16 Kasım 2012 Cuma

"Soysuzlar Çetesi"nin Yaptğı İş Aslında Soylu Mu???

Gelin bugün kendinizi bir senarist olarak düşünün. Elinizde bir senaryo olsun. Bu filmi bir yönetmene götürün. Film çekilsin. Bu durumda orataya sadece bir film çıkar. Ama nasıl oluyorsa aynı filmi Quentin Tarantino'ya götürün, O size bir şaheser yaratır.

Beyefendinin nasıl bir tarzı var, ben anlayamıyorum. Onun filmlerinde çok alakasız ve gereksiz sahneler varmış gibi gelir, ama sıkılmazsınız. Çok konuşma vardır, ama hepsini can kulağıyla dinlersiniz. Görsel efektler azdır. Ama baştan aşağı görsel efekt gibi görünür. Adamın filmlerini bir kategoriye bile koyamazsınız. Mesela “Ucuz Roman” (Pulp Fiction), ne gerilimdir, ne aksiyondur, ne komedidir...

İşte 2009 yapımı “Inglorious Bastards” (Soysuzlar Çetesi) da Tarantino'nun en aykırı filmlerinden biri. Savaş filmi desem, bir tane savaş sahnesi yok. Aksiyon filmi desem, kovalamaca yok, dedektif yok, polis yok, suçlu yok. Üstelik film Birkaç koldan ilerliyor ama “öf birleşsin artık şu hikayeler” dediğiniz bir an bile yok.

İyisi mi ben size filmi anlatayım, siz kendi kafanızda kendiniz kategorize edin. Film, bir grup Nazi askerinin bir çiftçi evine yaptığı tatsız ziyaretiyle başlar. Çünkü o evde Yahudi bir ailenin saklandığı tahmin edilmektedir. Nazi subayı Colonel, türlü ayak oyunlarıyla ev sahibini konuşturur ve ahşap zemin altındaki Yahudi aileyi kurşun yağmuruna boğar. Ancak ailenin küçük kızı Shosanna, o arbededen kaçmayı başarır. Yıllar sonra Shosanna büyür, ve teyzesinden kalma bir sinema salonu işletmeye başlar. Salon, şehrin en büyük sinema salonudur. Shosanna, savaşın hala devam ettiği bir akşam tabela değiştirirken, bir Nazi subayı kızımızı görür ve kendisine aşık olur. Kızımızın hikayesinin karıştığı nokta işte burasıdır.


Diğer tarafta ise, Nazi subaylarını yakalayıp bağırttıra bağırttıra öldürmesiyle ün salmış Amerikalı Yahudilerden oluşan “Soysuzlar Çetesi”nin yolları, Shosanna'nın yoluyla kesişecektir. Hem de akla hayale gelmedik bir şekilde...

Filmde pek çok ünlüye rastlıyorsunuz. Brad Pitt, Melanie Raulent, Diane Kruger ve Christoph Waltz gibi. Ama hiç biri kendisi gibi değil. Dedim ya, Tarantino hepsini başkalaştırmış.

Filmi mutlaka ama mutlaka izleyin. Seveceğinize eminim.

Hayata İyi Seyirler...

Hiç yorum yok: