28 Eylül 2012 Cuma

"Star Wars" karakterleri "Arabalar"a mı bindi???

Walt Disney her yıl yaz aylarında "Star Wars Weekend" adı altında Yıldız Savaşları temalı organizasyonlar düzenliyor. Bu organizasyonlarda eski karakterler yeniden can buluyor, onlarla hatıra fotoğrafları çekiliyor, karakterlerin hediyelik eşyaları, kostümleri, ışın kılıcı benzerleri ve daha pek çok ticari ürünü satışa sunuluyor.

Ancak bu yıl, öyle zannediyorum ki talebin çok olması nedeniyle, Mayıs ve Haziran ayı içerisinde tam 5 hafta sonunu Star Wars weekend olarak ilan edildi. Ve yine her zamanki gibi pek çok ilginç ürün satışa sunuldu. Peki bunların içinden en en en ilginci ne mi dersiniz???

Fazla düşünmeyin, çünkü 40 yıl düşünseniz aklınıza gelmez: "Star Wars" karakterlerinin "Cars" animasyon çizgi film serisine göre tasarlanmış "araba" versiyonları. Ne yaratıcı değil mi?? Tam 7 karakterin tasarımları, Star Wars ve Arabalar hayranlarının beğenisine sunuldu.


*Bunlardan ilki Luke Skywalker'ın "Şimşek McQueen" hali. Ürünün tanıtımı genç Skywalker'ın 5. filmde katıldığı Hoth Savaşı temasıyla yapıldı.

Luke Skywalker, Şimşek Mcqueen görünümünde
 
İkinci olarak Star Wars'un yaratıcısı George Lucas'ın bizzat çizdiği "Darth Mater". (Bu üründen yalnızca bir tane yapılmış ve bu ürün satışa sunulmamış.)
Darth Vader, Mater görünümünde
3. olarak imparatorluğun siyah-beyaz üniformalı askerleri olan "stormtrooper"larını "Arabalar" daki traktörlerden biri olarak görüyoruz.

 
4. olarak Prenses Leia'yı, Şimşek Mcqueen'in avukat sevgilisi Bayan "Sally" kılığında görüyoruz.
 
 
5. sırada karşımıza her iki filmin de en sevimli karakterleri çıkıyor: ve işte C3PO ve R2D2'nun, İtalyan Lastikçiler Luigi ve Guido'ya bürünmüş halleri.
 
 
Son olarak karşımıza büyük usta Master Yoda çıkıyor. Hem de benzinci Çiçek Çocuk Fillmore görüntüsüyle...
 
 
İşte size her iki filmin de en çok tutmuş karakterlerini birarada sunan tasarımlar. Bakalım önümüzdeki seneki Star Wars haftalarında bizi neler bekliyor olacak...
 
Hayata İyi Seyirler...  

27 Eylül 2012 Perşembe

Lider mi, Baba mı, Profesör mü, yoksa Şeytanın Başı mı???

Sizin de dikkatinizi çekiyor mu bilemiyorum. 60 yaşındaki hüzünlü bakışlı, ihtiyar delikanlı aktörümüz Liam Neeson, son zamanlarda çekilen en aksiyonlu filmlerin en aksiyonlu sahnelerinde boy gösteriyor. Hangi filmi açsam beyefendi orada:

Adamımız "A Takımı"nda çılgın ekibin kurucusu ve lideri Hannibal'ı çok iyi canlandırdı. Filmin aksiyon düzeyi dizilerindekini bile kat be kat sollamışken Hannibal'ın soğukkanlı ve oturaklı tavırları izlemeye değerdi. Şu malum "tankı uçurma" sahnesi mi desem, Murdock'ı akıl hastanesinden kaçırma planı mı desem, para basan plakaları kurtarma operasyonu mu desem, ne desem; hepsinde performansı çok iyiydi.

Beyefendi, "Batman Dark Knight" serisinde "League of Shadows" denen tarikat benzeri organizasyonda, dogmatik beyin yıkamalar yüzünden kötü adama dönüşmüş olan "Ra's Al Ghul" adlı caninin adını kullanarak hile yapıyordu. Bruce Wayne'i "Batman"e dönüştüren bu usta hoca, gerçekten çok başarılıydı. Bu arada "Ra's Al Ghul", Arapça'da "Şeytanın Başı" demekmiş, merak edenlerin bilgisine sunulur... 

Aradan az bir zaman geçti, kendilerini bu kez "Kimliksiz" (Unknown) isimli filmde izledik. Film boyunca zavallı profesörümüz, adeta hafızasını kaybetmiş bir dünyada, herşeyi hatırlayan tek insan gibiydi. Filmin sürpriz sonu ise tahmin edilir gibi değildi.

Öncesinde ise "Taken 1"de kaçırılan kızını kurtarmak için canını dişine takan yaşlı polisimiz, bir de baktık ki "Taken 2"de bu kez kaçırılan karısını kurtarmak için ter dökmüş. hem de İstanbul'da

İnanılır gibi değil; kendisi bu aralar 2013'te gösterime girecek olan "Non-stop" ve "A walk among the Tombstones"(Tombstone'lar arasında bir yürüyüş) adlı iki filmde başrolleri kapmış durumda. Bu yetmiyormuş gibi, bir de 2014'te gösterime girecek olan "Third Person" (3. kişi) adlı filmle ilgili görüşmeler de yapıyor.

Beyefendinin inanılmaz enerjisine maşallah dimeden geçemeyeceğim. Yaşlı adamımız filmleri çeksin, biz gençler de hayran hayran onu izleyelim...

Hayata iyi seyirler...

26 Eylül 2012 Çarşamba

"Sosyal Ağ" mı, "Asosyal Ağ" mı???

"Sosyal Ağ" filmi bilgisayarımda ne kadar uzun süre kaldı bilmiyorum. Ama bir gün olsun izlemek gelmedi içimden. Çünkü belgesel bir film diye düşünüyordum. Biyografi olacağı hiç aklıma gelmemişti. Tanıtımlarını bile pas geçmiştim. Nihayet bir gün TV'de rastladım. "İzleyeyim de şunu, aradan çıksın" dedim. Aman Allah'ım o da ne??? Neredeyse gece rüyama girecekti.


Bir kere filmin diyalogsuz geçen bir tek dakikası bile yok. Hatta konuşmalar o kadar çok ki filmi tv'den izlemeseniz de radyodan dinleseniz bile anlarsınız. Diyaloglar çok yoğun, çok hızlı, hatta bazen de teknik bilgi yüklü. Filmi anlayabilmek için mutlaka Türkçe (ya da anadilinizde) izlemelisiniz. Filmde de facebook'u kuran çocuğun (Harvard öğrencisi Mark Zuckerberg) neden bu siteye ihtiyaç duyduğu ve sitenin nasıl bir süreçten geçtikten sonra son halini aldığı çok güzel anlatılmış. Umarım Filmde gösterilen Mark Zuckerberg gerçekten filmdeki kadar vurdumduymaz ve patavatsız değildir. Ama yine aynı Zuckerberg'in bize gösterilenden daha zeki, daha asosyal, daha içe kapanık olduğunu tahmin edebiliyorum. Eski bir hackerı canlandıran Justin Timberlake'in performansı ise beni çok şaşırttı. Facebook'un kasasını (maliye müdürü 'Vardo Saverin'i) canlandıran Andrew Garfield (yeni Örümcek Adam'ımız) doğal oyunculuk yeteneği sayesinde ön plana çıkmayı başarmış.  Hatta Vardo'nun haline o kadar acıdım ki google'da şöyle bir arama yaptırdım; merka edenler için söylüyorum: adamımız hala facebook'un maliye müdürü.

Kısacası film çok iyi işlenmiş. Sosyal Ağ kitabının yazarı Ben Mezrich'in ve Filmin Oscarlı Yönetmeni David Fincher'ın kafası da Harvard kafasından az değilmiş, onu da görmüş olduk. Filmi izleyin ve görün bakalım: "500 milyon arkadaş edinmek için en az bir kaç düşman edinmek" gerekiyor muymuş, gerekmiyor muymuş?

Hayata İyi seyirler...

25 Eylül 2012 Salı

"Bourne"lara n'olmuş böyle???


Roman uyarlamalarını her zaman çok sevmişimdir. Altyapıları güçlü olur. En ince detaylar bile düşünülür, kurguya ve hikayeye güç katar. Hele bir de iyi bir yönetmenin elinden çıkarsa tadına doyum olmaz.

İşte Bourne serisi de bunlardan biri. Örneğin, aksiyon filmlerinin kült sahnesi “trafikte takip” sahneleri hem çok emek ister hem de çok masraflıdır. İyi adamlarla kötü adamlar alel acele buldukları bir arabaya binerler; birbirini kovamaya başlarlar. Bu sırada ters yönlere girilir; arabalar son sürat ve bağrış çağrış sürülür; kaldırımlara çıkılır; civardaki cafelerin tüm masalarına çarpılır; itfaiye muslukları yıkılır; bazen kapalı bazen yarı kapalı binalara girilir çıkılır; ateş açılır; arabalar çarpışır ve ters döner; kimse ölmez (kafasından vurulan kişi hariç); kadın erkek çoluk çocuk bütün sürücüler adeta Formula 1 pilotu gibidir. Ve hepsi şehrin yollarını çok iyi bilir.
İşte benim takıldığım nokta bu: Birinci filmde Jason Bourne, peşindeki adamlardan kaçmak için daha biraz önce tanıştığı kızın arabasına biner. Sürücü koltuğuna oturur. Emniyet kemerini bağlar. Haritayı açar. Kendine bir varış noktası seçer. Hızla ve dikkatle bir güzergah belirler. Yanında oturan kızı da uyardıktan sonra artık kahramanımız yola çıkmaya hazırdır. Ve kovalamaca başlar. Bu hazırlık filmin sadece 30-40 saniyesini alır. Ancak filmi sıradan aksiyonlardan açık ara farkla ayırır.

Serinin 4. filmi olan “The Bourne Legacy” ağustos ayında gösterime girdi. Ancak bu kez başrolde Matt Damon yerine Jeremy Renner'ı görüyoruz. Oyuncu değişikliği meselesini bir kenara koyuyorum. Fakat maalesef bu kez film, gizeminden geçilmeyen, bilim kurgusal bir kılığa bürünmüş. Bizim şu roman uyarlamalarından çok uzak.

Bence Bourne serisini çok seviyorsanız, 4. filmi izlemeyin. Sevmiyorsanız da; ne diyebilirim ki zaten izlemezsiniz. İzlenecek bir sürü başka film var, siz en iyisi onları izleyin.

Hayata İyi Seyirler...


24 Eylül 2012 Pazartesi

“Açlık Oyunları” Karın Doyurdu mu?

Geçtiğimiz senelerde öğrencilerime yaptığım anketlerde öğrencilerin, “en sevdiğin kitap” bölümüne “Açlık Oyunları” yazdıklarını görüyordum. Zevkine, zekasına ve okuma kapasitesine güvendiğim öğrencilere kitabı sordum. Çok güzel yorumlar aldım. Ve kitabı okudum. Konu gerçekten çok ilginç, kurgu da çok güçlüydü.


Ancak ne yazık ki hayal kırıklığına uğradığım noktalar, beğendiğim noktalardan fazlaydı. Bir kere kitapta çok özgün 2 fikir vardı. Birincisi, kitabın daha ta başındaki kısım: “yiyecek takası” bölümü. Bu kısım filmde çok detaylı ve çok ince işlenebilirdi, ancak maalesef çok üstün körü geçilmişti. Bence o kısım, filmin en temel ve en uzun ögelerinden birini oluşturmalıydı. Diğer bir özgün bir fikir ise şu: “Her bir çocuk öldüğünde bir pare top atılır” kuralı. Bu kural, filmde fena halde gözden kaçırılmıştı. 3 kötü çocuk ardarda öldü, ancak hiç top atışı duyulmadı; Ki bu da film hatalarını hiç farketmeyen benim bile dikkatimi çekti. Çünkü bu film hatası, kurguya çok ters düşen bir film hatasıydı.  Gelelim bir başka eksik noktaya: o köylü çocuğun, yani Peeta'nın, eğitimler sırasında çok güçlü kollara sahip olduğunu görmüştük. Biz de sandık ki film boyunca epey güç gösterisi izleyeceğiz. Ya da o çocuğumuz öylesine kilit bir anda maharetini sergileyecek ki hikayenin seyrini değiştirecek. Ama pek öyle can alıcı bir sahne de yoktu. Ha unutmadan: "açlık" temalı bir filmde, insanların açlıktan kırıldıklarını düşünürsek o tombul yanaklı kızın, hiç de uygun bir oyuncu seçimi olmadığını da kolayca görebiliyoruz.

Nihayetinde ben filmi tekrar tekrar izlemeye değer bulmadım. Hatta kitabı okuyanlar, filmi izlemesinler ki kafalarındaki “Açlık Oyunları” imajı bozulmasın. Ama eğer “Ben kitap okumayı sevmem ama filmi de merak ediyorum” diyorsanız, filmi izleyin; ama yukarıdaki eksik noktaları da dikkate alın.

Hayata İyi Seyirler...

23 Eylül 2012 Pazar

"The Hobbit" "Beklenmedik Yolculuk"a Ne Zaman Çıkacak???

Daha orta okuldayken Yüzüklerin Efendisi üçlemesini okudum. Sınıf arkadaşlarıma da tavsiye edip durdum. Ama sınıfın erkekleri taso oynamakla meşguldü, kızları da İpek Ongun'un genç kızlara hitap eden kitaplarını okuyorlardı. Yıllar sonra üniversitedeyken üçlemenin fragmanlarına rastlayınca heyecandan deliye döndüm. Neyse ki bun filmleri takip ederken orta okuldaki kadar yalnız kalmadım. Üç filmi de defalarca sinemaya giderek izledim. Ve bir gün biteceği için içim cız ederek... Ama maalesef o gün geldi ve filmler bitti.

fakat ne şanslıyım ki Tolkien, evlatlarına gizli bir miras daha bırakmıştı. "The Hobbit"... Adeta tam paranın bittiği anda sandıktan çıkan bir kese altın gibi. Peter Jackson da bu mirası yeniden küllerinden doğuran bir akıl küpü sanki... Üçlemenin yönetmeni Peter Jackson yıllar sonra ekibi tekrar toplayıp ""The Hobbit" adlı tek kitaptan bir üçleme film serisi çıkarttı. Filmlerde ekibin bozulamaması çok iyi: Bilbo Baggins, Legolas, Frodo Baggins, Galadriel, Elrond, Gollum gibi, serüvenin köşebaşı rolleri yine aynı oyuncularla can buldu. (zaten bu oyuncuların çoğu başka filmlerde pek de öyle varlık gösteremişlerdi.) Öyle ki Frodo'yu canlandıran Eliah Wood'un  "Kendimi  yeniden evimde gibi hissetim" demesi ve Gandalf'ı canlandıran Ian McKennel'ın "Gandalf için kendimden başkasını düşünemiyorum" yorumu, bizim onları özdeşleştirdiğimiz kadar onların da kendilerini özdeşleştirdikleri anlamına geliyor.

Üçlemenin ilk filmi olan "The Hobbit: Beklenmedik Yolculuk", Bizim şu meraklı Hobbit Bilbo Baggins'in macera aramasıyla başlıyor. Uydum akıllı hobbitimiz bu kez cücelerle birlikte çıkıyor yola. Hem de cücelerin, yıllar önce Smaug isimli bir ejderha tarafından yağmalanan kayıp hazinelerini geri almak için... Sizin anlayacağınız bu kez filmde bol bol çirkin cüce ve az biraz da hobbit izleyeceğiz. Film Aralık ayında gösterime girecek. Peter Jackson bu üçlemeyi çekmenin öncekilerden daha kolay olduğunu, hatta yeni teknikler ve tecrübeler sayesinde, cüce ve hobbit sahnelerinin çekilmesinin oldukça kısaldığını söylüyor.

Tek kitaplık serüvenin 3 filmde işlenmesi bana biraz ticari bir fikir gibi görünse de filmlerin iyi olacağını ümit ediyorum. Aralık ayını "Bilbo merakı"yla bekliyorum.
    
Hayata İyi Seyirler...

21 Eylül 2012 Cuma

Brad Pitt hiç "Kibar Kibar Öldürür" mü???

 


Sen koskoca Brad Pitt ol; oynadığın her filmde mutlaka eline bir silah değsin; sonra da git pokercileri "Kibarca Öldür!!!" Olacak iş mi???

 
İşin şakası bir yana adamız bu kez bir infazcı. ya da azmettirilmiş biri desek daha iyi olur. Bilemiyorum, belki de bir kiralık katil; izleyince anlayacağız. Filmimiz şöyle efendim: Yerel bir çetenin denetimi altında olan ve ortaya büyük paraların konulduğu bir kart oyununda soygun yapılır. Bunun üzerine çetenin acımasız infazcısı harekete geçer. Başka bir deyişle, Jackie Cogan çete tarafından korunan bir poker oyunu sırasında gerçekleşen soygunun faillerini soruşturan profesyonel bir tetikçidir. Bana kalırsa pokercileri korumanın da manası yok; o çeteyi de; ve o soyguncuları da. Hepsi birbirinden beter bir grup adam. E tabi Brad Pitt de, ona keza, pislik bir rolde. Belki de birnevi "anti-hero". İzleyince anlayacağız. Beyefendiye bu filmde Richard Jenkins, Ray Liotta, James Gandolfini ve Scott McNairy eşlik ediyorlar.
 
Filmin reytingleri yüksek. Amerika'da daha 2 gün önce gösterime girdi ama tepkiler olumlu. Ben Brad Pitt'in çoğu filmini severek izlemişimdir. Bana göre en iyi oyunculuk sergilediği film "Vampirle Görüşme"ydi. Ancak kendisi akıllı davrandı ve sonraki filmlerinde de çok iyi senaryoları seçti ve çok iyi yönetmenlerle çalıştı. O yüzden bu filmin de iyi olacağı kanaatindeyim. Film ülkemizde Kasım ayında gösterime girecek. Bir izleyelim, sonra belki bir daha konuşuruz.
 
Hayata İyi Seyirler... 

Bir Kuple “İncir Reçeli” Alır mısınız?


İncir Reçeli'nin fragmana sık sık rastlıyordum tvde. Elbetteki izlemiyordum. Ama geçenlerde kanalın birinde yayınlandı. Hadi izleyeyim bari dedim. İyi ki izlemişim. Ama film ala bir film olduğu için değil.
barbara lourens


Zaten bizim memlekette hiç işlenmeyen bir konu; “Din Kültürümüz”e ve “Ahlak Bilgimiz”e çok aykırı bir konu: AIDS yüzünden kavuşamayan iki aşık ve o aşkın ölümsüzleşmesi. (film boyunca su gibi alkol alınmasını da eleştirmeden geçemeyeceğim.) Fakat filmin ne konusu, ne oyunculukları (ki muhteşemdi), ne senaryosu, ne diyalogları, ne kurgusu... Hiç biri değil. En çok müziklerine takıldım. O her akşam takıldıkları, hatta tanıştıkları müzikli bir yer var ya... Orada her akşam çalan şarkılar ve şarkıları söyleyen platonik aşık kadın şarkıcı... Barbara Lourens... Kadife gibi bir ses... Ve romantik komedi tadında bir şarkı... Butterfly... (şarkının linki http://www.youtube.com/watch?v=Sz6IGxeD0kA) Bir tırtılın bir kelebeğe ilan-ı aşkı... Bu şarkıyı dinleyen bir kelebeğin tırtıla hayır deme şansı yok. Filmi izlediğim günden beri çevirip çevirip o şarkıyı dinliyorum. Hatta (bir İngilizce Öğretmeni olarak) girdiğim sınıflarda ders aktivitesi olarak kullandım. Ayrıca da bir yakınıma düğün şarkısı olarak hediye ettim. Mutlaka dinleyin. Ne de olsa sinemaseverler, müzik de sever...

Hayata iyi seyirler...

20 Eylül 2012 Perşembe

Avengers izleyelim mi???


Çizgi roman okumanın yaygın olduğu bir zamanda büyümedim. Maalesef öyle bir kültürüm yok. Çizgi roman kahramanlarının serüvenlerini çok bilmem. Ancak filmlerini hiç kaçırmadım.

En sevdiklerimizin Avangers'ta toplanması ise çok iyi bir fikir. Bir sürü süper kahraman toplanmış dünyayı kurtarıyor.  Okçumuz Hawk Eye çizgi romanların aksine maskesiz kahraman. Captan America her zamanki gibi sağduyulu lider. Ironman ise hala sevimli ukala. Thor, biraz diğer süper kahramanların ve isyankar - intikamcı üvey kardeşin gölgesinde kalmış. Filmin en sevimli kahramanı ise nasıl olyorsa sevimsiz dev Hulk. Natasha Romanoff filmin aşık, kurnaz, cesur kadın savaşçısı. Nick Fury, tek gözlü siyahi albay. Aynı zamanda S.H.I.E.L.D. kurucusu. Kötü adam Loki ise deyim yerindeyse cuk oturmuş. Daha iyi olamazdı. Kısacası dört dörtlük görsel şölen.Filmin en sevdiğim kısmı ise çok uzun zamandır filmlerde görmeyi unuttuğumuz “sonu belli son”. Yani filmin sonuna kadar iyi adamlar yine iyi adam, kötü adamlar yine kötü adam. İyi adamlar kazanır, kötü adamlar kaybeder. Sürpriz yok. Kafa karışıklığı yok. Bir öyle bir böyle yok.
Süper kahramanları ve fantastik senaryoları seviyorsanız abur cuburlarınızı ve HD ekranınızı hazırlayın, filminizin keyfini çıkartın. Siz patlamış mısırınızı yiyin, süper kahramanlar dünyayı kurtarsın:)))


Hayata İyi Seyirler...



Angelina Jolie'nin içindeki bu cebir aşkı nedir???


 
Angelina Jolie filmleri “Shakesperare romanları” gibi. Hani Shakespeare romanları her zaman sarayda geçer; hep çok zenginlerin hikayeleri anlatılır ve hazin sonla biter ya... A.J filmleri de öyle; genel bir örgüsü var.

Bir kere hanımımız hep gizemli kadın, karizmatik kadın. Yani ters köşe yaptıran bir oyunculuk gerektirmiyor. Bunun yanında “Salt” olsun; “Mr and Mrs Smith” olsun; “Tourist” olsun; hepsinin de kurgusu çok karmaşık, finali sürprizli, takip etmesi zor. Ama sinemaya verdiğiniz her kuruşa değer. Filmseverler mutlaka izlemeli.

Yalnız artık hanım efendiyi “oyunculuğunu gölgede bırakmayacak” filmlerde görmek istiyoruz. İnşallah sesimizi duyar.


Hayata iyi seyirler...

Buz Devri 4'ü beğenen var mı???



Buz Devri serisini ilk bölümden beri severek izledim.

1. filmde yıldızlaşan karakter yoktu çünkü hepsi yıldızdı.

 2. filmde ise "mamut olduğunu keşfeden Keseli Sıçan Ellie" çok tatlıydı.

3. filmdeki "münzevi kahraman tek gözlü dinozor avcısı Buck" dört dörtlük bir karakterdi. Her 3 filmin de senaryosu çok başarılıydı.

Yorum
Ancak 4. film son derece yüzeysel ve sıradandı. Filmin konusu da karakterleri de derinliksizdi. Film boyunca neredeyse hiç bir sürprizle karşılaşmadık. Sinemaya gittiğime değmedi. Evde bile izlemeye değecek bir film değil. Sadece belki çocuğunuz hoşça vakit geçirebilir diyorum. İnşallah bu seriye başka film eklemezler. Ya da seriyi muhteşem bir finalle bitirirler. 5.si de böyle olacaksa hiç emek çekmesinler...

Hayata iyi seyirler...

Terminator Salvation nasıl oldu da tutmadı???


“Adam Terminator gibi” dediğimde eminim hepinizin gözünde aynı tip canlanıyor. Tarife gerek yok. “Arnold” dediğimde ise “Hangi Arnold? ” diye sormazsınız bile. Filmi hiç izlememiş biri bile birbiriyle bütünleşmiş olan bu ikiliyi bilir.

T1, T2 ve T3
Onlarca defa izlediğim T1 ve T2'den sonra 3. filmi herkes gibi ben de sadece bir kez izledim. Sebebiyse John Connor rolü için yapılan cast hatasıydı. O çok bütçeli muhteşem film, yaşlı Arnold'ın insanüstü çabasına ve fedakarlığına rağmen (beyefendi filmin başındaki vinçle takip sahnesi için, sözleşmesinde yazılı fiyatın bir kısmından vazgeçmiş ve “bu sahne çekilmeli demiş”) film yapımcıları filmin isim hakları da dahil olmak üzere tüm telif haklarından vazgeçerek iflasın eşiğinden ancak dönebilmişlerdir.

T4
Ya 4. filme ne demeli??? Böylesine güçlü bir senaryoya rağmen, böylesine gerçekçi görsel oyunlara, ışıklandırmaya, diyaloglara, kurguya ve güçlü oyuncu kadrosuna rağmen ne oldu da T.S. Hasılat rekorları kırmadı???

Bu soruya net bir cevap bulamadım. Sadece bazı tahminlerim var. Bence en önemli sebep başta da söylediğim gibi Terminator rolünde Arnold'ı göremediğimiz için. Bir de buraya yazmaya bile değmeyecek önemsiz sebepler. Başka da sebep göremiyorum. Bu yüzden bu konuyu tartışmaya açıyorum. Sizce neden Terminator Salvation tutmadı??? Cevaplarınızı merakla bekliyorum.

Hayata İyi Seyirler...


18 Eylül 2012 Salı

Wachowski Kardeşler Neredeler???

Wachowski Kardeşler nerelerdeler???
"The Matrix" in çılgın üreticileri ne alemdeler diye epeydir merak ediyordum. şöyle bir araştırdım. Öyle çok projeyle isimleri anılıyor ki, neredeyse tüm yapımcılar yeni filmleri için herhalde önce onları bir geçirmiş akıllarından. Çoğu bilim kurgu türünde olan filmler arasında Superman, Cobalt Neural 9 (gelecek zamandan şu anki Irak savaşına bakan) gibi filmler vardı. Ancak ünlü kardeşler sessiz sedasız bambaşka bir filme imza attılar.
Cloud Atlas - PosterBüyük bir gizlilik içinde yürüttükleri yeni projeleri Bulut Atlası (Cloud Atlas)ı bitirdiler. 26 Ekim'de gösterime girecek olan filmde pek çok ünlüyü bir arada göreceğiz. Üstelik Tom Hanks ve Halle Berry başrolü paylaşıyorlar. Wachowski Kardeşler bu filmde hayatta herşeyin birbirine bağlantılı olduğunu, bir katilin nasıl bir kahramana ve nazik bir davranışın nasıl bir devrime dönüşebileceğini anlatacaklar. Fragman ( http://www.imdb.com/title/tt1371111/ ) uçuk kaçık.Her ne kadar imdb puanlamasına eskisi kadar güvenmesem de filmin puanı "8.6". Filmi izledikten sonra hem kendi puanımı veririm, hem de yorumlarımı yazarım.
Hayata İyi Seyirler...
   

atlı kadınca

Çocukluğumdan beri film delisi bir insan olmuşumdur. Önce çizgi filmler, sonra kemikleşmiş Türk filmleri, sonra kovboy filmleri, derken Hollywood, kablolu tv'deki film kanalları, sonra sinema, derken 3D sinema, 5D sinema... hayatım film oldu. En festival filmlerini bile büyük bir keyifle izlerim. Sevdiğim filmleri denk geldikçe yeniden izler; favori filmlerime de ara ara tekrar atarım. Yıllarca kafamda bu kadar film biriktirdikten sonra artık onları benim gibi tiryakilerle paylaşma zamanım geldi diye düşünüyorum.
Tek kötü alışkanlığımda bana arkadaşlık edeceğiniz için şimdiden teşekkür ederim..