Ben öğretmenim. İngilizce öğretmeni. Mesleğe başladığımda (yani 12 sene önce) biz İngilizceciler kraldık. Hazırlık sınıfları, yurt dışı gezileri, İngilizce tiyatrolar, karaoke yarışmaları, bilgi yarışmaları... Şimdi ise soytarı olduk. "Hmmm İngilizce mi?" Matematik, fizik, kimya, biyoloji, geometri, tarih, coğrafya, edebiyat, dil anlatım..... derken nihayet sıra İngilizce'ye geliyor. Yani resim, müzik, beden eğitimi, din kültürü, İngilizce :))))) Ne kadar trajik değil mi???
Ben de bir yol buldum. Derslerimde İngilizce'yi 70. plana aldım. 1. sıraya öğrenci psikolojisini koydum. 2. sıraya öğrenci psikolojisini koydum. 3. sıraya da öğrenci psikolojisini koydum. 4. 5. 6. .................... derken 70'e kadar geldim. N'apiyim; ancak sıra geldi:)))
Ama bunun karşılığını çoğu zaman aldığımı düşünüyorum. Ben öğrencilerimi severim; öğrencilerim de beni sever. Sonra nasıl oluyorsa İngilizce'yi de sevmeye başlarlar ve sonra da öğrenirler. Bu yöntem sayesinde bugün yazılıları okurken başarı yüzdesinin ne kadar yüksek olduğunu görünce öğretmenliğin aslında psikologluk olduğunu bir kez daha anladım. Mutluyum, huzurluyum, gururluyum :)))
Bu arada utanarak ve yanaklarım kızararak bir sevincimi paylaşmak istiyorum. 12 sene önce (2003-2004 öğretim yılında) dersine girdiğim çok sevdiğim bir öğrencim -şimdi artık arkadaşız tabi- bu yıl bir kitap çıkarttı. İçi çok ilginç bilgilerle ve yorumlarla dolu çok güzel bir kitap. Ve ne mutlu bana ki bu kitabı ithaf ettiği üç öğretmeninden biri benim. Tahmin edersiniz ki kendi adıma çok mutlu oldum. Öğrencim içinse çok hem çok mutlu oldum, hem de gurur duydum. Sevgili arkadaşım ve öğrencim Reha'ya başarılarının devamını diliyorum. Allah yolunu açık etsin kardeşim...
Gelelim şimdi bu kadar lafı niye anlattığıma. Sinema kanallarının birinde bir öğretmen-öğrenci filmine rastladım ve izledim. Yine mesleki duygularım depreşti yani. Hadi şu filme bir bakalım.
Özet
2002 yapımı “İmparatorlar Kulübü” (The Emperor's Club) dram türünde. Hikayeye göre Bay Hundert, genç ve mesleğine aşırı düşkün bir öğretmendir. Çalıştığı okul da zaten şu çok disiplinli evvel zaman okullarındandır. Bay Hundert için herşey çok yolunda giderken sınıfa yeni bir öğrenci gelir. Sedgewick, problemli çocuğun tekidir. Bay Hundert, öğrencinin velisiyle görüşmek için bir randevu ayarlar ve görüşmeye gider. Öğrencinin babası bir senatördür ve en az oğlu kadar ukala, gıcık, iticidir. Bay Hundert öğrencinin durumunu velisiyle çözemeyeceğini anlar ve öğrenciyi kendisi adam etmeye karar verir.
Ben de bir yol buldum. Derslerimde İngilizce'yi 70. plana aldım. 1. sıraya öğrenci psikolojisini koydum. 2. sıraya öğrenci psikolojisini koydum. 3. sıraya da öğrenci psikolojisini koydum. 4. 5. 6. .................... derken 70'e kadar geldim. N'apiyim; ancak sıra geldi:)))
Ama bunun karşılığını çoğu zaman aldığımı düşünüyorum. Ben öğrencilerimi severim; öğrencilerim de beni sever. Sonra nasıl oluyorsa İngilizce'yi de sevmeye başlarlar ve sonra da öğrenirler. Bu yöntem sayesinde bugün yazılıları okurken başarı yüzdesinin ne kadar yüksek olduğunu görünce öğretmenliğin aslında psikologluk olduğunu bir kez daha anladım. Mutluyum, huzurluyum, gururluyum :)))
Bu arada utanarak ve yanaklarım kızararak bir sevincimi paylaşmak istiyorum. 12 sene önce (2003-2004 öğretim yılında) dersine girdiğim çok sevdiğim bir öğrencim -şimdi artık arkadaşız tabi- bu yıl bir kitap çıkarttı. İçi çok ilginç bilgilerle ve yorumlarla dolu çok güzel bir kitap. Ve ne mutlu bana ki bu kitabı ithaf ettiği üç öğretmeninden biri benim. Tahmin edersiniz ki kendi adıma çok mutlu oldum. Öğrencim içinse çok hem çok mutlu oldum, hem de gurur duydum. Sevgili arkadaşım ve öğrencim Reha'ya başarılarının devamını diliyorum. Allah yolunu açık etsin kardeşim...
Gelelim şimdi bu kadar lafı niye anlattığıma. Sinema kanallarının birinde bir öğretmen-öğrenci filmine rastladım ve izledim. Yine mesleki duygularım depreşti yani. Hadi şu filme bir bakalım.
Özet
2002 yapımı “İmparatorlar Kulübü” (The Emperor's Club) dram türünde. Hikayeye göre Bay Hundert, genç ve mesleğine aşırı düşkün bir öğretmendir. Çalıştığı okul da zaten şu çok disiplinli evvel zaman okullarındandır. Bay Hundert için herşey çok yolunda giderken sınıfa yeni bir öğrenci gelir. Sedgewick, problemli çocuğun tekidir. Bay Hundert, öğrencinin velisiyle görüşmek için bir randevu ayarlar ve görüşmeye gider. Öğrencinin babası bir senatördür ve en az oğlu kadar ukala, gıcık, iticidir. Bay Hundert öğrencinin durumunu velisiyle çözemeyeceğini anlar ve öğrenciyi kendisi adam etmeye karar verir.
Künye
Film
eski bir film ve tanıdık çok isim var. Ama hepsi de sonradan
şöhret olmuş isimler. Fakat tabi ki en önemlisi Bay Hundert'i oynayan Kevin Kline. Film ayrıca bir kısa öykü uyarlaması, onu da söyleyeyim dedim.
Yorum
Bence
bu film Ölü Ozanlar Derneğinden de Mona Lisa Gülüşünden de
daha iyi. Çünkü bu filmde öğretmen de öğreniyor, öğretmen de
çuvallıyor öğretmen de özür diliyor:))) Bence mutlaka
izlenmeli. Hele öğretmen yada veli yada öğrenci iseniz, mutlaka
izlemelisiniz.
Hayata
İyi Seyirler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder