Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla bugün vatani duygularım epeyce kabarıktı. Sonuç olarak kendimi "Çanakkale 1915" adlı filmin gişesinde buldum. Biletimi aldım. İçeri girdim. Film başladı. Ve daha ilk dakikalardan hata yaptığımı anladım.
Neresinden başlasam bilmem: Sanırım önce senaryoya bir baksak iyi olacak. "Çanakkale 1915" Turgut Özakman'ın "Diriliş" adlı eserinden sinamaya uyarlanmış bir film. Bir kere filmin senaristi kesinlikle Turgut Özakman olmamalıydı. Kendisini çok severim, ama kitap yazmak başka, film yazmak başka.
* 18 Mart 1915 Deniz Savaşının azameti, maalesef filme yansımamıştı. Batırılan onca gemiden sadece bir kaç tanesinin ismi zikrediliyor, herhangi dirençle karşılaşmadan birkaç gün içinde İstanbula varılacağını düşünen İngiliz savaş bakanı Churcill'in bahsi bile geçmiyordu. 270 kiloluk top mermisini (kiloyla ilgili farklı verilere rastlayabilirsiniz) sırtlayan Seyit Onbaşı'nın o meşhur hikayesi ise alışık olmadığımız, farklı bir versiyonla işlemişti .
* O büyük deniz savaşından beş hafta sonra başlayan kara savaşlarıyla ilgili kritik olayların çok azına yer verilmişti. Örneğin gözlerim Yahya Çavuş'un hikayesini aradı. Ve Mustafa Kemal'in "Bence savaşın seyrinin değiştiği an işte o andır" dediği sahneyi. Ve "sargı yeri"nin bombalandığı o iğrenç sahneyi. Ve yağmurların yağıp siperleri suların bastığı o acıklı sahneyi. Ve tayyarelerin gökyüzünde sinekler gibi vızır vızır gezinip durduğu sahneleri (zira bu savaş hem denizden, hem karadan, hem havadan yapılan ilk savaştır.) Ve sonra karların yağıp düşmanın pes edip geri çekildiği sahneyi. Ve sonra "Türkler artık üzerimize uçarak geliyor" dediği sahneyi. Ve daha nice efsane sahneleri. Zaten Nisan'da başlayıp Ocak'ta bitmiş bir savaşı anlatan bir filmin, daha Ağustos ayı anlatılırken pat diye bitmesi, bir çok sahnenin çekilmesine müsade etmemişti.
* Gelelim Yeşim Sezgin'in üstlendiği yönetmenlik kısmına. "Madem bunlar yok, e ne var ki o zaman bu filmde???" dediğiniz duyar gibiyim. Cevabı ben vereyim: Son sürat geçilmiş bir sürü çok mühim hadise var. Mesela Muavenet Zırhlısı'nın düşman gemisini kurnaz bir planla vurması. Sonra o meşhur ateşkes günü. Sonra o kömür gemisi kılığındaki düşman gemisi River Clyde, Sonra komutanların bahsedip durdukları "Conk Bayırı, Arıburnu, Saroz..." gibi kritik noktaların bir tekinin bile haritada gösterilmemesi. Ve daha nice efsane olay.
* Filmin müzikleri de beni çok hayal kırıklığına uğrattı. Böyle büyük bir prodüksyonun müziklerinden bir albüm çıkartmak mümkün olabilecekken, pek çok şarkı "derleme" diyebileceğimiz bir pozisyona sahipti. Mesela "Cesur Yürek" filmiyle özdeşleşmiş olan o meşhur soundtrack'i bu filmde de duymak, doğrusu beni çok şaşırttı. Hele Mustafa Kemal'li sahnede mehter marşı kullanmak, acaba kimin fikriydi çok merak ediyorum. Maalesef sadece bir tek soundtracki beğendim. Onu da kim dinlese beğenir diye tahmin ediyorum.
* Filmde oyunculuklar hiç fena değildi. Özellikle Mustafa Kemal'i canlandıran İlker Kızmaz'ı ve filmin diğer gençlerini çok taktir ediyorum.
* Animasyon ekibinin de hakkını vermek lazım. Gayet başarılılardı.
* Filmde Allah'ın adının çokça zikredilmesi taktire şayandı.
* Diğer taraftan pek çok sahnede göz yaşlarımı tutamadığımı itiraf etmek zorundayım. Yaralı askerlerin siperlerde ölüme terkedildiği sahne, Mustafa Kemal'in komutayı devralıp hücum emri verdiği sahne, ve bunun gibi içinize işleyecek bir kaç sahne daha. Filmin geneline bakıldığında ise daha konuşulacak onlarca yönünün olduğu kesin. Ama anlatmakla bitirmek zor.
Filmi izlemenizi tavsiye etmekte güçlük çekiyorum. Zira bence konuyla ilgili belgeselleri izlemek, ya da kitapları okumak mantıklı. Ama siz bilirsiniz.
Cumhuriyet Bayramınızı tüm içtenliğimle kutluyorum.
Hayata İyi Seyirler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder