18 Haziran 2017 Pazar

"Arabalar 3" Çıktı Nihayet...

Çıkacak mı, çıktı mı, çıkıyor mu derken nihayet çıktı Arabalar 3... Lafı fazla uzatmadan filmin konusuna geçeceğim. (Lafı en son uzatacağım da...)

cars 3 ile ilgili görsel sonucuÖZET
2017 yapımı "Arabalar 3" yine animasyon türünde. Hikayeye göre McQueen ileri yaşına rağmen hala şampiyon bir yarışçıdır. Taaaa ki o güne kadar... O gün yine bir yarış esnasında her şey yolundayken ve McQueen tam şampiyon olacakken hiç beklenmedik bir anda arkadan gelen son teknoloji, havalı ve genç araba Jackson Storm McQueen'i sollayıp geçer ve birinci olur. McQueen şoke olur. Sonraki yarışlarda bu genç yarışçıyı geçmek için ne kadar çabalasa işe yaramaz. Bir gün bir yarışta çok hırs yapar. Kendini hala genç zanneden orta yaşlı yarışçı kontrolsüzce hızlanır ve o anda tıpkı Muhteşem Hudson Hornet gibi korkunç bir kaza yapar ve fena halde dağılır. McQueen'in kendine gelmesi aylar alır. Ama sonunda bir karar vermek zorunda kalır. Ya Hornet gibi dışlanacak ve Radyatör kasabasına çekilecek; ya da yeni teknolojilere adapte olacak ve kaldığı yerden devam edecektir. 

KÜNYE
Boş verin künyeyi bu seferlik. 

YORUM
Gelelim filmin kendisine. Animasyon filmler ağızlarıyla kuş tutsa da 7.5/10 reytingi geçemiyor. Ama film eğer sıra dışı bir filmse gişede hasılat rekorları kırıyor. (Zaten bu yüzden tüm şirketler canla başla animasyon çekiyorlar ya) Bu film de öyle. Imdb puanı 7.4 gibi bir şey.

Ama eminim yaz tatili boyunca tüm dünyada on milyonlarca erkek çocuk ve ailesi bu filmi sinemalarda bilet alarak izleyecek. Daha da önemlisi çılgınca oyuncak satılacak. Figürler, etiketler, çantalar, ayakkabılar, çoraplar her şey ama her şey McQueenli olacak. 3-8 yaş arası tüm çocuklar Mcqueen'in insan formatında dolanacak. Diyeceğimi sandınız değil mi?

Hayır bilemediniz! Bu sefer işler başka. Bu defa öyle olmayacak. Biz de geçmiştik ilk iki filmde aynı yoldan. İki oğlum var ve aynı tarif ettiğim gibiydik. Sinemalarda yer bulamıyorduk. Oyuncakların her figürünü siparişle getirtiyorduk. 

Ama bu filmi beğenmediler işte. Sinema salonundan çıkar çıkmaz unuttular. Zaten salon da bomboştu. Sadece üç aile vardı. Yani 6 yetişkin, 5 çocuk izledi filmi. Daha da doğrusu o beş çocuktan sadece üçü izledi filmi. 

Neden biliyor musunuz? Çünkü o yaş grubu büyüdü. Mesela benim 2008'li olan büyük oğlum. Arabalar'ı (2006 çıkışlıdır) ilk izlediğinde büyülenmişti. Her şeyimiz McQueen'liydi. Ama sonra her şeyimiz Örümcek Adam'lı olmaya başladı. Ve şimdi de her şeyimiz Messi'li. Yani o yaş grubu büyüdü. Artık Mcqueen'e bakmazlar. 

Peki 2010 sonrası doğanlar? Onlara figür mü yok? Angry Birds, Minionlar, Şirinler, Örümcek Adamlar... Kapış kapış gidiyor.

Sizin anlayacağınız; Arabalar 3 gecikti. Geç kaldı. Araya bir sürü şey girdi. 

İşte bu yüzden hiç kusura bakmasınlar ama yapımcılar hedefledikleri hasılatlara ulaşamayacaklar. 

Ha peki filmi izleyelim mi? İzleyin tabi. Ama evde. Televizyonlar gösterince.Sinemaya gitmeye gerek yok. Oyuncak mı? Koca filmde alınmaya değer bir tane oyuncak vardı elbet. E onu da filmi izleyince anlayacaksınız zaten.

Hayata İyi Seyirler...

"Snowden" Telefonlarımız Dinleniyor mu, Hesaplarımız Güvenli mi???

Hani hep sorgulanır ya kurallar sadece fakirlere işliyor diye? Fakir kapı dinler, adı fesatçı olur; zengin kapı dinler, adı magazinci olur. Ya bu kapı dinleme işini devlet yaparsa o ne olur? O, istihbarat olur. Ha eğer bu dinlemeler yasa dışıysa, işte o zaman usulsüz dinleme olur. Yersen...

2000'li yılların başlarında başlayan bir kariyer öyküsüne bakacağız şimdi. Bakalım yukarıdaki meseleye nasıl yaklaşmış.

ÖZET
2016 yapımı “Snowden” adlı film gerçek hikayeden uyarlanan bir kitaptan uyarlanmış. Hikayeye göre Snowden adlı genç fiziksel olarak zayıf olduğu için orduda yer alamamıştır. İçe dönük kişiliği sebebiyle kız arkadaşını bile çöpçatan sitelerinden bulabilmiştir. Ama Snowden'ın diğer herkese fark atan bir özelliği vardır. O bir bilgisayar dehasıdır. Bu yönüyle CIA'ın bilişim alanındaki seçmelerine başvurmuş ve rakiplerini kolaylıkla elemeyi başarmıştır. Snowden, dehası sayesinde hızla yükselmeyi başarmış ve erişimi yüksek ağların başına getirilmiştir. Ancak orada devletin kirli bir yüzüyle karşılaşmıştır. Devlet, kendi halkını usulsüz dinlemeler yapmak yoluyla fişlemekte ve işine gelmeyenlerin ipini çekmektedir. Snowden, bu işi etik bulmamakla birlikte harekete geçmek için fırsat kollamaktadır.

KÜNYE
Gerçek Snowden
Filmde Snowden'ı Joseph Gordon-Lewitt oynuyor. Beyefendiye Shailene Woodley da eşlik ediyorlar. Filmin yönetmeni ise büyük üstat Oliver Stone.

YORUM
Filmi 128 dakika sürüyor. Daha filmin başında dedik ki “Allah aşkına 128 dakika ne bulunur da ne anlatılır?” Sonra anladık ki ancak yetti.

Filmde bir kare bile aksiyon sahnesi yok. Savaş, gerilim, korku ve işkence sahneleri de yok. Ama film boyunca o kadar ürpermişim ki korkudan facebook hesabıma giremedim. Paranoyak oldum. “Kim n'apsın benim gerzek hesabımı?” diyecek yüzüm kalmadı.

Yerin kulağı vardır diyen büyüklerimiz boşuna dememişler bu sözü. Hem de taaaa kaç yüzyıl öncesinden.

Mutlaka izleyin. Ne demek istediğimi o zaman anlayacaksınız.

Hayata İyi Seyirler...


P.S. Filmin sonunda gerçek kişilerin görüntüleri gösteriliyor. Gerçek esas kız o kadar güzel bir kadın ki genç ve ünlü aktris Shailene Woodley o hanımefendinin koltuğunu dolduramamış :))))  

5 Haziran 2017 Pazartesi

"La La Land" Oscar'lı Müzikal Film...

Batılılar müzikalleri çok sever. Bu sevginin geçmişe dönük temellerinin olduğunu bilmekte fayda var. Yıllar boyu tiyatro oyunlarının ve oratoryoların şimdiki sinemalara karşılık geldiği düşünülürse ne kadar güçlü olduğunu siz düşünün.

Küçük bir parantez içi bilgi verelim hemen. Batı edebiyatında -özellikle İngiliz edebiyatında- oyunlar ve tiyatrolar son derece önemlidir. Shakespeare dersem ne söylemek istediğimi anlarsınız herhalde. Tren vagonlarında oynanan eserler hem edebiyatın muazzam derecede atağa kalkmasını sağlamış; hem de yüz binlerce kişiye ekmek kapısı açmıştır.
En dramatik oyunlar ünlü bestekarlarca bestelenmiş ve sahneye çıkarılan yüzlerce korist tarafından seslendirilerek çok sesli korolara ve operalara kapı açmıştır.
Gel zaman git zaman tiyatrolar ve oratoryolar birleşmiş ve ahenkli bir tür ortaya çıkmıştır: Müzikaller...

Müzikallerin geçmişi bu derece güçlü olduğundan olsa gerek; beyaz perde ve beyaz cam bile müzikallerin kökünü kurutamamıştır. Müzikal biçiminde çekilen filmler sinemalarda gişe rekorları kırmış ve çuvallar dolusu Oscar heykellerini kucaklamayı başarmıştır. Moulin Rouge gibi... Les Miserables gibi... Singing In the Rain gibi... Grease gibi... Chicago gibi... Phantom of the Opera gibi...

İşte o kült filmlere bir tane daha eklendi. Hemen filmi inceleyelim efendim...

ÖZET
2016 yapımı “Aşıklar Şehri” (La La Land) romantik dram türünde. Hikayeye göre Mia Warner Bros stüdyolarında bir cafede çalışan genç bir kızdır. Mia'nın en büyük hayali her gün cafeye gelen ünlüler gibi ünlü olmaktır. Mia bu hayalini gerçekleştirmek için tüm oyuncu seçmelerine katılır ama beş sene boyunca hiç birine seçilemez. Bir gün -yine seçmelerde çuvalladığı bir gün- arkadaşlarıyla birlikte kafa dağıtmaya gider. İşte gün tıpkı kendisi gibi hayal kırıklıkları yaşayan Sebastian'la tanışır. Sebastian yetenekli bir Jazz piyanistidir. Ne var ki Jazz müzik ölmektedir ve Sebastian bunu bir türlü kabullenememektedir. Acaba Mia ve Sebastian kariyerleri için birbirlerine yardımcı olabilecekler midir???

KÜNYE
Filmde pek çok ünlü isim var. Ama en önemli iki isim elbette Mia rolündeki Emma Watson ve Sebastian rolündeki Ryan Gosling. Filmin senaristi ve yönetmeni Whiplash filminden de tanıdığımız Damien Shazelle. Whiplash'i izlediyseniz ortak ögeleri kolaylıkla bulabilirsiniz. 

YORUM
Ben müzikal tarz sevmem. Jazz da sevmem. Aşırı romantizm de sevmem. O yüzden bu film bana pek keyif vermedi. 

Ama bu tür şeyleri sevenler için bir kaç yorum yapabilirim. Filmin atmosferi muhteşem. En klasik Hollywood filmleriyle aynı yerlerde çekilmiş olan film nostaljiyi modern dünyada taşıyan şahane bir yapıya sahip. Sanki Rita Hayworth'ın eline cep telefonu verip Humphrey Bogart'la randevuya göndermişsin gibi bir havası var. 

Müzikal sahnelerin büyüsü de sizi alır götürür. 

Filmin sürprizli sonu ayrıca taktire şayan. 

Erkeklerin pek beğeneceği bir film değil ama kadınların bayılacağı bir film. 

E benden bu kadar. İsterseniz izleyin. Gerisine siz karar verin. 

Hayata İyi Seyirler...

25 Mayıs 2017 Perşembe

"Yolcular" Mutlaka İzlenmesi Gereken Bir Bilim Kurgu...

Sinemalarda fragmanını izlediğim bir film vardı: "Passengers" Fragman konuyu zaten veriyordu. E karakterleri de gösteriyordu. Filmin sonu da belli gibiydi. "Bu ne Yaw? Hayatta izlenmez!" dedim kestim attım. Sinemalarda üç hafta kadar gösterimde kalan filme zerre kadar gitme isteği duymadım.
Geçenlerde film portalında yine aynı filmi görünce "aman iyi hadi izleyeyim bari" dedim ve izledim.

Keşke sinemada izleseymişim. Çok pişmanıııııımm :)))

ÖZET
2016 yapımı "Yolcular" (Passengers) adlı film bilim kurgu türünde. Hikayeye göre 5000 kişilik bir gezegen gemi, dünyadan ayrılıp başka bir evrene doğru yola çıkar. 100 yıllar sürecek bu yolculukta mürettebat da dahil herkes kapsüller içinde derin uykuya daldırılmıştır. plana göre menzile 4 ay kala herkes uyanacaktır. Gemi bu süre boyunca seyahatine tatlı tatlı devam edecektir. Ancak evdeki hesap çarşıya uymaz ve meteor yağmuruna tutulan gezegen gemide elektrik hasarı oluşur. hasara bağlı olarak kapsüllerden biri bozulur ve haydeeeeee!!!... Jim Preston adlı genç adam menzile 200 yıl kala uyanır. Koskoca gemide uyanan tek kişi Jim'dir ve kapsüle girip tekrar derin uyumak için büyük çaba sarf eder ama olmaz olmaz yine olmaz. Artık Jim -çaresiz- hayatta kalmanın ve kendini oyalamanın bir yolunu bulmak zorundadır.  

KÜNYE
Filmde Jim Preston'ı Chris Pratt oynuyor. Kendisine Jennifer Lawrence, Michael Sheen, Lawrence Fishbourne ve Andy Garcia eşlik ediyorlar.

Filmin senaristi güçlü bir yazar: Jon Spaihts. Beyefendiyi Promethius'un ve Dr Strange'in yazarı olarak da tanıyoruz. Kaldı ki daha önce bu iki filmi izlediyseniz üç film arasındaki benzerlikleri yakalayabilirsiniz. 

YORUM
Ben filmi beğendim. Fikir güzel. Filmin fragmanında eleştirdiğim kısımların cevapları filmde tatmin edici düzeyde verilmiş. 

Diğer tarafta film boyunca sorduğum bazı soruların cevapları filmde yoktur. Mantık hatası oluşturmuyordu belki ama filmin havada kalmasına sebep oldu.

Ha eğer bilim kurgu seviyorsanız mutlaka izlemeniz gereken bir film. Kesinlikle pişman olmazsınız.

Hayata İyi Seyirler...

"Çin Seddi" Çin Seddi ve Çin Hikayeleri Hariç Ne Ararsan Var...

Çin Seddi bilmem kaç yıldır orada dururdu; kimsenin aklına gelmezdi o büyük yapıtla ilgili bir film yapmak. Nihayet birilerinin aklına gelmiş ama onlar da yapa yapa bu filmi yapabilmişler. Hay ben...

ÖZET
2016 yapımı "Çin Seddi" (The Great Wall of China) adlı film. Fantastik türde. Hikayeye göre Avrupalı bir grup tacir Çin'de üretilen ve çok para eden 'siyah toz'un ününü duymuşlar ve Çin'in derinliklerine doğru yola koyulmuşlardır. Ancak bu yolculuk hiç de düşündükleri kadar kolay olmamıştır. Coğrafi şartlar, sert iklim ve yol üstündeki vahşi kabileler Avrupalı kafileyi epeyce hırpalamıştır. Kafileden geriye sadece William ve Tovar kalmıştır. Onlar Çin Seddi'ne kadar ulaşmayı başarmışlardır ancak karşılarına hiç beklenmedik bir düşman çıkmıştır. Yeşil kanlı, sivri dişli, ejderhamsı ya da dinozorumsu vahşi bir yaratık. İki usta savaşçı bu yaratığı öldürmeyi ve sağ kalmayı başarmıştır. Ancak Çin'in bu yaratıklarla başının fena halde dertte olduğunu ve patlayan siyah tozun neden bu kadar önemli olduğunu anlamaları uzun sürmeyecektir. 

KÜNYE
Filmde Willam'ı Mat Damon oynuyor. Beyefendi aynı zamanda filmin yüzü. 

YORUM
Filmin görsel ihtişamı sahiden görsel ihtişam. O renklerin kullanılışı, o slow motion savaş sahneleri, vay anam vay... 

Gel gelelim Çin Seddi denen film Çin Seddini anlatmıyor. Çinlilerin hikayesi denen film Çinlilerin hikayesini anlatmıyor. Filmin starı Matt Damon olduğu için ister istemez odak noktası değişiyor. Mihenk taşları doğru yerde değil sizin anlayacağınız.

İzleyelim mi derseniz? Vallahi maalesef tavsiye edemeyeceğim. O güzelim dekorlara, o güzelim kostümlere yazık olmuş. Yönetmen iyi de senaryo kötü öyle diyeyim. O yüzden varın gidin başka film seyredin. 

Hayata İyi Seyirler...

"Hesaplaşma" Otistik Muhasebecinin Sıra dışı Hikayesi...

Bir öğretmen olarak geçen sene katıldığım seminerlerin birinde hocamız bir istatistikten bahsetti. "Artık özel eğitim merkezine gelen çocukları 10'da 8'i otistik" dedi. Ve biz -bütün salon- ürperdik. 

Otizm kavramıyla tanışmamız epey eskilere dayanıyor gerçi. Taaaa "Yağmur Adam" dönemlerine kadar uzanıyor diyebiliriz. Şimdi ise her yer yağmur adamlarla dolu. Haliyle bu tür insanların hikayelerini anlatan filmler de sayıca artacaktır. 

İşte yine bir otistiğin hikayesi geliyor.

ÖZET
2016 yapımı "Hesaplaşma" (The Accountant) adlı film aslında bir suç filmi ama sığ gözlerle bakınca drammış gibi görünüyor. Hikayeye göre Christian, asker babadan olma ve ev hanımı anneden doğma otistik bir çocuktur. Christian 10 yaşlarına geldiğinde hastalığı iyice artar ve annesi bu duruma daha fazla dayanamayıp çocuklarını da kocasını da kaderlerine terk eder. Otistik çocuk bu duruma aşırı verse de olan olmuştur. Asker baba, çocuklarını kaderlerine terk edecek bir baba değildir. Çocuklarının, özellikle de Christian'ın eğitimiyle birebir ilgilenir. Aradan yıllar geçer Christian büyür ve başarılı bir muhasebeci olur. Ancak Christian sıra dışı otistik becerileri sayesinde vergi sisteminin açıklarını bulur ve müşterileri için evrakta sahtecilik konusunda saman altı bir imparatorluk kurar. Tabi bu işler zamanla başına epeyce bela açacaktır...

KÜNYE
Filmde otistik muhasebeciyi Ben Affleck oynuyor. Başrol fena halde güçlü olduğu için; hatta o kadar ki film artık biyografi filmi olduğu için diğer oyunculara değinmeye pek gerek yok. 

YORUM
Film çok güzel. Ben çok beğendim. Annesinin terk ettiği, asker babasının eğittiği, otistik bir muhasebeciden bir suç makinesi nasıl olur deseniz ancak böyle olurdu derim. 

Mutlaka izleyin derim. Hele ailenizde böyle özel çocuklar varsa mutlaka izleyin. Ne yapmanız ve ne yapmamanız gerektiği konusunda size bir kaç fikir verebilir. 

Hayata İyi Seyirler...

"Halk Düşmanları" Çetrefilli Gangster Filmi Sevenlere...

Bir filmde birden fazla star oyuncu oynuyorsa ister istemez o film izleniyor. İzleyicisi çok oluyor olmasına da her zaman iyi bir film olduğu anlamına gelmiyor tabi. İşte öyle bir film var şimdi sırada. Yıldız oyuncusu bol; yıldızı düşük bir film...

ÖZET
2009 yapımı "Public Enemies" (Halk Düşmanları) adlı film bir polisiye ve suç ve dram ve kovalamaca filmi. Hikayeye göre 1930'lar Amerika'sında gangsterlerin yıldızı iyice parlamıştır. John Dillinger, Bebek Yüzlü Nelson ve Tatlı Çocuk Floyd üçlüsü Amerika'yı kasıp kavurmaktadır. En güvenli Amerikan bankaları bile soyguna uğramaktan kurtulamamaktadır. Bu azılı ve eli kanlı gangsterleri yakalamak da neredeyse imkansız gibidir. Zira polis merkezindeki ajanlar o kadar çaylak ve man kafadır ki tecrübeli gangsterler onları kolaylıkla atlatabilmektedirler. Ama Amerikan Polis Teşkilatı FBI, bu eli kanlı katillerden kurtulmaya and içer ve meseleyi halletmek için özel bir ekip kurar. Bakalım söz konusu masa, bu zorlu işi kotarabilecek midir???

KÜNYE
Filmde eli kanlı gangsterlerin başını Johnny Depp oynuyor. Polis merkezindeki dişli polis ekibinin başında ise Christian Bale görülüyor. Bunun yanında Jason Clarke, Gioanni Ribisi, Stephen Dorff ve Marion Cotillard gibi ünlüler de yer alıyor. Filmin gerçek hikayeden alındığını da unutmamakta fayda var. 

YORUM
Ben bu tür gangster filmlerini pek sevmiyorum. Takip etmekte zorlanıyorum. İsimleri karıştırıyorum. Kostüm, lakaplar, saç ve bıyıklar yüzünden adamların hepsini birbirine karıştırıyorum. Polis teşkilatındaki ahmakların ve hainlerin kim olduğunu bir türlü kavrayamadığım için kafam karman çorman oluyor.

Ama öyle zannediyorum ki bu tür filmleri çok seven bir izleyici kitlesi var ve 2 senede bir bu tür filmler çekiliyor. Eğer siz bu tür filmlerini seviyorsanız mutlaka izleyin. Çünkü bol miktarda ünlü oyuncu var ve hepsi de karakterlerinin hakkını veriyor. 

Yok eğer gençseniz ve benim kafadaysanız; aman uzak durun!!!

Hayata İyi Seyirler... 

28 Nisan 2017 Cuma

"Sully" Şu Kimsenin Ölmediği Uçak Kazası...

Sıradan insanların büyük kahramanlıklar gösterdiği hikayeler çok dokunaklı oluyor. İşte o tür filmlere bir örnek...
ÖZET
2016 yapımı "Sully" adlı film dramatik bir olayın değerlendirmesini yapıyor. Hikayeye göre Chesley Sullenberger (Sully) adlı tecrübeli pilot, mürettebatıyla birlikte 155 kişilik bir uçağı New York'tan havalandırır. Ancak daha bir kaç dakika sonra uçak kuş sürüsüyle çarpışır ve kanatlardaki iki motor da ölür. Uçak, hava alanına dönemeyecek kadar bitik vaziyettedir. Tecrübeli Pilot Sully, yardımcı pilotuyla birlikte tez ve riskli bir karar alıp uçağı Hudson nehrine indirmeyi başarır. Bu sarsıcı ama başarılı iniş sayesinde 155 kişi de sağ kurtulur. Ama Sully ve yardımcı pilot şimdi 155 kişinin canını tehlikeye atmakla suçlanmaktadırlar. İki pilotun yargı süreci işte böyle başlamıştır.

KÜNYE
Filmde Sully'yi Tom Hanks ve yardımcı pilotu da Aaron Eckhart oynuyorlar. Filmin yönetmeni ise Clint Eastwood. Filmin bir kaç sene önce yaşanmış gerçek bir hikayeden uyarlandığını söylemeye gerek yok herhalde. AAA! Söyledim :)

YORUM
Hikaye gerçekten çok dokunaklı. Ne yaparsanız yapın; illa ki iş bilmez birine kendinizi anlatmak zorunda kalabilirsiniz. Burada da tecrübeli pilotun başına gelen odur...

Filmde bir kaç boş sahne var. Yolcuların uçağa binme sahneleri biraz gereksiz olmuş.

Bir sondan bir baştan anlatıldığı için takip etmesi zaman zaman zorlaşabiliyor. Ama basit bir hikaye olduğu için kolay anlaşılıyor. 

Filmin işlenişi çok hoş. Yolcuların yaşadıklarından ziyade. pilotların yaşadıklarına odaklanmak daha güzel olmuş. 

Ben beğendim. Mutlaka izleyin derim.

Hayata İyi Seyirler..

P.S. Hikayenin gerçek kahramanı Bay Sullenberger daha sonra Amerikan Parlamentosunda parlamenter olarak seçilmiştir. 

21 Nisan 2017 Cuma

"Jurassic World" Devamının Devamı...

Jurassic Park filmlerinin devamı yıllar sonra geldi. Çocukken çok sevmezdim dinozorların hikayelerini. Ergenlikte de sevmedim. Üniversite çağlarındayken Jurassic Park'lar yoktu. Şimdi belki severim canavarların hikayelerini diyerek izledim Jurassic World'u. Ama canavarlar hala aynı canavarlar. İnceleyelim efendim...

ÖZET

2016 yapımı “Jurassic World” bilim kurgu türünde. Serinin devam filminde eskiden dinozor hayvanat bahçesi olarak izlediğim bahçe artık büyümüş büyümüş büyümüş adam olmuştur. Dinozorlar uzman ellerde bakılmakta ve seçkin turistler son derece güvenli ortamlarda gezilere katılmaktadır. Üstelik dinozorlar sirk gösterisi türünde gösteriler bile yapmaktadırlar. Hatta ve hatta işler o kadar ilerlemiştir ki artık seyircileri daha fazla etkileyebilmek için çok daha büyük dinozorlar melezleştirilmiştir. Bu yeni melez dinozor türü, diğerlerinden çok daha büyük, çok daha zeki ve çok daha vahşidir. Dinozor parkı yöneticileri adeta orantısız bir canavar yaratmıştır. Bu korkunç dinozor kısa sürede muhteşem bir plan yaparak güvenlik duvarını aşmayı başarır. Korku dolu kovalamaca ve ölüm kalım savaşı işte böylece başlamış olur.

KÜNYE
Filmde bir kaç tanıdık isme rastlıyoruz. Chris Pratt gibi, Bryce Dallas Howard gibi. Filmin yönetmeni ise Colin Trevorrow. Beyefendiyi gelecek sene Star Wars 9'un yönetmeni olarak da izleyeceğiz. 

YORUM
Film tabi ki bir görsel şölen. Yıllar önce Jurassic Park'ı ilk izlediğimizde -ki o zamanlar dinozorların hareketleri bile titrek titrekti- büyülenmiştik. Aynı büyünün yarısı bile bu filmde yok tabi. Zaten çirkin çirkin yaratıklar... Seyir keyfi bile vermiyor. 

Senaryo da eh işte. Bir kaç güzel fikir dışında fazla bir şey yok.

Ama yeni film için sinyal vermeyi unutmamışlar tabi. Devamı gelecek yani.

Eğer kafanız götürecekse izleyin. Hem de 3D izleyin. Ya da bırakın izlemeyin. Nasıl olsa sonunu biliyorsunuz.

Hayata İyi Seyirler... 

"PATRON BEBEK" BU SENENİN İLK ANİMASYONU...

İki hafta önce izlediğim animasyon filmi iki hafta sonra yazabiliyorum. Artık izlemeyen kalmadı. Size hava atacak değilim. Sadece filmle ilgili yorum yazabilmek için yazıyorum. Başlayalım efendim...

ÖZET

2017 yapımı “Patron Bebek” (The Boss Baby) adlı film animasyon türünde. Hikayeye göre Tim, mutlu bir ailenin biricik oğludur. Tim'in anne ve babası tüm zamanlarını Tim'e vermektedirler. Henüz 7-8 yaşlarında olan Tim kendini adeta dünyanın en şanslı çocuğu gibi hissetmektedir. Ancak bir gün Tim'e bir erkek kardeş gelir ve resmen büyü bozulur. Tim'in anne ve babası tüm zamanlarını ve enerjilerini bebeğe vermeye başlarlar. Bu durum asla Tim'in kaldırabileceği bir durum değildir. Tim sürekli olarak bebekten rahatsız olduğunu -daha doğrusu bebekte bir anormal olduğunu- dile getirse de bir türlü ailesini inandıramaz. Ta ki bir gece bebeğin -ya bebek görünümlü iş adamının- gizlice yaptığı telefon konuşmasına şahit olana kadar...

KÜNYE
Filmde bol miktarda ünlü isim, karakterlere seslerini hediye etmiş. Ama saymaya gerek yok. Malum biz Türkçe Dublaj seyrediyoruz.

YORUM
Film eğlenceli bir animasyon. Çok patlak espri ögelerine de sahip. Ama yeterince komik değil. Filmdeki espri miktarı biraz daha köpürtülebilirdi. Hele bir de Türkçe dublajda bir kaç esprinin daha gümbürtüye gitmesiyle iyice azalmış komik sahne sayısı.

Filmdeki mantık hatalarını görmemek de aptalca olur tabi. Takım elbiseli ve evrak çantalı bebeğin anne babasının bu durumu göz ardı etmesi falan... Olmuyor yani...

Ama bütüne bakıldığında güzel bir giriş, güzel bir gelişme ve tatmin edici bir mutlu son görmek güzel tabi.

Demem o ki izleyin. Hatta mümkünse sinemada. Yalnız film 3D haberiniz olsun. Küçük çocuğunuzu götürmeden önce iyice düşünün. Yoksa benim gibi en arka sıradaki merdivende oturarak izlemek zorunda kalırsınız.


Hayata İyi Seyirler...