12 Kasım 2012 Pazartesi

Bir "Suikast"çi Nasıl Savunulur???

Mahkeme salonlarında geçen filmler her zaman ilgimi çeker. Sinema severlerin de yoğun ilgisini çekiyor olacak ki Hollywood'da bu türden her sene bir kaç film çekiliyor. Üstelik bu türlerin çoğu gerçek davalardan alındığı için hepsi de birbirinden orjinal hikayeler anlatıyor.

Bunlardan biri de 2010 yapımı "Suikast" (The Conspirator = Suikastçi). Film, Abraham Lincoln suikasti sonrası başlayan soruşturma sürecini anlatıyor. Filmimiz şöyle: Suikastin düzenlenmesinin ardından 7 genç adamla birlikte, iki genç çocuk annesi 42 yaşındaki dul bir kadın, Mary Surratt, gözaltına alınır. Zira bu 7 zanlının sürekli buluştukları ve olayı planladıkları (tahmin edilen) yer, Bayan Surratt'ın mütevazi pansiyonudur. Zanlılar elbette ki idamla yargılanacaktır. Diğerler zanlılar bi yana, Güneyli Mary Surratt'i savunmak genç, karizmatik, zeki ve Kuzeyli savaş kahramanı olan Frederick Aiken'a düşer. Aiken, hiç istemese de ve hatta Mary Surratt'ın masumiyetine inanmasa da Bayan Surratt'i savunacaktır. Genç avukat, canını dişine takıp işin aslını aydınlatmaya çalışırken, bir taraftan da kendi önyargılarıyla, bir taraftan kamuoyunun sabırsız bekleyişiyle ve diğer tarftan da devlet büyüklerin peşin hükümleriyle, amansız bir mücadeleye girmek zorunda kalacaktır. Peki süreç nasıl sonuçlanacaktır. Genç ve hırslı avukat Bayan Surratt'i ipten alabilecek midir, yoksa dar ağacında sallanmasını mı izleyecektir??? (Bruce Wills ölüydü etkisi)

The Conspirator MovieFilmde elbetteki pek çok oyuncu var. Ama genç avukatı canlandıran James McAvoy, soğuk tabiatlı Kuzeyli (Yankee) avukatı çok iyi canlandırmış. Üstelik bu avukatın, filmin sonlarına doğru telaşlı ve heyecanlı bir yapıya bürünmesi çok başarılı. Bayan Surratt'i canlandıran Robin Wright'ı da gerçek hayatta görseniz, şaşarsınız "Bu kadın, o kadın mı?" diye.

Film, çok yüksek olmayan reytinglerine rağmen, bence oldukça başarılı. Oyunculukları bir miktar abartılı ve suni bulmama rağmen, çok rahatsız edici bir durum görmedim. Sadece tereyağı gibi akıp gitmiyordu, onu söyleyebilirim. Maalesef yönetmenlik de oyunculuklar gibiydi. Yani tereyağı gibi akıp gitmiyordu. Robert Redford'u çok sevmeme rağmen bu filmde biraz zorlanmış olduğunu görebiliyorum. Ama filmin senaryosu tarihe ışık tutmaya çalışan, soğuk siyasetin kara yüzünü göstermeye çalışan, her dakikasında bir veciz yakalayabileceğiniz muhteşem bir eser.

Filmi izleyin. Mahkemeli filmleri seviyorsanız, mutlaka izleyin. Beğeneceğinizi umuyorum.

Hayata İyi Seyirler...   

Hiç yorum yok: