31 Mart 2015 Salı

"Son Umut" Bir Gelibolu Savaşları Hikayesi...

Ben Kütahyalıyım. Hayatım Dumlupınar'da yapılan savaşları dinlemekle geçti. Şehitliklere ya da savaş alanlarına her gittiğimde ağlayarak tamamladım gezileri. Sonra Çanakkale'ye taşındım. Burada da ortam pek farklı değildi. Tek fark, birinde düşmanın "Yunan Gavuru" olması; diğerinde ise 72 milletten "Gavur"un olmasıydı. En ortak nokta ise biz Türklerin bu savaşları çoktan tarihe gömmüş olması ve düşmanı affetmiş olması iken Gavurların bizi bir türlü "unutmamış olması" diye düşünüyorum. Ya da bana öyle geliyor bilemiyorum. (Gavurlar derken kimseyi itham etmiyorum... Anlayan anladı...)
Anzak Saldırısı

Son 10 yıldır Gelibolu Cephesiyle ilgili üç yerli film çekildi. Ancak bu filmler (bana göre tabi) iyi birer belgesel ama kötü birer film niteliğindeydi. Bundan 20 yıl önce ise sinemalarda Mel Gibson'ın başrolünde oynadığı "Gallipoli" filmi gösterilmişti.

ANCAK HİÇ BİR SAVAŞ FİLMİ SAVAŞLARI ANLATMAYA YETMEZ...

Bu yüzden olacak ki Çanakkale savaşlarıyla ilgili yapılan son fiiiiiiiiilllllllm... Önce özetlere bakalım.

Özet
2014 yapımı "SON UMUT" (The Water Diviner) adlı film savaştan ziyade dram türünde. Hikayeye göre Anzaklar Çanakkale'den çekileli 4 yıl olmuştur. Ancak Avustralyalı Bay ve Bayan Connor'ın üç oğlu da cepheden dönmemiştir. İşin kötüsü oğlanlardan haber de alınamamıştır. Bay Connor bu duruma adapte olmaya çalışmış ve hayatını sürdürmeye çalışmıştır. Fakat Bayan Connor bu durumu bir türlü kabullenememiş ve sonunda hayatına son vermiştir. Ölmeden önceki son isteği ise toprağın yedi kat altından su bulan kocasından oğullarını bulmasını istemek olmuştur. Bu durumda acılı adamın Çanakkale'ye gitmekten başka şansı kalmaıştır. İşte Bay Connor'ın Gelibolu seferi böyle başlamıştır.

Künye
Filmin Russell Crowe tarafından yönetildiğini sağır sultan bile duydu. Ve filmde Yılmaz Erdoğan'la Cem Yılmaz'ın oynadığını da...

Yorum
Bu filmi bir savaş filmi olarak değerlendirirseniz yanılırsınız. Bu film tam olarak dram filmi. Ki bence dram-savaş filmleri böyle yapılmalı. Savaş ve savaş sahneleri konuya yedirilmeli.
O yüzden bu filme başarılı bir film diyebilirim. 
Bazı zorlama sahnelere rağmen ben beğendim. Eminim siz de beğenirsiniz. 
İzleyin, "gavur"un gözünden bakınca nasılmışız; bizim gözümüzden bakınca nasılız siz de görün.

Hayata İyi Seyirler...

29 Mart 2015 Pazar

"Gece Vurgunu" ... Vursunlar Bakalım...

Pers Prensi filminden beri (Prince of Persia) Jake Gyllenhaal'ı çok severim. Ama nasıl bir tiptir ki adamın yüzüne hala alışamadım. İlginç, değil mi? :)) Gösterime giren tüm filmlerini de izlemişimdir ve kendisinde şunu farkettim. Bütün bir filmi tek başına götürecek kadar yetenekli. Ve yine ne ilginçtir ki kendisinden daha ünlü olan hiç kimseyle aynı filmde oynamıyor. :)))) Bu da bir taktiktir tabi, saygı duyuyorum :)

Beyefendinin yine başrol oynadığı son filmine bakalım hadi :)

Özet
2014 yapımı “Night Crawler” (Gece Vurgunu) adlı film biyografik gerilim türünde. Hikayeye göre Lou, bir hırsızdır. Birilerinden çalar ve birilerine satar. Ancak işler epeyce kesattır. Bu sebeple Lou, iş aranırken bir trafik kazasının kanlı manlı görüntülerini kayda alıp tv kanallarına satan bir adamın kaç para kazandığına şahit olur. Ve böylece Lou aradığı işi bulmuştur: Kaza, cinayet, yangın, kovalamaca sahneleri görüntülemek. Hedefi ise diğer görüntücülerden çok daha büyüktür. (Hedefi söylemeyeyim şimdi.) Peki Jake Gyllenhaal bu yolda başarılı olabilecek midir? Ya da neler yaşayacaktır?

Künye
Başta da söylediğim gibi baş rolde Jake Gyllenhaal oynuyor. Filmin senaristi ve yönetmeni ise "Çelik Yumruklar" ve "Kirli Para" gibi ünlü filmlerin senaristi olan Dan Gilroy.

Yorum
Peki izleyelim mi? Elbette. Reytingleri çok yüksek ve bir dakikasında bile sıkılmadığınız bir film. Aksiyon desem aksiyon değil. Gerilim desem, gerilim değil. Ve çok ilginç bir film. Ve ayrıca onca sinir bozucu sahneye size bi şeyler katabilecek bir film. Mutlaka izleyin. “Locke” türü filmleri beğeniyorsanız, bunu da beğenirsiniz.

Hayata İyi Seyirler...

"Yıldızlararası" mı deseeem, "Interstellar" mı deseeeem ???

"Babalar bazen kızlarını dinlemezler. Bazen de kızlarının sözünü dinlemezler. İş işten geçince de babalar değil, kızlar daha çok üzülür ama babalar bunu da bilmezler..."

Özetle bunu anlatan bir filmden bahsetmek istiyorum size. Hem de bir sinema dehasının elinden çıkmış bir film. Hadi önce filmin konusuna bir bakalım.

Özet
2014 yapımı "Interstellar" (Yıldızlararası) adlı film gerilim ve bilim kurgu ve dram türünde. Hikayeye göre hava, hızla küflenmektedir. İnsanlar küflü havayı daha az solumak için maskeler kullanmaktadırlar. Tarım alanları ve ürün çeşitleri iyice azalmıştır. İnsanlar önce gıdasız, sonra susuz sonra da havasız kalmak üzeredir. Dünya ölmek üzeredir ve insanlar  Eski bir pilot olan Cooper ve onun ailesi de bu durumdan fazlasıyla nasibini almıştır. Umutlar adım adım tükenirken Cooper bir bilim merkezinden bir teklif alır. Teklif şudur: 3 mürettebatla birlikte bir uzay mekiğine binip yaşanabilir bir gezegen bulmak. Cooper önce kabul etmese de ailesinin geleceği için evet demek zorunda kalır. İşte Cooper'ın zorlu hikayesi böyle başlayacaktır. 

Künye 
Normalde yorumlar bölümü künyeden uzun olur. Ama bu sefer künye bölümü uzun olacak neden mi? Çünküüüü

1) Filmin senaristleri Nolan Kardeşler. Hani şu "Çelik Adam"ın senaristleri. Hani şu, "The Matrix"in yaratıcıları olan Wachowski Kardeşleri elli kere sollayan kardeşler.

2) Yönetmeni ise Chistoper Nolan. Hani şu Dark Knight serisinin yönetmeni. Hani şu Inception'ın da yönetmeni. İşte o muhteşem şahsiyet.

3) Oyuncular desen kimi izleyeceğinizi şaşırıyorsunuz. Matthew McConaughey, Anne Hathaway, Michael Caine, Bir de sürpriz isim.  

Yorum
Filmin girişi size sıradan gelmiş olabilir ama emin olun çıkışı hiç sıradan gelmeyecek. 

Uzun uzun yorumlamayacağım. 

Muhteşem.

Mutlaka izleyin.

Mutlaka...

Hayata İyi Seyirler...

8 Mart 2015 Pazar

"Dava" Dedeyi İpten Almak...

Geçenlerde bir arkadaşımla filmlerden konuşuyorduk. Kendisi mahkeme filmlerini çok sevdiğini söyledi. Ben de ona bir iki mahkeme filmi önerdim. “Amistad” gibi, “12 Öfkeli Adam” gibi. O an aklıma gelenlerin hepsini söyledim ama arkadaşım hepsini çoktan izlemişti. Ben de geçtim internetin başına; başladım mahkeme filmi aramaya. Bir sürü film buldum tabi ki. Başladım izlenmeye değer olanları not almaya.

Ancak tam o sırada gözüme bir şe takıldı. Benim çok severek ve defalarca izlediğim bir filmin hem reytingleri çok düşüktü; hem de izlenme oranı çok düşüktü. Şaşırdım. Çok şaşırdım. Size filmden bahsedeyim...

Özet
1996 yapımı “Dava” (The Chamber) adlı film dram türünde. Hikayeye göre Adam Hall, Hukuk Fakültesinden yeni mezun olmuş çiçeği burnunda bir avukattır. Ve Adam'ın ilk aldığı iş, idamla yargılanan dedesini hapisten kurtarma işidir.
Peki dedesinin suçu ne midir? Irkçı dede (ki kendisi zenci düşmanıdır) henüz gençken siyahilerin haklarını savunan beyaz bir avukatın bürosunu havaya uçurmaya çalışırken adamın çocuklarını da havaya uçurmuş olmaktan yargılanmaktadır. Aşırı kafatasçı dede onca yıldır (20-30 sene kadar) tutuklu olarak ceza evinde yatmakta olmasına rağmen bağlı bulunduğu oluşumla ilgili hiç ötmemiştir.
Peki genç avukatımız o güne kadar hiç görmediği dedesini zehirli iğneyi yemekten kurtarabilecek midir???

Künye
Filmde genç avukatı bir dönemin yükselen yıldızı Chris O'Daniel oynuyor. Irkçı dedeyi ise Gene Hackman canlandırıyor. Ki filmin bir sahnesinde “Ne oyunculuk be!!!” demeden geçemedim. Diğer taraftan filmin bir roman uyarlaması olduğunu da belirtmek gerek. 

Yorum
Başta bahsettiğim o düşük izlenme ve düşük beğenme oranlarının sebeplerine gelince:

Bence film gerektiği kadar anlaşılamamış bir film.
Belki ırkçılık ve onun getirdiği olumsuzluklar kimsenin umurunda değil.
Belki de birileri ırkçı bir dedeyi hapishanede görmekten rahatsız değil.
Belki de filmin hikayesi yeterince etkileyici değil.

Hiç birini bilemiyorum. Ama eminim mahkeme filmlerini sevenler bunu daha iyi değerlendireceklerdir. O bahsettiğim arkadaşıma filmi önereceğim ve fikirlerini öğrenip sizinle paylaşacağım. O zamana kadar görüşmek üzere...


Hayata İyi Seyirler...

7 Mart 2015 Cumartesi

"Bay Peabody ve Meraklı Sherman" Ebeveynlik Kaç Bilinmeyenli Denklemdir???

Büyük oğlum yüzünden bütün animasyonları izlediğimi söylemiştim. Yalnız artık oğlum epeyce büyüdüğü için ondan epeyce sonra keşfedebiliyorum yeni filmleri. Gençlere yetişilmiyor malum:)) Şimdi size daha bir kaç gün önce keşfedebildiğim bir animasyondan bahsedeyim.

Özet
2014 yapımı " Bay Peabody ve Meraklı Sherman: Zamanda Yolculuk" (Mr Peabody and Sherman) adlı film çocuk animasyonları türünde. Hikayeye göre Bay Peabody bir köpektir. Ama öyle bildiğiniz türden değil. Konuşabilen, yazabilen, düşünebilen, üstelik de Harward mezunu. Toplum Bay Peabody'yi çok güzel kabullenmiştir. Ancak Bay Peabody yalnızlığını gidermek ve bilgilerini aktarmak için bir çocuk evlat edinir. Bay Peabody, evlatlığı Sherman için çok iyi bir ebeveyn olur. Ona bildiği herşeyi öğretmeye çalışır. Fizik, kimya, biyoloji, astronomi, tarih, vb. Ancak Sherman okula başladığı ilk gün kavgaya karışınca Bay Peabody ebeveynliğin farklı bir yönüyle tanışmak zorunda kalacaktır. 

Künye
Bence künyeye pek gerek yok. Animasyon film işte. Ve her animasyonda olduğu gibi başrolü Yekda Kopan seslendiriyor :)))

Yorum
1) Filmin konusu değişik tabi. Ters bir münasebet. Köpek tarafından evlat edinilen bir çocuk.Ama senaryo içerisine çok güzel yedirilmiş bir hikaye. 
2) Animasyon filmlerindeki düşüş ne yazık ki bu filmde de devam ediyor. Tüm aksiyona ve sıra dışı espri anlayışına rağmen animasyonların ilk 10 yılındaki başarıyı yakalaması zor.
3) Ama izleyin. Tabi. Hem izleyin, hem de izletin. Çocuğunuz için eğlenceli, sizin için faydalı bir film olacağına eminim.

Hayata İyi Seyirler...

"Seçilmiş" Ya Mükemmel Topluluk Mükemmel Değilse...

Üniversitede okurken herkesin bucak bucak kaçtığı bir hoca vardı. "Ayla Balcı". Hiç yoklama almazdı ama en kalabalık sınıflar onun dersleri olurdu. Hiç renkli giyinmezdi ama en tarz o giyinirdi. Hiç durmadan ders anlatırdı ama öğrenciye de en çok söz hakkını o verirdi. Bence eğitim fakültesinin en muhteşem hocası O'ydu. Hanımefendiden üç ders alma fırsatım oldu. Hepsi de en düşük aldığım derslerdi ama en çok şey öğrendiğim derslerdi. Kendisinden Allah bin kere razı olsun.

Peki bu kadar şeyi niye anlattım? Şundan anlattım: Ayla Hoca'nın dersinin vizesinden sınıf olarak çaktık. Yanlış anlaşılmasın çalışmadığımızdan değil. Bilakis en çok çalıştığımız dersti ama Ayla Hoca'nın istediği biliş düzeyine bir türlü erişemiyorduk. O da halimize acıdı ve bize bir kitap ismi söyledi. "Filanca tarihe kadar her bu kitabı okusun; bu kitaptan kurtarma sınavı olacaksınız" dedi. Hemen kitaplar alındı; okundu, incelendi, tartışıldı. Analizler, sentezler havalarda uçuştu. Ve nihayet sınava girilip çıkıldı. Sonuç: Çakan çaktı; çalışan geçti. Çok şükür geçenlerden biri de bendim.

Ve o kitabı hiç unutmadım. 100 sayfalık bir kısa öykü. 100 sayfalık kısa öykü olur mu demeyin, olur. Literatüre bakıldığında bir kısa öyküde olması gereken tüm vasıflara sahip ve çok başarılı bir kısa öykü. Ve o kısa öykü nihayet birilerinin nihayet bazı yapımcıların dikkatini çekmiş ve başarılı kitap filme aktarılmış. Gelin şu filme bir bakalım:

Özet
2014 yapımı "Seçilmiş" "The Giver" adlı film bilim kurgu türünde. Hikayeye göre insanlık kusursuz bir topluluğa dönüşmüştür. Hastalıklardan ölüm oranı % 0'dır. Boşanma oranları ve işsizlik % 0'dır. Mutluluk ve huzur oranları ise % 100'dür. Kimin kaç yaşında ne giyeceğine ve ya kimin kimle evleneceğine veya kimin hangi mesleği seçeceğine bile İhtiyar Heyeti karar vermektedir. Ve daha da önemlisi İhtiyar Heyeti hiç yanılmaz. Bu toplulukta yaşayan Jonas adlı genç çocuk ve arkadaşları, artık büyümüşlerdir ve kendilerine atanacak olan meslekleri öğrenme yaşları gelmiştir. Ancak herkes doktor, öğretmen, pilot gibi klasik mesleklere atanırken Jonas'ın adı "Seçilmiş Kişi" olarak ilan edilir. Jonas görevinin ne olduğunu bilmemektedir ama öğrendiğinde hayatı alt üst olacaktır. 

Künye
Filmde Jonas'ın hocası olan diğer "Seçilmiş Kişi"yi Jeff Bridges oynuyor. Bu kısa öykünün yazarı Lois Lawry adlı muhteşem hanımefendi. Filmin yönetmeni ise "Ajan Salt"un da yönetmeni olan Phillip Noyce.

Yorum
1) Ne yazık ki kitaptaki çok önemli bazı şeyler filme aktarılmamış. Bu da senaryoyu zayıflatıyor. Filmi sıradanlaştırıyor. O yüzden kitabı da okumanızı tavsiye ediyorum. (Ben de anlatırım ama şimdi sürprizi kaçmasın; soranlara maille cevap vereyim.)

2) Kitapta -bir kısa öykü geleneği olarak- hikayenin sonu belli değil; okuyucunun yorumuna bırakılıyor ama filmde bir son var. 

3) Kitap 1993'te yazılmış. Yani son zamanlarda izlediğimiz "Divergent" gibi, "Oblivion" gibi, "Cezalandırıcı" gibi "Equilibrum" gibi pek çok filmin ata babası. O yüzden izlerken bunun aslında "ilk hikaye" olduğunu unutmadan izleyin.

4) Ve daha da önemlisi mutlaka izleyin. 

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Ayla Hocaya Selamlar...