5 Ağustos 2013 Pazartesi

"Wolverine" Hikayenin Yeni Zinciri...

Ey seyirci size sesleniyorum!!!

Fantastik çizgi romanlardan uyarlama filmlerin örgüsü bellidir: İyiler kazanır, kötüler kaybeder. İyiler ölmez, kötüler (çoğunlukla) ölür. Senaryonun renklendirilmesi bakımından (iyi adam ve kötü adam hariç) diğer karakterler devamlı yer değiştirir durur.  Geri kalansa görsel efektti, soundtrackti, oyunculuktu, falan filan... Sonra film biter ve siz mutlu mesut sinemadan ayrılırsınız. Yani bu tür filmlerin sonu kolaylıkla öngörülebilir, iyiler ve kötüler aşağı yukarı tahmin edilebilir. Tabi seyirciye flashbacklerle sürpriz yapılmazsa. Bu kısıtlamalar çerçevesinde seyirciyi büyülemekse artık yönetmenin maharetine kalmıştır.

Uzun lafın kısası izlediğiniz her filmde "Akıl Oyunları" nın muhteşem sonunu yada "3 Idiots" un sıra dışı yapısını bulamazsınız.

Bu uzun nutuktan sonra gelelim sadede...

Dün eşimle Wolverine'e gittik. Aslında bizden önce giden arkadaşlardan filmle ilgili pek olumlu eleştiriler almamıştık. Yok aksiyon az, yok çok saçma, falan filan. İşte bunun sebebini anlayamadım. Daha ne istiyorlardı, gerçekten anlayamadım. Belki de bunun bir aksiyon filmi değil, fantastik film olduğunu; gerçek hayat hikayesi değil; çizgi roman uyarlaması olduğunu anlayamamışlardır. Ben başka sebep göremiyorum.

2013 yapımı "The Wolverine" e bir bakalım. Film bizi eskilere, epeyce eskilere götürmektedir. Taaa 2. Dünya Savaşına. Hikayeye göre Wolverine 2. Dünya Savaşı sırasında Nagazaki'de esir düşmüştür. Ancak Japon subaylar bilinmeyen bir sebeple ve hızla esirleri serbest bırakmaya başlamışlardır. Arkasından hepsi panik halde harakiri yapmaya başlar. Biri hariç. Yashida henüz genç bir subaydır ve harakiri yapmakta tereddüt eder. Ancak tam bu sırada iki Amerikan savaş uçağı suyun öbür tarafına bir bomba bırakır. Atom Bombası... O meşhur mantar duman bulutu bir anda gök yüzüne doğru yükselir ve sonra hızla yeryüzüne doğru yayılmaya başlar. İşte o an Wolverine  gizlendiği kuyudan çıkar ve genç subayı apar topar kuyuya iter. Sonra da subayın üstüne kapaklanır ve subayın hayatını kurtarır.
Aradan yıllar geçer ve ölüm döşeğindeki Yashida'nın adamları, uzun süren çabalardan sonra Wolverine'e ulaşır. Ama Wolverine artık eski Wolverine değildir. Jean'in ölümünden sonra inzivaya çekilmiş, adeta bir mağara adamına dönüşmüştür. Yashida'nın gönderdiği elçi kız, Wolverine'e geliş amacını söyler. Sebep basittir. Onurlu bir Japon olan Yashida, Wolverine'le vedalaşmak ve ona vefa borucunu ödemek için onu Tokyo'ya çağırmaktadır. Bizim aksi Wolverine elbette ki bunu hemen kabul etmez. Ama elçi kızın telkinleri sayesinde nihayet ikna olur. İşte bu yolculuk, Wolverine'in hayatını baştan sona değiştirecek korkunç bir yolculuk olacaktır. 

Filmde Wolverine'in her zamanki gibi Hugh Jackman oynuyor. (Beyefendiyi öbür tarafta da öyle göreceğimizi düşünüyorum:) Diğer taraftan filmdeki Japonların hepsi yeni yüzlerden oluşuyor. Filmin yönetmeni James Mangold'u "3.10 Yuma Treni"nden tanıyoruz. Senarist Mark Bomback'i ise "Zor Ölüm" "Total Recall" gibi ünlü filmlerden tanıyoruz.

Ben filmi çok beğendim. Bir Wolverine sever olarak çoğu anlamda aradığımı buldum. Yalnız senaryodaki bir boşluk dikkatimi çekti. Victor! Wolverine'in kendisi gibi mutant olan abisi Victor ve Wolverine tüm o meşhur savaşlarda omuz omuza çarpışmışlardı. Açıkçası gözlerim Victor'u aradı. Ama belki Wolverine'in esir düşmüş olması, olayı bir nebze somutlaştırıyordur. Bilemiyorum.

Wolverine'in hikayesini biliyorsanız ve Wolverine'i seviyorsanız, mutlaka izleyin. Ama hikayeyi bilmiyorsanız (yani diğer tüm X-Men'leri izlemediyseniz) boşuna vakit kaybetmeyin, çünkü sizin için bir şey ifade etmez.

Bu arada filmi sonuna kadar izleyin. Hem de taaaaaaaa en sonuna kadar. Ne de olsa MARVEL sürpriz yapmayı sever.

Hayata İyi Seyirler...

Hiç yorum yok: