24 Eylül 2012 Pazartesi

“Açlık Oyunları” Karın Doyurdu mu?

Geçtiğimiz senelerde öğrencilerime yaptığım anketlerde öğrencilerin, “en sevdiğin kitap” bölümüne “Açlık Oyunları” yazdıklarını görüyordum. Zevkine, zekasına ve okuma kapasitesine güvendiğim öğrencilere kitabı sordum. Çok güzel yorumlar aldım. Ve kitabı okudum. Konu gerçekten çok ilginç, kurgu da çok güçlüydü.


Ancak ne yazık ki hayal kırıklığına uğradığım noktalar, beğendiğim noktalardan fazlaydı. Bir kere kitapta çok özgün 2 fikir vardı. Birincisi, kitabın daha ta başındaki kısım: “yiyecek takası” bölümü. Bu kısım filmde çok detaylı ve çok ince işlenebilirdi, ancak maalesef çok üstün körü geçilmişti. Bence o kısım, filmin en temel ve en uzun ögelerinden birini oluşturmalıydı. Diğer bir özgün bir fikir ise şu: “Her bir çocuk öldüğünde bir pare top atılır” kuralı. Bu kural, filmde fena halde gözden kaçırılmıştı. 3 kötü çocuk ardarda öldü, ancak hiç top atışı duyulmadı; Ki bu da film hatalarını hiç farketmeyen benim bile dikkatimi çekti. Çünkü bu film hatası, kurguya çok ters düşen bir film hatasıydı.  Gelelim bir başka eksik noktaya: o köylü çocuğun, yani Peeta'nın, eğitimler sırasında çok güçlü kollara sahip olduğunu görmüştük. Biz de sandık ki film boyunca epey güç gösterisi izleyeceğiz. Ya da o çocuğumuz öylesine kilit bir anda maharetini sergileyecek ki hikayenin seyrini değiştirecek. Ama pek öyle can alıcı bir sahne de yoktu. Ha unutmadan: "açlık" temalı bir filmde, insanların açlıktan kırıldıklarını düşünürsek o tombul yanaklı kızın, hiç de uygun bir oyuncu seçimi olmadığını da kolayca görebiliyoruz.

Nihayetinde ben filmi tekrar tekrar izlemeye değer bulmadım. Hatta kitabı okuyanlar, filmi izlemesinler ki kafalarındaki “Açlık Oyunları” imajı bozulmasın. Ama eğer “Ben kitap okumayı sevmem ama filmi de merak ediyorum” diyorsanız, filmi izleyin; ama yukarıdaki eksik noktaları da dikkate alın.

Hayata İyi Seyirler...

Hiç yorum yok: