az bir iki tane çıkıyor. Meraktan hepsini de izliyoruz. Başımıza ne geleceğini anlamaya çalışıyoruz. Her seferinde de korkuyoruz;işte o kötü oluyor. :)))

Bu türlerden bir tanesini daha izledik. Size filmi anlatayım.

Özet
2015 yapımı "Ex Machina" adlı film bilim kurgu ve gerilim türünde. Hikayeye göre Caleb, genç bir yazılımcıdır. Caleb, çalıştığı şirketin düzenlediği bir yarışmaya katılır ve birinci olur. Ödülü ise şirket sahibi Nathan tarafından bir hafta ağırlanmak ve bir deneye dahil olmaktır. Caleb tasını tarağını toplar ve Nathan'ın malikanesine gider. Patron, vakit kaybetmeden konuya girer. Mesele basittir. Patron bir tür yapay zeka icat etmiştir ancak zekanın çalışma seviyesinden emin olamamıştır. Caleb'ın görevi ise sistemin açığı var mı yok mu diye sorgulamak olacaktır. Bunu yapmanın tek yolu ise dişi robot görünümlü yapay zeka "Havva" ile sohbet etmekten geçmek olacaktır..

Künye
Filmde topu topu 3-5 kişi oynuyor. Bunlardan Caleb'ı daha önce de çok iyi filmlerden tanıdığımız Domhnall Gleeson oynuyor. Nathan'ı ise Oscar Isaac canlandırıyor. Dişi robot Havva ise Alicia Vikander'de hayat buluyor.

Filmin senaristi ve yönetmeni ise bilim kurgu dahisi Alex Garland. Kendisi aynı zamanda "Yargıç Dredd" ve "Gün Işığı" filmlerinin de yönetmeni.

Yorum
Ben filmi çok beğendim. Hele sonu, bitirdi beni. Ha biraz ağır aksak ve soğuk gidiyor. Ama birbirine tamamen yabancı üç karakterin -bir patron, bir çalışan, bir robot- aynı evde bir hafta geçirdiğini var sayarsak normal tabi. 
Bir de filmin sonundan daha çok tat almak istiyorsanız eğer; film boyunca verilen gizli mesajları toplayın. O zaman daha bir keyifli oluyor.

Eğer daha önce "Her" (Aşk) gibi, Automata gibi filmleri beğendiyseniz; bunu da beğenirsiniz.

Hayata İyi Seyirler...


8 Kasım 2015 Pazar

"Exodus: Tanrılar ve Krallar" Sözde Musa'nın Hikayesi...

Peygamberlerle ilgili filmler öyle zannediyorum ki çok ilgi çekiyor. Tanrısal mucizelerin ekrana yansıtılması yapımcıları heyecanlandırıyor olabilir. Buraya kadar meseleyi anlıyorum. Peki neden gerçekleri değiştiriyorlar; işte onu anlamıyorum.

Önce değiştirilmiş gerçeklere bir bakalım. Sonra da gerçekleri ortaya çıkaralım.

Özet
2014 yapımı "Exodus: Gods and Kings" (Exodus: Tanrılar ve Krallar) adlı film fantastik bir tarih filmi. Hikayeye göre Exodus, antik Mısır'da firavunun sağ kolu olarak görev yapmakta olan bir generaldir. Firavunun oğlu Ramses'le birlikte büyümesi ve Ramses'in en iyi arkadaşı olması da Exodus'un itibarını iyice artırmıştır. Yaşlı firavun da Exodus'taki cevheri görmüş olacak ki ölüm döşeğindeki son arzusu kendi oğlu Ramses'in değil, Exodus'un başa geçmesini dilemek olmuştur. Buna bir de baş büyücünün kehaneti eklenince (izleyince görebilirsiniz) işler sarpa sarmaya başlamıştır. İşte bundan sonra Mısır ikiye bölünmüştür. 1) Aslen bir İbrani köle olan Exodus'un başa geçmesini isteyen İbraniler. 2) Tanrı kral firavunun tanrılığına devam etmesini isteyen zenginler. İşte Musa-Firavun kıssası filmde bu şekilde başlıyor.

Künye
Filmde çok sayıda ünlü oyuncu görüyoruz. Bunlardan Exodus'u Christian Bale oynuyor. Ramses'i ise Joel Edgerton canlandırıyor.

Yorum
Film, tam bir Hollywood görsel şöleni. Filmdeki ihtişam muhteşem. Yüzüklerin Efendisiyle bile rahatlıkla kapışır. O kadar söylüyorum.

Ama o konu ne öyle arkadaş! 
*Kur'an'da en çok değinilen peygamber Musa iken ve Yahudilerin hikayesi saf 702 ayette anlatılırken (yani Kur'an'ın % 10'undan fazla) nasıl olur da olay bu kadar çarpıtılır? 
*Hz. Asiye'ye nasıl olur da öyle bir iftira atılır? 
*Musa'nın peygamber olmadan önce sırf kendinden değil diye Kıpti'yi öldürmesi ve pişmanlıktan perişan olması hiç mi kayda değer değildir?
*Denizin yarılması olayı nasıl böyle bir sahneyle gösterilir? 
*Denizin yarılması vakasından sonra Ramses nasıl olur da... (spoiler yok)? 
*Musa'nın asası meselesine hiç mi değinilmez? 
*Musa'nın büyücülerle kapışması ve büyücülerin müslüman olması nasıl olur da görmezden gelinir?  

Diğer taraftan bazı gerçeklere de değinilmemiş değil.
*Musa'nın saraya geliş hikayesi
*Mısır halkının türlü türlü doğal felaketlere uğraması
*Musa'nın bir aile kurması ve çoluk çocuğa karışması 
*Musa'nın İbranileri Kenan diyarına götürmesi gibi...

Peki filmi izleyelim mi? İzleyecekseniz, izleyin tabi. Ama sonra asıl gerçekleri mutlaka araştırın ve öğrenin. Hiç değilse kaybettiğiniz zamanı telafi etmiş olursunuz.

Hayata İyi Seyirler...

11 Ekim 2015 Pazar

"Kumarbaz" Fazla Söze Gerek Yok...

Dün bir film izledim ve bittiğinde şöyle dedim: "Cenab-ı Allah kumarı boşuna yasaklamamış." Hadi size de bahsedeyim...

Özet
2014 yapımı "Kumarbaz" (The Gambler) adlı film dram türünde. Hikayeye göre Jimmy bir edebiyat profesörüdür. Son derece zengin bir aileden gelmektedir. Yakışıklıdır. Zekidir. Ama ne yazık ki çok elim bir bağımlılığı vardır. Jimmy, kumarbazdır. Hem de ne kumarbaz! Tek seferde 2.5 milyon $ kazanan ve aynı anda tamamını kaybeden türden bir kumarbaz. Kumar tutkusu Jimmy'nin kişiliğini de bozmuştur. Jimmy artık ne kaybettiğinde üzülen biri olmuştur; ne de kazandığında sevinen biri. Sanki kalbi taş kesilmiş gibidir. Üstelik ölüme de çok yakındır. Çünkü bir kaç tefeciden borç almıştır ve ödeme gücü de yoktur. Jimmy için geri sayım başlamıştır. 7 gün... 6 gün... 5 gün...

Künye
Filmin baş rolünde Mark Wahlberg oynuyor. Jimmy'ye borç veren tefecilerden birini John Goodman oynuyor. Küçük bir rol ama her aktörün oynamak isteyeceği türden bir rol. Filmin dişisi ise Short Term 12'nin güzel oyuncusu Brie Larson.

Yorum
Adamın hisleri ve boş vermişliği çok güzel verilmiş. Bağımlıların ortak noktalarına (suça yakın, intihara meyilli, saygısız ve kaygısız...) çok güzel değinilmiş. Ama sürüklemiyor. Yer yer kırık dökük gidiyor. Bazen de sallan yuvarlan... Ama izleyin. Reytinglerinin düşük olması sizi aldatmasın. O kadar kötü değil. İzleyin; bir şeyler öğrenin. Ve halinize şükredin.

Hayata İyi Seyirler...

7 Ekim 2015 Çarşamba

"Hyde Park On Hudson" Olmasa da Olur Bir Film...

Yakın Amerikan tarihine ilişkin derin bilgi sahibi olduğumu söyleyemem. Hoş , Amerika Birleşik Devletlerinin tarihi de toplasan kaç senelik ki?

Yine de filmler bize az çok fikir veriyor. Salt gerçekleri veremez elbette. Hatta doğruları vermesini beklemek de yanlış. Fikir veriyor sadece. Fikir...

İşte o fikir veren filmlerden biri.

Özet
2012 yapımı "Hyde Park On Hudson" (Hudson´daki Hyde Park) adlı film biyografi türünde. Hikayeye göre Daisy , Başkan Roosevelt ile beşinci göbekten akrabadır. Kendi halinde , sessiz ve içe kapanık bir kişiliktir. Başkan Roosevelt Daisy´deki sanat aşkını keşfeder ve kendi enerjisine onunkini de ekler. Gel zaman , git zaman Roosevelt ile Daisy arasında gizli bir aşka başlar. Rooseveltín evli olması bu ilişkiye engel olamaz tabi. Ama aradaki yaş farkı nedeniyle öyle çok ateşli bir aşktan da söz edilecek değildir.

Diğer taraftan ülkeler arasında 2. Dünya Savaşı patlak vermek üzeredir. Peki acaba Amerika kimin yanında savaşa girecektir? Bu sorunun cevabı İngiltere açısından çok önemlidir. İngiltere Kralı ve Kraliçesi bu sorunun cevabını aramak için Roosevelté bir ziyarette bulunurlar.

 İşte bu süreci , Daisy´nin gizli mektup ve günlüklerinden öğreneceğiz.

Künye
Filmde Rooseveltí Bill Murray oynuyor. Daisy´yi ise Laura Linney canlandırıyor.

Yorum
Film çok kılçıklı. Akmıyor. Çok durağan. Daisy´nin ölümünden sonra yatağının altından bulunan günlük ve mektuplardan çıka çıka bu konu mu çıkmış yani? Çok yüzeysel. Ha oyunculuklar o kadar güzel ki hisler çok güzel verilmiş. Her bir karakterin duygusunu adeta kitap okurmuş gibi okuyabiliyorsunuz. Amaaaa... Konu ,   yok. Zayıf. Çok zayıf. Keşke çok daha fazlası yapılabilseydi...

Ben şahsen çok minimalist buldum ve bu yüzden tavsiye edemiyorum. (Bu ne be! Soğuk nevale film eleştirmenleri gibi... :)

Neyse işte :)))

Hayata İyi Seyirler...

"Bak Kim Gelmiş!" Siyah Aileye Beyaz Damat Gelmiş!!!

 Uzun zamandır bloğuma bir şey yazamıyordum. Çünkü bir aydır mühim bir işim vardı. Bir çeviri işi. Şimdi o iş bitti ve ben yine filmlerime geri döndüm. Binlerce şükür Ya Rabbi…

Tabi dönüşüm muhteşem oldu. Kıtlıktan çıkmış gibi bütün filmlere saldırdım. Bir günde üç film izledim. “Ne olacak ki bir günde üç film???” demeyin. İki çocuklu ve çalışan bir kadın için mucize bir şey…

Size o filmlerin ilkinden bahsetmek istiyorum.

Özet
2005 yapımı "Bak Kim Gelmiş!" (Guess Who) adlı film romantik komedi türünde. Hikayeye göre Simon işinde gayet iyi ama patronuyla son derece kötü olan bir çalışandır. Herkesin başına gelebilecek bir şey. Diğer taraftan Simon gençtir, yakışıklıdır ve çok hoş bir kızla çıkmaktadır. Üstelik siyahi bir kızla. Kızla ilişkisi de ciddidir. O kadar ki kızın ailesiyle bile tanışmak üzeredir. Ancak tam kızın ailesiyle tanışacağı gün işten çıkarılması... İşte bu herkesin başına gelebilecek bir şey değildir. Daha da önemlisi kızın ailesinin Simon´ın beyaz olduğundan haberi yoktur. Ve daha da önemlisi kızın babası çok tutucudur. Tam curcuna yani...

Künye
Filmde Simon´ı Ashton Kutcher oynuyor. Cici kızı ise Zoe Saldana canlandırıyor.

Yorum
Film tipik bir romantik komedi. Espriler saçma. Sahnelerin sonu bile öngörülebiliyor ki filmin sonu zaten belli. Oyunculuklar öyle usta oyunculuk gerektiren bir film de değil. Senaryonun basitliği açısından bizim yerli filmlerle kapışacak düzeyde. Hiç beğenmedim. Ama romantik komedi işte. Bu türleri seven geniş bir bayan seyirci kitlesi var. Bu yüzden diyorum ki: Eğer o bayan listesindeyseniz , filmi izleyin. Değilseniz , hiç bulaşmayın.


Hayata İyi Seyirler...

8 Eylül 2015 Salı

"Jobs" Apple...

Ben İngilizce Öğretmeniyim. Ve ne şanslıyım ki genç yaşıma ve düşük kıdemime rağmen Çanakkale'nin en iyi Anadolu Lisesinde çalışıyorum. Ve yine ne şanslıyım ki okulumuz kütüphanesi, Çanakkale'nin en güncel kütüphanelerinden biri. Çok okuyan biri olarak kütüphanemizde gördüğüm hemen hemen her kitabın filmi çekiliyor. Ben de önce kitapları okuyup, sonra da filmlerini izliyorum. Yine öyle bir şey oldu. Önce kitabı okudum. Sonra da filmi izledim. Bahsedeyim...

Özet
2013 yapımı "Jobs" adlı film, biyografi türünde bir gerçek hikaye. Hikayeye göre aykırı öğrenci Jobs, öğrenciliğin angaryasından sıkılıp üniversiteyi bırakır. Çünkü üniversitenin onu yavaşlattığını düşünmektedir. Çalıştığı Atari firmasında da pek sevildiği söylenemez. Ama Jobs'ın kafasında çok şey vardır. En önemlisi de insanların vazgeçemeyecekleri muhteşem cihazlar yapmaktır. Jobs önce ailesinin garajında kendine basit bir iş kurar. Kendisi gibi cihaz manyağı ve sosyopat olan bir kaç kişiyle küçük bir ekip oluşturur. Ekipte görev dağılımı bellidir: Jobs düşünür; ekip yapar; Jobs pazarlar; ekip daha çok yapar. Ve Apple işte böyle kurulur...

Künye
Filmde Jobs'ı Ashton Kutcher oynuyor. Gerisi detay tabi. 

Yorum
1) Önce şunu söyleyeyim: Bu bir biyografi. Yani bunun filmini de yapsanız, kitabını da yazsanız; birbirinin uyarlaması olamaz. Bu gerçek hikayeden uyarlama. 

2) Kitap bu kadar güzelken film nasıl bu kadar kötü oluyor onu anlamıyorum. Kitabın ilk 50-100 sayfasında o Jobs denen adamı mezarından çıkarıp dövmek istedim. Ama kitabın sonuna doğru mezarından çıkıp bana babalık etsin istedim. Adamın o kişilik bozukluğu o kadar iyi yansıtılıyordu yani. Filmde ise baştan sona Jobs'ı dövmek istedim. Yani gençliğinde bu denli bencil iken, yaşlılığında o denli mütevazileşmiş bir kişiyi yansıtmak bu kadar mı zordu. Olmamış.

3) Aile yapısı ve arkadaşlık hislerinin yarısı bile yansıtılamamış. 

Vallahi Rahmetli biraz değişikmiş. Filmde bunu anlayabiliyorsunuz. Ama kitapta... Kitapta bunu yaşıyorsunuz. Benim tavsiyem; kitabı okumanızdır. Yine de siz bilirsiniz.

Hayata İyi Seyirler...

28 Ağustos 2015 Cuma

"Temple Grandin" Otistik Bilim İnsanı...

İnsanlarla aram iyidir. Yaşlılarla da. Ergenlerle de. Engellilerle de. Çocuklarla da. Hayvanlarla da... (Kendimi çok şanslı hissediyorum. Allah'ın kalbime koyduğu sevgi ve merhamet için her gün şükrediyorum.)

Benim bu yönümü iyi tanıyan bir arkadaşım bana bir film önerdi. Ben de izledim. Herkes gibi. Ama herkesten sonra.

Özet
2010 yapımı "Temple Grandin" adlı film biyografi türünde. Hikayeye göre Temple, henüz 4 yaşındayken otizm teşhisi konmuş küçük bir kızdır. Ancak ne şanslıdır ki bilinçli bir anneye sahiptir. Annesinin sevgisi ve ilgisi sayesinde küçük kız epeyce yol alır. Sonra da çiftçilikle uğraşan teyzesinin sayesinde. Sonra da okuldaki öğretmeninin sayesinde. Ve sonra da üniversitedeki oda arkadaşı sayesinde. AAAA inanmıyorum. Sadece bu kadar. Sadece 3-5 kişi. Geri kalan herkes ise Temple'a hayatı dar etmekte oldukça iyilerdir. Ama azmin elinden hiç bir şey kurtulmaz. Ve bizim otistik Temple Grandin gencecik yaşta başarıya ulaşmış bir bilim insanına dönüşür. Daha da önemlisi hayatla ve kendiyle barışık bir insana...

Künye
Filmde Temple'ı Claire Danes oynuyor. Hanımefendi bu rolüyle Golden Globe En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü kucakladı. Film önce bir hayat hikayesiyken bir romana dönüşmüş. Sonra da filme...

Yorum
Film çok güzel. Muhteşem. Hem filmcilik olarak, hem de hikaye olarak. Mutlaka izlenmeli. Ve izletilmeli. Başka söze gerek yok.

Hayata İyi Seyirler...

"Yatağımdaki Düşman" Başı Romantik, Ortası Gerilim, Sonu Komedi Filmi...

Ben gerilim filmi sevmem. Gereksiz yere gerilirim. Ama Julia Roberts'ın oynadığı bir filminin tuzağına düştüm. Filmin türünü romantik komedi zannederek izledim. Çok mağdurum :)))

Özet
1991 yapımı "Yatağımdaki Düşman" (Sleeping with the Enemy) gerilim türünde. Hikayeye göre Laura ve Martin, çılgın bir aşkla birbirlerine tutulurlar ve ani bir kararla evlenirler. Kadın güzeldir, çekicidir, zekidir ama aşıktır. Adamsa zengindir, yakışıklıdır, karizmatiktir ama obsesif bir psikopattır. Ve kadındaki aşk ne yazık ki adamın durumunu geç fark etmesine sebep olur. Hem de çok geç. Yani evlendikten sonra. Hatta dayak yedikten sonra. Hatta ikinci dayağı yedikten sonra. Hatta....................

Künye
Filmde Laura denen zavallı kadını Julia Roberts oynuyor. Film, Nancy Price'ın aynı adlı romanından uyarlama.

Yorum
Filmi sonuna kadar izledim. İstemeye istemeye. Ama merak ede ede. Aslında sonuna kadar çok güzeldi. Tam bir gerilim filmiydi. Ama Allah'tan sonu maskaralıktı da o gergin havam hemen dağıldı. Yani sonuna çok takılmazsanız güzel bir film. Ama takılmamak elde değil. Çok komikti :)))

Tamam tamam. Siz en iyisi izlemeyin. Gidin başka filmler izleyin.

Hayata İyi Seyirler...

14 Ağustos 2015 Cuma

"Öteki Kadın" Öteki Kadınken Öteki Kadın Olmak...

Sabahın köründe çocuklar tarafından uyandırılınca ne yapacağınızı şaşırırsınız ya... Hani bir süre kendinize gelemezsiniz; kumanda elinizde zaping yaparsınız.Yine olmaz; o an size ait olmayan vücudunuzla biraz iş güç yaparsınız. Yine olmaz; ne yediğinizi bilmeden kahvaltı yaparsınız. Yine olmaz; bir film ya da bir dizi açarsınız. Film bitince akşam oldu sanırsınız ama saate bir bakarsınız; saat daha 12.00 bile olmamıştır. Oysa ki konu komşu daha yeni uyanmıştır. Balkona çıkıp gerinenler; çay suyunu koymaya başlayanlar; sucuklu yumurta kokuları... Heeeyy hey!!!

İşte öyle bir günde bir filme sarıldım. Size filmden bahsedeyim.

Özet
2014 yapımı "Öteki Kadın" (The Other Woman) adlı film romantik komedi türünde. Hikayeye göre Carly, 40'lı yaşlarında başarılı bir iş kadınıdır. Güzel bir evi, kız gibi bir arabası, havalı giysileri, çekici bir tarzı ve tıpkı kendisi bir sevgilisi vardır. Ancak Carly'nin havası, sevgilisinin evli olduğunu öğrenmesiyle bozulur. Hele bir de adamın şirin karısı Carly'yi düşman değil; dost gibi görünce işin boyutu değişir. Hele bir de alçak adamın başka bir sevgilisinin daha olduğu ortaya çıkınca bu kez Carly de adamın karısını dost olarak görmeye başlar. Öf! Ne anlattım be :)))

Künye
Filmde oyuncu çok da tek bir yıldız oyuncu var. Carly'yi oynayan Cameron Diaz.

Yorum
Vallahi işte bir romantik komedi ne kadar güzel olursa o kadar güzel. ne daha az; ne de daha fazla. O tarzları seviyorsanız; izleyin. En azından sonunda sürpriz bir şey çıkıyor; o kısmı hoşunuza gidebilir.

Hayata İyi Seyirler...

"Her Gün" Bir Aile Trajikomedisi...

Sabahın köründe çocuklar tarafından uyandırılınca ne yapacağınızı şaşırırsınız ya... Hani bir süre kendinize gelemezsiniz; kumanda elinizde zaping yaparsınız.Yine olmaz; o an size ait olmayan vücudunuzla biraz iş güç yaparsınız. Yine olmaz; ne yediğinizi bilmeden kahvaltı yaparsınız. Yine olmaz; bir film ya da bir dizi açarsınız. Film bitince akşam oldu sanırsınız ama saate bir bakarsınız; saat daha 12.00 bile olmamıştır. Oysa ki konu komşu daha yeni uyanmıştır. Balkona çıkıp gerinenler; çay suyunu koymaya başlayanlar; sucuklu yumurta kokuları... Heeeyy hey!!!

İşte öyle bir günde bir filme sarıldım. Size filmden bahsedeyim.

Özet
2010 yapımı "Her Gün" (Every Day) adlı film (güya) komedi türünde. Hikayeye göre Ned, iyi bir aile babasıdır. 19 yıllık evliliğine iki çocuk ve bir kariyer sığdırmıştır. Ama bu aralar Ned'in evliliğine bir kaç problem eklenmiştir. 1) Ned'in yakışıklı mı yakışıklı oğlu Ethan, gay olduğunu açıklamıştır. 2) Ned'in huysuz mu huysuz kayınpederi yanlarına taşınmıştır. 3) Ned'in gıcık mı gıcık patronu Ned'den üç gün içinde sıfırdan bir proje yazmasını istemiştir. Ve Ned bu problemlerin hepsini bir an önce çözmek durumundadır.

Künye
Filmde Ned'i Liev Schreiber oynuyor. filmde aynı zamanda Helen Hunt, Ezra Miller ve Brian Dennehy de önemli rollerde yer alıyorlar.

Yorum
Filmi sakın izlemeyin. Ben niye izledim? Denize düşen yılana sarılır hesabı izledim. Başta anlattığım o psikolojiyle izledim. Ve hiç beğenmedim. Zaten "minimalist" (bu kelimeyi çok seviyorum) bir film. Yani çok az insana hitap edecek bir film. Onun yerine "Öteki Kadın"ı izleyin. Onu da bu filmden sonra izledim ve beğendim. Bir sonraki yazımda da onu anlatacağım.

Haya İyi Seyirler...

11 Ağustos 2015 Salı

"Labirent: Ölümcül Kaçış" Fütüristik...

Akşam işten gelince yapılacak en iyi işlerden biri tv'nin karşısına yayılıp bir film açmaktır. Biz de eşimle öyle yaptık. Size filmden bahsedeyim.

Özet
2014 yapımı "Labirent: Ölümcül Kaçış" (The Maze Runner) adlı film bilim kurgu türünde. Hikayeye göre 20'li yaşlardaki genç bir çocuk kendini kutu şeklindeki bir asansörde uyanırken bulur. Asansör yeraltından yukarı doğru yükselmiş ve bir ormana açılmıştır. Genç çocuk gözlerini açtığında kendi yaşlarında 20-25 tane daha genç erkeğin kendine baktığını görür. Ama genç çocuk bu kişilerin hiç birini tanımamaktadır. İşin tuhafı, kendini de tanımamaktadır. Genç çocuk diğerleriyle sohbet ettiğinde korkunç bir bilgiye ulaşır. Bu gençlerin hepsi buraya farklı zamanlarda ama aynı asansörle getirilmiştir. Hepsi de bir labirentin ortasında kapana kısılmıştır. 

Künye
Filmde genç çocuğu Dylan O'Brien oynuyor. Film bir best-seller uyarlaması. James Dashner'in bir aynı adlı romanı. 

Yorum
Film son 20 dakikaya kadar gayet başarılı. Ama bu kadar gizem içeren bir filmde gizemin sadece son üç dakikada açıklanması filmi bitirmiş. 15-20 dakikada anlatılması gereken olay "lpıjbdfıfnbdspşdıfjgtrjkvmdz" denmiş ve bitirilmiş. O yüzden senaryoda boşluklar oluşmuş. Bazı soruların cevapları verilememiş. 

Diğer taraftan filmin çok iyi gişe yaptığını söylemek gerek. Bilim kurgu seven herkesin yolu er geç bu filmden geçer diye düşünüyorum. 

Peki izleyelim mi? İzleyin. Eğer "Seçilmiş Kişi"yi (ki bu tür filmlerin atasıdır), "Divergent"ı, "Akıl Oyunları"nı "Oblivion"u, "Elysium"u beğendiyseniz; bunu da beğenirsiniz.

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Kitabın ikincisi var "Yanış" (Scroch Tials). İşte onun filmi yolda. Hikayenin devamını anlatacak. Tabi anlatabilirse...


"Alexander ve.............." Hani Şu İsmi Uzun Olan Film...

Ütü nasıl sevilir?
1) Önce şık bir ütü masası alınır. (Hani şu ayakları topuklu ayakkabı şeklinde olanlardan falan...)
2) Sonra şöyle iyisinden bir ütü alınır (şöyle yanmaz yapışmazlardan falan)
3) Oturma odasına tesisat kurulur: (ütü suyu, elbise askıları falan...)
4) TV'den bir film açılır (komedi, romantik komedi falan...)
5) Hala sevemiyorsanız sayın, sövün (hakaret, küfür falan...)

Bu kadar şeyi niye anlattım? Aynı bu şekilde bir film izledim de ondan. Şu filme bir bakalım...

Özet
2014 yapımı "Alexander ve Felaket, Korkunç, Berbat, Çok Kötü Bir Gün" (Alexander And The Terrible, Horrbile, No Good, Very Bad Day) adlı film bir aile komedisi. Hikayeye göre Alex mutlu ve kalabalık bir ailenin üyesidir. Kendisi 12 yaşına girmek üzeredir ve tam bir ergen psikolojisindedir. Ona göre evdeki herkesin işleri tıkırındadır ve herkes çok mutludur. Ama kimse onu anlamamaktadır. Üstelik Alex'in her günü bir öncekinden daha problemli geçmektedir. Bu yüzden Alex doğum gününe bir gün kala "keşke birileri beni anlasa..." diye dua eder. Ertesi gün her şey bambaşka olacaktır. Çünkü o gün Alex için muhteşem geçecek ama diğer herkesin günü rezalete dönecektir. 

Künye
Filmde Alex'in anne ve babasını Jennifer Garner ve Steve Carrell oynuyorlar. Alex'i ise çocuk yıldız Ed Oxenboult canlandırıyor. 

Yorum
Film tam bir aile komedisi. Her yaştan çocuğunuzla birlikte güvenle izleyebileceğiniz bir hikaye. 

Senaryosu çok basit, kolay, akıcı. Sizi yormaz. Bilakis IQ'nuzu sıfırlar :)))

Ha ütüye gelince??? Sıfırlanmış bir IQ sayesinde ütüyle savaşacak psikolojiniz kalmaz. Böylece mutlu mutlu işinizi yaparsınız :)))

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Ben ütüyü severim. Sakın kızmayın... :)))

"Büyük Umutlar" Charles Dickens'ın Güzelim Eseri...

Yatar ayak yeni başlayan bir filme rastlayınca dayanamıyorum; izliyorum. Tanrı, jenerikleri lanetlesin :)))

Özet
2012 yapımı "Büyük Umutlar" (Great Expectations) adlı film dram türünde bir dönem filmi. Hikayeye göre Pip hem öksüz hem de yetim bir çocuktur. Pip, ablası ve eniştesi tarafından büyütülmektedir. Pip'in ablası taş kalplinin tekiyken eniştesi bir o kadar yufka yüreklidir. Küçük yetim, eniştesinin yanında demirci çırağı olarak çalışmaktadır ve halinden gayet memnundur. Ancak bir gün Pip evinin civarındaki bataklıklarda avare avare dolaşırken çalılıkların arasından berbat görünüşlü bir adam çıkar ve Pip'ten biraz yiyecek yardımı ister. Pip, adamın haline acır ve adama evden çaldığı yiyeceklerden getirir. İşte Pip'in yaptığı bu yardım, kendisine ziyadesiyle geri dönecektir. 

Künye
Filmde Pip'i Jeremy Irvene oynuyor. Yardıma muhtaç adamı ise Ralph Fiennes oynuyor. Bir de özette bahsetmediğim bir karakter var: Miss Havisham. Onu da Helena Bonham Carter oynuyor ki hanım efendi bu rol için  bir keresinde "Hayatımın rolü. En büyük hayalim" demişti. 

Diğer taraftan tahmin edeceğiniz gibi film bir roman uyarlaması. Charles Dickens'ın aynı adlı romanından uyarlama.

Yorum
Peki iyi uyarlanmış mı? Elbette hayır. Romanın yanına bile yaklaşamaz. Güzelim kitap senaryonun ve kurgunun başarısızlığı sebebiyle heba olup gitmiş.

Ama filmdeki en başarılı karakter işte o Miss Havisham karakteri. O, aynı kitaptaki gibi. Hatta Helena'nın doğuştan ilginç tipi sayesinde kitaptakinin çok ötesinde de denebilir.

Ha tabi koskoca Charles Dickens eseri. Kitap okumayı sevmem ama konusuyla ilgili fikrim olsun diyorsanız izleyin. Ama sonra pişman olmayın.

Hayata İyi Seyirler...

7 Ağustos 2015 Cuma

"Aşkım" Bir Eğreti Gelin Hikayesi...

Bu aralar fena halde çocuklara çalışmaktayım. Ama artık için bayıldı animasyon izlemekten. Kendime bir film açayım dedim. Sonra bilin bakalım n'oldu??? Hadi önce filmi anlatayım. N'olduğunu yorumlarda anlatırım...

Özet
2009 yapımı "Aşkım" (Cheri) adlı film romantik bir dram. Hikayeye göre Lea, bir çeşit eğreti gelindir. Yani genç ve toy bir çocuğu evliliğe ve aşka hazırlamak için tutulmuş bir kadın... İşinde iyi olduğu için oldukça zengindir. Tecrübesi ve karizması sayesinde de oldukça itibarlıdır. Lea, son işi olan Cheri ile altı yıldır birlikte yaşamaktadır. Ancak Cheri'ye o kadar alışmıştır ki Cheri'nin artık 19 yaşına geldiğini ve evlilik çağına girdiğini fark etmemiştir. Cheri'nin annesi Cheri için mükemmel bir gelin adayı bulmuştur. Ama ne Cheri Lea'yı bırakmak ister ne de Lea Cheri'yi... İkisi de birbirine çoktan aşık olmuştur ve ne yazık ki önlem almak için çok geç kalınmıştır...

Künye
Filmde Lea'yı Michelle Pfeiffer ve Cheri'yi de Rupert Friend oynuyor. Cheri'nin tonton ama gıcık annesini de benim çok sevdiğim bir oyuncu olan Kathy Bates canlandırıyor.

Yorum
Filmcilik açısından bakıldığında filmde bir şeyler eksik. Niye? Çünkü bu filmin kitabı okunmalı. Çünkü bu hikaye psikolojisi yüksek bir hikaye. Hikaye açısından bakıldığında ise insana şu hissi veriyor: Zenginlere her şey serbest. Kurallar fakirler içindir.

Çok pis totoloji yaptım.

Hayata İyi Seyirler... :)))

"Bitirim Karınca" Karıncalara İşkence Eden Çocuklar İçin...

Oğluma zorla izlettiğim sonra da her gün açmak zorunda kaldığım bir animasyon var. Hadi ona da bakalım...

Özet
2006 yapımı "Bitirim Karınca" (Ant Bully) animasyon türünde. Hikayeye göre Lucas mahalledeki çocuklar tarafından zorbalık görmektedir. Ama bunu kimseye söyleyememektedir. Ailesine bile. Bunun yerine kendisi ne zaman küçük olduğu için zorbalık görse, gider kendinde daha küçük olan karıncalara eziyet eder. Ta ki bir gün kendisi de bir karınca kadar küçülene kadar...

Künye
Filmin orijinalinde üç ünlü oyuncu seslendirme yapmış: Paul Giamatti, Nicholas Cage ve Julia Roberts.

Yorum
Film basit bir film. Köşebaşı olacak bir animasyon değil ama evde izlenmesi geren bir film. Özellikle sizin çocuklarınız da benim oğullarım gibi karıncalara eziyet etmekten büyük zevk duyuyorsa mutlaka izletmelisiniz :)))

Hayata İyi Seyirler...

"Afacan Dennis" Çocukluğumuzun Filmi...

Çocukluğumun filmlerinden birini yeniden keşfettim bugün... Hani şu yaramaz çocuğun hikayesi... Hani şu çizgi filmleri de olan film... :)))

Özet
1993 yapımı "Afacan Dennis" (Dennis The Manace)'tan bahsediyorum tabi ki. Hikayeye göre Dennis 5 yaşındadır ve cici ailesinin tek çocuğudur. Ama yaramazlıklarıyla bütün kasabalılara illallah dedirtmiştir. Özellikle de yan komşuları Bay Wilson'a.  Bay Wilson Dennis'ten ne kadar kaçsa da kurtulamamaktadır. Hele bir de Dennis'in annesi iş bulup çalışmaya başlayınca Dennis hepten Bay Wilson'ın başına kalacaktır...

Künye
Filmde Dennis'i Mason Gamble oynuyor ki beyefendiyi bir daha hiç yıldız bir projede göremedik. Bay Wilson'ı ise Walter Matthau oynuyor ki beyefendinin bence en şirin filmi bu.

Yorum
Çocukken çok eğlenerek izlediğim filmdi. Ama şimdi beğenmedim tabi. Ve ne yazık ki zamane çocuğu diyebileceğim 7 yaşındaki oğlum da pek tutmadı. Malum şimdikilere bir şey beğendirmek zor. Biz zamanında yutmuşuz ama bunlarla işimiz var.

Hayata İyi Seyirler...

2 Ağustos 2015 Pazar

"Zamanda Yolculuk" Bu İş Artık Animasyonlara da Girdi Ya...

Gören de oğlumun TV karşısından kalkmadığını sanacak ama size bir sır vereyim mi? Ben aslında o animasyonları kendim için açıyorum :)))


Hadi size bir tane daha...

Özet
2013 yapımı "Zamanda Yolculuk" (Saving Santa) adlı film animasyon türünde. Hikayeye göre Bernard, Noel Baba'nın geyiklerinin bakıcısı olarak çalışan elftir. Ama -nasıl oluyorsa- dahi bir mucittir ve müthiş bir makine icat etmiştir. İnsanların kaybetmiş oldukları Noel heyecanını geri kazanmalarını sağlamak amacıyla yapılmış bir hatıra makinesi. Bernard, icat ettiği makinesinin tanıtımını muhteşem bir şekilde yapar. Ama ne yazık ki bu makine pek itibar görmez. Umutsuzluğa kapılan Bernard evinin yolunu tutarken çok kötü bir şey olur ve Noel Baba kötü adamlar tarafından kaçırılır. Noel Baba'yı kurtarmak ise bizim tuvalet bekçisi Bernard'a düşecektir. 

Künye
Filmde Bernard'ı Martin Freeman seslendiriyor. Yani bizim şu Hobit filminin baş aktörünü oynayan adam.

Yorum
Film hoş bir film. (Artık) sıradanlaşmış zamanda yolculuk yöntemiyle ilerleyen ve çözülen bir film. Tabi çocuğunuz sevebilir. Hem kız çocuklarına hem de erkek çocuklarına hitap edebilecek bir film. Hiç ama hiç bir işiniz yoksa size bile hitap edebilir.

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Zaman makinesi değil de şu ışınlama makinesini bulan için çok dua edeceğim. Zira seyahat / yolculuk hiç sevmem... :)))

"Yaman Tilki" Animasyonlara Devam...

Yaz tatili gireli gelmiş geçmiş bütün animasyonlara tekrar attığımız gibi yenilerini de keşfediyoruz. İşte onlardan biri...

Özet
2009 yapımı "Yaman Tilki" (Fantastic Mr. Fox) adlı film animasyon türünde. Hikayeye göre Bay Tilki, hırsızlığıyla ünlüdür. Daha da önemlisi yakalanmamasıyla ünlüdür. Zaman içerisinde Bay Tilki, kendisi gibi hırsız olan muhteşem bir Bayan Tilki bulur ve evlenir. Tam bu sıralarda iş üstündeyken yakalanır ve hırsızlıktan men edilir. Çok sevdiği hırsızlıktan vazgeçmek ve gazetecilik yapmak zorunda kalır. Ama monoton iş hayatı ve aynı monotonluktaki aile hayatı Bay Tilki'yi fena bunaltır. Eski günlerini özleyen Bay Tilki, yeniden hırsızlığa soyunur. Tabi bunun bedelini ağır ödeyecektir. 

Künye
Filmin orijinal seslendirmesinde Bay Tilki'yi George Clooney ve Bayan Tilki'yi de Meryl Streep yer alıyor.

Yorum
Filmin senaryosu İnanılmaz Aile'ye çok benziyor. Ama çekim teknikleri ve animasyonlar hiç bir filme benzemiyor. Filmcilik adına izlenebilir belki ama İnanılmaz Aile'yi izlediyseniz size katacağı fazla bir şey yok.

Hayata İyi Seyirler...

29 Temmuz 2015 Çarşamba

"Whiplash" Bir Baterist ve Hocasının Hikayesi...

Çocukları havuza götürmenin en güzel yönü oturabilmektir. Hele bir de elinize bir kitap alabiliyorsanız bonuslu bir tatil olur. Ben bu aralar bonuslarıma bonus katıyorum :)))

Elime aldığım kitaplardan biri "Madam Sousatzka" oldu. Hani şu piyanist dehası çocuğu ve onun hocası Bayan Sousatzka'nın hikayesi olan kitap. Hani şu filmi de olan...

Tam dün o kitaba başlamışken film portalında başka bir film fark ettim. Konusu Bayan Sousatzka'yı andıran bir film. Hadi izleyeyim dedim. Hadi size de anlatayım.

Özet
2014 yapımı "Whiplash" dram türünde. Hikayeye göre Andrew 19 yaşında bir bateri dehasıdır. Kendi çabalarıyla bir yerlere gelmeyi başarmıştır ama biraz daha desteğe ihtiyacı vardır. Aradığı desteği ise hiç ummadığı birinden görecektir. Bayyyyy Fletcherrrrrrr!!! Brrrrrrrr!!! Schaffer'ın en hırslı ve en acımasız hocası. Yalnız bu acımasızlık bir yerden sonra destekten çok kösteğe dönmeye başlayacaktır. Ama zavallı Andrew'ün ne yazık ki bundan haberi yoktur.

Künye
Filmde Andrew'ü Miles Teller oynuyor. Hoca Fletcher'ı ise J.K.Simmons canlandırıyor ki beyefendi bu rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü aldı. Ben de zaten kendisini Spiderman serisindeki gazeteci Jonah Jameson rolünden beri çok severim. 

Yorum
Ben bu tür filmleri çok seviyorum. Az kişiyle, az bütçeyle, küçük stüdyolarda çekilmiş muhteşem senaryoların olduğu filmler. Genellikle de oyuncularına Oscar getiren filmler. Eğer Siyah Kuğu, Unutma Beni, Pi'nin Yaşamı ya da Sosyal Ağ gibi filmlerden hoşlanıyorsanız, bunu da beğeneceğinize eminim.

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Whiplash, kamçı demek... Bu arada Madame Sousatzka'yı da okuyun. Ama izlemeyin...

28 Temmuz 2015 Salı

"Ters Yüz" Bu Yazın En Dahiyane Animasyonu...

Büyük oğluma tatilde sinema ve patlamış mısır sözü vermiştim. Dün sözümü tuttum ve onu sinemaya götürdüm. Hadi bu yaza damgasını vuracak olan şu filme bir bakalım...

öfke - korku - neşe - tiksinti - üzüntü 
Özet
2015 yapımı "Ters Yüz" (Inside Out) adlı film animasyon türünde. Hikayeye göre Riley yeni doğmuş bir kız bebektir. Ve o doğar doğmaz beş temel duygusu da oluşuverir: Neşe, Korku, Tiksinti, Öfke ve Üzüntü. Mutlu bir ailede büyüyen Riley için hayat güzel ve kolaydır. Çünkü duygu takımının kaptanı Neşe'dir ve Neşe her zaman iş başındadır. Ancak ne zaman ki Riley'in ailesi Riley 11 yaşına girince başka bir şehre taşınır; işte o zaman Neşe kontrolü elden kaçırır.



Künye

Bence filmde künyelere pek ihtiyaç yok. Ama çok parlatıldığı için söylüyorum: Üzüntü'yü Gupse Özay seslendiriyor. 

Yorum
Film 7 yaşındaki oğlum için biraz zor bir filmdi. Tüm esprileri ve senaryonun bütününü anlaması için bir iki kez daha izlemesi gerekecek. 

Ama bence çok güzel bir film. Dahice... Bence mutlaka izleyin.


Hayata İyi Seyirler...

19 Temmuz 2015 Pazar

"Unutma Beni" Bir Alzheimer Vakası...

Eskiden yaşlılarla ilgili şu sözleri duyardık. "Bilemiyormuş..." "Bunamış..." gibi. Şimdi bunun adı Alzheimer oldu ve artık savaşılan bir hastalığa dönüştü.

Binlerce şükür ki bizim ailede kimse o kadar uzun yaşamıyor. 70'i görene madalya takıyoruz biz :)))

Şaka bir yana bu hastalığın o kadar çok mağduru var ki. Hani derler ya; yatana da zor bakana da zor.

İşte yapımcının biri bu konuya parmak basmak istemiş ve  bir film yapmış Hadi şu filme bir bakalım.

Özet
2014 yapımı "Unutma Beni" (Still Alice)adlı film dram türünde bir hikaye uyarlaması. Hikayeye göre Alice muhteşem bir kadındır. Bir dil bilimcidir. Bir profesördür. Bir ev hanımıdır. Bir eştir. Üç çocuk annesidir. Ve aynı zamanda anneanne olmak üzeredir. Ancak Alice son zamanlarda kendini pek iyi hissetmemektedir. Bir dil bilimci olmasına rağmen kelimeleri unutmaya başlar. Bunun üzerine doktora giden Alice'e ne yazık ki hiç umulmadık bir teşhis konar: Alzheimer hastalığı. Alice için ve ailesi için çok büyük bir imtihan, işte bu şekilde başlayacaktır. 

Künye
Filmde Alice'i Julianne Moore oynuyor. Hanım efendi bu performansıyla En İyi Kadın Oyuncu Oscarı'nı aldı. 

Yorum
Film çok dramatik. Çok acıklı bir hikaye. Ama bence böyle bir hastalık için az bile. 

Filmcilik açısından bakarsak ise oldukça başarılı bir film. Bence mutlaka izlenmeli. 

Hayata İyi Seyirler...

P.S. İzledikten sonra halinize şükretmeyi unutmayın.

"Malefiz" Çocuklar ve Büyümeyen Çocuklar İçin...

Gişede yapımcısına iyi kazandırmış ama beğenileri orta karar kalmış bir film izledim dün portalda. Hadi filme bir bakalım...

Özet
2014 yapımı "Malefiz" (Maleficient) adlı film fantastik türde. Hikayeye göre Malefiz perili bir doğada yaşayan cici bir peri kızıdır. Günlerini sırtındaki kocaman kanatlarıyla bütün gün oradan oraya uçup neşe saçarak geçirmektedir. Ormandaki herkes gibi o da mutlu mesut yaşayıp gitmektedir. Bir gün Malefiz, insan köyünden bir insanın perili köyde hırsızlık yaptığını duyar ve durumu anlamak için hırsızla tanışmaya gider. Hırsızın genç bir çocuk olduğunu gören küçük perimiz, genç çocuğa sırılsıklam aşık olur. Ancak zavallı ve saf Malefiz, bu aşkın bedelini çok ağır ödeyecektir. 

Künye
Filme Malefiz'i benim hayranı olduğum Angelina Jolie oynuyor. Bir de yanında simaen tanıdığımız bir kaç genç oyuncu. 

Yorum
Öyle zannediyorum ki "Oz Büyücüsü" gibi "Alice Harikalar Dünyasında" yani "Malefiz" gibi filmler iyi gişe yapıyor ve bu yüzden de bu lezzetteki filmlerin devamı gelecektir. Hele bir de kostümde Oscar'a aday oldu; tamamdır yani...

Peki güzel mi? Yani güzel. Ama çocuk filmi mi, yetişkin filmi mi bir türlü anlayamadığım türden. Yedi yaşındaki oğlum ve ben severek izledik. Hem de üst üste iki kere izledik. Bir daha çıksa yine izlerim. E siz de izleyin işte. Karar veremedim...

Hayata İyi Seyirler...

18 Temmuz 2015 Cumartesi

"Bunraku" Bir Aksiyon ve Dövüş Filmi...

Film kanallarının birinde yatar ayak bir filme rastladım ve izlemeden geçemedim. Çünkü filmin başı acayip cezbediciydi. Son 25 dakikasına kadar zorlaya zorlaya izledim ama sonunda uykuya yenik düştüm ve devamını biraz önce bitirdim. Size filmden bahsedeyim.

Özet
Kötü Adam Nicola
2010 yapımı "Bunraku" adlı film bir çeşit aksiyon filmi. Hikayeye göre insanlık, icat ettiği silahlarla kendine o kadar zarar vermiştir ki savaşın birinde üç milyarı aşkın insan ölmüştür. Bu nedenle dünya liderleri bir karar alarak her türlü ateşli silahın ve kitle imha silahının yapımını ve kullanımını yasaklamıştır. Ancak bu durum bile vicdansız mafya babalarının dünya üzerinden silinmesine engel olamamıştır. Tüm çetelerin lideri olan soysuz Nicola öldürülmeden barışın gelme ihtimali de mümkün gözükmemektedir. Nicola'yı öldürmek içinse dünyanın iki farklı yerinden iki samuray kolları sıvarlar. Ancak ikisi de birbirinden habersiz ve bağımsız olarak...


Künye
Filmdeki samurayları Josh Hartnett ve Gackt oynuyor. Kötü adam Nicola'yı Ron Perlman ve samurayların akıl hocasını da Woody Harelson canlandırıyor. 

Yorum
* Filmde masalsı mı deseeeeem, çizgi romanımsı mı deseeeeem... Değişik bir hava var. Filmin bir efsaneden ilham aldığı düşünülürse bu durum normal gibi görünüyor. Sanki "Sin City" ye benzetmeye çalışılmış gibi ama maalesef başarılamamış.

* Oyunculuklar desen berbat. Hele baş rolü paylaşan iki oyuncunun ikisi de berbat. Şaşırdım doğrusu. Özellikle Josh Hartnett'in donuk ve tutuk performansı beni şoka soktu.

* Peki izleyelim mi derseniz. Pek tavsiye edebileceğim değil. Ama yine de siz bilirsiniz tabi.

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Bunraku, Japon kukla kukla sanatıdır.
Bunraku

17 Temmuz 2015 Cuma

"Gece Takibi" Liam Neeson Bu Kez Oğlunun Peşinde...

Geçenlerde (hangi filme gittiğimizde bilmem?) bizim ihtiyar delikanlının yeni filminin fragmanını izledik. Doğal olarak onu da izlemek şart oldu. Hadi şu filme bir bakalım...

Özet
2015 yapımı "Gece Takibi" (Run All Night) adlı film suç ve aksiyon türünde. Hikayeye göre Jimmy eski bir tetikçidir. Yıllardır enselenmemeyi başarmış ama hep arkasına bakarak yürümek zorunda kalmıştır. Bir de üstelik serseri ve pislik herifin tekidir. Karısını ve küçük oğlunu yok yere terk etmiş ve 20-25 yıl boyunca ne aramış, ne de sormuştur. Ta ki oğlunun başı fena halde belaya girene kadar. Jimmy'nin oğlu Mike taksi şoförü olarak ekmeğin peşinde iken bir cinayete şahit olur ve kötü adamların namlusuna hedef olmak üzeredir. Jimmy oğlunun canını kurtarmaya çalışırken işler sarpa sarar veeeeeeee..............

Künye
Filmde Jimmy'yi Liam Neeson oynuyor. Onun oğlu Mike'ı ise Joel Kinnaman oynuyor. Filmin kötü adamı ise Ed Harris.

Yorum
Film sanki Taken'ların başka bir versiyonu. Liam Neeson sanki bu kez o kızın abisini kurtarmaya çalışıyor gibi. Taken'lardan daha aksiyonlu ama maalesef "Taken 1" kadar sağlam bir senaryoya sahip değil. Senaryoda bazı kopukluklar var. Filmin başında şüphelendiğiniz yada sizi beklentiye sokan bazı sahneler filmin sonunda sonuç bulmuyor. Ama güzel film. arkadaşlarla izlenecek güzel bir film. Aksiyon seviyorsanız. izleyebilirsiniz.

Hayata İyi Seyirler...

15 Temmuz 2015 Çarşamba

"Sakin Batı" İsmine Aldanmayın...

Kovboy filmlerinin izleyici kitlesi epeyce geniş olacak ki neredeyse tüm aktörlerin kovboy filmleri çıkıyor. Yine yenilerde gösterilmiş bir kovboy filminden bahsedeceğim size...

Özet
2015 yapımı "Slow West" (Sakin Batı) adlı film western macera türünde. Olay 1815 yılında geçmektedir. Hikayeye göre aslen İskoçlaylı genç bir soylu olan Jay, biricik aşkının peşinden Amerika'ya gelir. Bir atın sırtında yol bilmez iz bilmez vaziyette kızı ararken karşısına bir kelle avcısı çıkar: Silas. Kelle avcısı Silas para 100 dolar karşılığında Jay'i kıza götürebileceğini söyler. İşte ikilinin dramatik yolculuğu böyle başlar.

Künye
Filmde Jay'i Kodi Smit-McPhee oynuyor. Silas'ı ise Michael Fassbender canlandırıyor. 

Yorum
Film gerçekten "yavaş batı". Ama hiç de "sakin batı" değil. Bilakis her zamanki gibi"vahşi batı". Çok ilginç bir çalışma olmuş. Hikayesi de ibretlik bir hikaye. İzleyin. Bir şeyler öğrenebilirsiniz.

Hayata İyi  Seyirler...

14 Temmuz 2015 Salı

"Terminator: Genisys" Başa Döndük...

Bugün Ramazan ayının 25. günü ve ben yine, bir orucun 3 saatini sinemaya tutturdum. Hem de kime biliyor musunuz? Arnold Schwarzenneger'e :)))

Sinemaya gidince tuhaf bir durum fark ettim. Yıllar önce (yani ben öğrenciyken) elimde cips paketim; tırnaklarımda siyah ojelerim; altımda salaş kot pantolonum; yayıla yayıla izlediğim Terminatör filmlerini şimdilerde daha farklı izliyorum. Nasıl mı? Çocukları bakıcıya bırakıp, çiçekli gömleğimi üstüme takıp, sahurda da oruca niyet edip gidiyorum sinemaya... Nasıl ama? Komik Değil mi??? :)))

Evveeeeet beni bırakalım da gelelim filme... Arnold Schwarzenegger'in "Güzel bir senaryo olmazsa oynamam" dediği beşinci film şu sıralar gösterimde... Bakalım senaryo güzel miymiş...

Kyle Reese - John Connar
Özet
2015 yapımı "Terminator: Genisys" Hikayeye göre John Connor, çoktan direnişin lideri olmuştur. Ve artık kıyamet gününü engellemesine ramak kalmıştır. Direnişçiler John Connor'ın emriyle Skynet'in merkezine son bir baskın yapacak ve sonra da işi bitirecektir. Baskın yapılır; Skynet kapatılır. Ama Skynet son anda yine yapacağını yapmış ve Sarah Connar'ı öldürmek üzere geçmişe bir terminatör yollamıştır. Bu sırada John Connar'ın da eli armut toplayacak değildir. O da zaman makinesini çalıştırır ve geçmişe en güvendiği adamını yollar: Kyle Reese'i...

Künye
Filmdeki terminatörlerden birini tabi ki bizim Arnold oynuyor. John connor'ı ise Jason Clarke canlandırıyor. Sarah Connor ve Kyle Reese rollerinde ise Emilia Clarke ve Jai Cortney görülüyorlar. 

Filmin yönetmeni ise "Thor: Karanlık Dünya"nın da yönetmeni olan Alan Taylor.
Yorum
1) Filme gitmeden önce 1. ve 2. filme mutlaka tekrar atın. 3. ve 4. filmleri ise hiç izlememiş gibi yapın. Hatta mümkünse onları unutun. 

2) 1. ve 2. filmde yer alan en kenarda köşede kalmış karakterlerin bile isimlerini hafızanızda tutun. 

3) Beklentilerinizi düşürün. 

Bunlar objektif tavsiyelerimdi. Şimdi gelelim subjektif yorumlara:

1) Filmde dost düşman birbirine girmiş. Bize şok yaşatalım derken ayarlarımızla oynamaya kalkmışlar.

2) Film boyunca hiç sıkılmadım. Gayet eğlenceli ve bol aksiyonlu bir filmdi. Hatta bir iki sahnede tüylerim ürperdi. Bazen de yerimden zıpladım (3D etkisi)

3) Yine de bence evde DVD'den de izlense yeterli olacak bir film.

Hayata İyi Seyirler...

P.S. "Geri Döneceğim..."

10 Temmuz 2015 Cuma

"Seni Seviyorum New York" Romantik Bir Akşam İçin...

Şu deneysel filmlerden izledim dün bir tane. Hani şu bir düzine hikayenin bir arada işlendiği. 

Özet
2008 yapımı "New York, I Love You" (Seni Seviyorum New York) adlı film romantik romedi türünde. Hikayeye göre diyemeyeceğim çünkü içinde 10 çeşit hikaye var:

* Mezuniyet balosuna tekerlekli sandalyeli bir genç kızla gitmek zorunda kalan bir genç...

* Sevgilisinin tekdüzeliğinden sıkılmış genç bir kadın...

* 63. evlilik yıl dönümlerini kutlayan iki huysuz ihtiyar...

* En sıradan göz temasına bile anlam yükleyen romantik bir adam...
* Bir Çin bakkalında çalışan kızın portresini çizmek isteyen ressam...

* Basketbol sahasının havalı oyuncusu...

* İntihar etmek üzere olan eski bir şarkıcı...

* Yapımcısı tarafından kitap okumaya zorlanan bir besteci...

* Hintli bir iş adamına aşık olan genç kadın...

* Aşık olduklarını inkar ede ede buluşmaya giden bir kadın ve bir adam...

* Bir çocuğu parka gezmeye götürmek zorunda kalan  bir balet...

Tüm bu hikayelerin bazıları bir yerlerde çakışıyor; bazıları çakışmıyor.

Künye
Filmde sayısız ünlü rol alıyor. Natalie Portman, Bradley Cooper, Uğur Yücel, Hayden Christensen, Orlando Bloom... Yine aynı şekilde her hikayenin bir senaristi ve yönetmeni var.

Yorum
Romantizm adına çok şeker bir film. Bence mutlaka izlenmeli. Sevgililer Günü olsun; evlenme yıl dönümü olsun... mutlaka iş görür. 

Hayata İyi Seyirler...