Filmin ismini duyduğunuzda az çok tahmin edersiniz birşeyler. Zaten 2 yol vardır: 127 saat ya çok kısa bir zamandır, 127 saat içinde çok önemli bir iş halledilmek zorundadır. Ya da bitmek tükenmek bilmeyen uzayıp giden bir süreci temsil etmektedir.
127 saat bu filmde 2. yolu temsil ediyor. Konusunu gerçek bir olaydan alan bu film, öyle zannediyorum ki olayın kendisiyle birebir paralel. Maceracı bir dağcı, Utah'taki bir kanyonu yalnız başına keşfetmeye çıktığı sırada, üstüne bastığı kaya parçasının kayması sonucu derin ve dar bir kanyonun içine düşer. Bu düşme sırasında adamımızın sağ kolu kayaların arasına sıkışır. Ve böylece 127'lik hayatta kalma ve kurtulma mücadelesi başlar.
Filmin başrolünde pek çok filmden tanıdığımız James Franco'yu görüyoruz. Filmin başrolü de, yan rolü de, iyi adamı da, kötü adamı da, figüranı da James Franco'nun kendisi. Öyleki filmin hemen hemen her karesinde tek başına bu genç adamı izliyoruz. Üstelik mutlu mesut ve büyük özgüvenle çıktığı yolculuktan hazin bir sonla dönme sürecini öylesine güzel yansıtıyor ki bu oyunculuğu kendisine "En İyi Erkek Oyuncu" dalında Oscar'a adaylık getirdi.
Filmin sonundaki bir kaç karede olayın asıl kahramanını da görebilirsiniz.Aklınızdan da şöyle bir soru geçebilir: "Aklı başına geldi mi acaba?" Bu sorunun cevabını işte o karelerde bulabilirsiniz.
127 saati 2 saate sığdırmak imkansız, ama özetlemek iyi fikir ve bu özet çok başarılı. İzlemenizi tavsiye ediyorum.
Hayata İyi Seyirler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder