27 Şubat 2014 Perşembe

"Soley Sirki: Ayrı Dünyalar" Dünyanın En Büyük Sirki...


Ve dün akşam sinema kanallarının birinde bir filme daha denk geldim. Daha doğrusu... Daha doğrusu film kurgusuyla kameraya alınmış bir sirk. “Nasıl yaaa!” derseniz gelin anlatayım.

Özet
2012 yapımı “Cirque du Soleil: Worlds Away” (Soley Sirki: Ayrı Dünyalar) adlı filme bir bakalım. Hikayeye göre Mia, kasabaya gelen basit bir çadır tiyatrosuna gider. Etrafta tatlı tatlı dolaşırken sirk çalışanlarından biriyle göz göze gelir ve o anda ikisi de birbirine aşık olur. Sonra çadırın içine girer ve provaları izlemeye başlar. Yukarıya doğru bir de bakar ki aşık olduğu adam bir trapez gösterisi sergiliyor. Ancak trapezci adam provasını yaparken birden bire aşağıdaki kum havuzuna düşer ve kum havuzu adamı içine çekmeye başlar. Genç adamı kurtarmaya çalışan Mia da havuza atlar veeeeeee........

Künye
"Cirque du Soleil: Worlds Away" elbette ki dünyanın en büyük sirki. Yok böyle bir gösteri desem yeri. Üstelik hiç hayvan gösterisi kullanılmadan. Hele bir de gösteriye “James Cameron” el atmış. Tadından yenmiyor.

Yorum
Sirk gösterilerini ve fantastik kurguları seviyorsanız mutlaka izleyin. Ben çok beğendim. Keşke mümkün olsa da canlı canlı izlesek falan yani...

Hayata İyi Seyirler...

"Yer Çekimi" Çok Korktum, Dikkatli İzleyin...


Dün gece bir film izledim. Bu sene 10 dalda Oscar'a aday olmuş. Filmi gerçekten çok beğendim. Hatta eşimle birlikte filmle ilgili epeyce yorum yapıp yattık. Gece 4.00 gibi küçük oğlumun ağlamasıyla uyandım. Sonra onu uyutup tekrar yattım. Aman Allah'ım, o da ne! Uyuyamadım. Filmdeki bir sahne gözümün önünden gitmedi. Sağa döndüm aynı sahne; sola döndüm aynı sahne. Tırstım, çok korktum. Ben korkmam normalde ama çok fena tırstım. Uyutmadı o sahne beni. Çok fenaydı. Size sahneyi anlatacak değilim ama gelin şu filme kısaca bir bakalım.



Özet

2013 yapımı “Yer Çekimi” (Gravity) adlı film bilim kurgu ve gerilim türünde. (Şahsen ben filmin gerilim filmi olduğunu bilmiyordum. Uzayda geçen kötü bir macera falan zannediyordum. Apollo 13 falan gibi yani.) Hikayeye göre bir grup mürettebat, bir amaç için uzaya fırlatılmışlardır. Ancak mekikte bir sorun çıkmıştır ve mekiğin mühendisi Ryan, mekiği tamir etmeğe koyulmuştur. Ryan tamir işleriyle uğraşırken diğer mürettebat da uzay yürüyüşünün tadını çıkarmakla meşguldür. Herkes kendi halinde takılırken bir anda uzayda bir patlama olur ve şarapneller hem mekiğe, hem de mürettebata isabet eder. Ortalık bir anda can pazarına döner. Bu can pazarından tek sağ kalanlar ise Ryan ve mekiğin kaptanı Matthew olurlar. Ryan ve Matthew'ün hayatta kalma mücadelesi işte böyle başlar.



Künye

Filmde mekiğin mühendisi Ryan'ı Sandra Bullock oynuyor. Kaptanı ise George Clooney canlandırıyor. Sandra Bullock'u her zamanki gibi çok beğendim.



Yorum

Filmdeki görsel efektlerin tarifi yok. Ne kadar güzel yapılmış size anlatamam. Hatta filmi sinemada 3D izlemediğim için çok pişmanım. Gerçi bir de 3D izleseydim bir hafta uyuyamazdım herhalde. Film muhteşem. Mutlaka izleyin. Hem çıkaracağınız bir sürü ders var, hem de göreceğiniz bir sürü güzellik var. Çok beğeneceğinize eminim.



Hayata İyi Seyirler...



P.S. Filmdeki cenin pozisyonu ve göbek kordonu görüntüsü dahiceydi. Belirtmek isterim.

P.S. Spoiler vermeyeceğimi bilsem daha ne yorumlar yapacağım da yazamıyorum işte, hepsi içimde kaldı :!

13 Şubat 2014 Perşembe

"Oyuncak Hikayesi" Serisi...

Hafta sonunu hasta geçirdim. Hem de bütün hafta sonunu. Yani bildiğiniz gibi değil. Sağolsun eşim hem annelik yaptı bize, hem babalık. Ben de yataktan çıkamadığım bu iki koca gün boyunca tam dört film izledim. İkisi önceden de izlediğim “Oyuncak Hikayesi 3” ve “Taşıyıcı 2”. Diğer ikisi de çeşitli türden filmler.

Ama sonra fark ettim ki ben daha önce “Oyuncak Hikayesi” serisine hiç değinmemişim. Değinmezsem aklım kalır. Hadi başlayalım.

Özet
Oyuncak Hikayesi 1 (1995)
Filmdeki hemen hemen tüm kahramanlar; oyuncaklardır. Olay, Andy adlı küçük sevimli çocuğun oyuncakları arasında geçmektedir. Hikayeye göre Andy tüm oyuncaklarıyla çok güzel oynayan mutlu bir çocuktur ama daha da önemlisi oyuncaklar da hallerinden pek bir memnundurlar. En çok da Woody. Zira Woody adlı oyuncak, Andy'nin en sevdiği oyuncaktır. Ta ki Andy'nin 7. yaş gününe kadar. Peki o doğum gününde ne mi olmuştur? Andy'ye doğum gününde yepyeni bir süper kahraman oyuncağı gelmiştir. BUZZ IŞIKYILI!!! O günden sonra Andy yeni oyuncağına adeta aşık olur. İşte bu olay Woody'nin kıskançlık damarlarını kabartan ve hayatını karartan olay olacaktır...

Oyuncak Hikayesi 2 (1999)
Film yine aynı odada başlar. Maceranın bu bölümünde Andy'nin annesi bozuk oyuncaklardan birini bit pazarına çıkarır. Ekibin süper kahramanı Woody, evin köpeğinin de yardımıyla o oyuncağı kurtarmak için bir operasyon başlatır ancak bu sırada nasıl olduysa kendini birden bire gizemli bir adam tarafından kaçırılmış olarak bulur. Woody bu kaçırılma sırasında kendisi ve geçmişiyle ilgili sıra dışı gerçeklerin farkına varacaktır.

Oyuncak Hikayesi 3 (2010) 
Serinin son filminde Andy artık büyümüş ve üniversiteye gitmeye hak kazanmıştır. Bu sebeple artık odasını ve doğal olarak epeydir oynamadığı o oyuncaklarını toplamak zorundadır. Oyuncaklarını çöpe atmaya da hiç niyeti yoktur. Onları tavan arasına saklamak için hepsini kocaman bir poşete doldurur. Ancak annesi o poşeti çöpe atınca her şey alt üst olur.
Künye
Filmlerin üçünde de tanıdık sesler var. Mehmet Ali Erbil var, Haluk Bilginer var, Beren Saat var, Kıvanç Tatlıtuğ var, var oğlu var. Uzun uzun anlatmayalım şimdi.

Yorum
Peki izleyelim mi? Elbette. Hem de defalarca ve defalarca. Çocuk da olsanız, yetişkin de olsanız defalarca izleyebilirsiniz. Hem de hiç sıkılmadan. Tabi bu durum 2. film için pek geçerli değil. İkinci filmi bir kere de izleseniz olur. Ama birinci ve üçüncü filmleri bir daha bir daha izleyin derim. Hem de bu tatilde.

Hayata İyi Seyirler... 

P.S. Haaaaa!!! Meraklılarına duyurulur: Disney'in "sıradaki filmler" listesine göre serinin 4. filmi yolda. Hem de en geç 2015 yılında gösterime girecek(miş). Güvenmesem de inanmak istiyorum. Zira bir fragman izledim, gülünç ve saçma ötesi geldi. İnşallah diyelim artık ne diyelim...

"Marslılar, Annem ve Ben"

Yine şubat tatilinde büyük oğlumla birlikte izlediğim bir animasyondan bahsedeceğim size.

Özet
2011 yapımı “Marslılar, Annem ve Ben” (Mars Needs Moms) adlı animasyon film, gizemli bir gözün dünyayı izlemesiyle başlar. Gizemli göz anne çocuk ilişkilerini gözleyip disiplinli anneleri not eder. Etiketlenen annelerden biri de Milo'nun annesidir. Annesi Milo'ya bir sebeple öyle bir ceza verir ki Milo'nun ağzından “Keşke Annem olmasaydı” diye bir laf çıkar. O olaydan sadece bir kaç dakika sonra annesi, aniden beliren bir uzay aracı tarafından kaçırılır. Bunu fark eden Milo annesini geri alabilmek için uzay aracına doğru can havliyle bir hamle yapar. Ancak uzay aracı Milo'yu da içinde çekip gökyüzüne doğru havalanır. İşte Milo'nun dramatik hikayesi böyle başlar.

Künye
Animasyon filmlerde künyeye pek ihtiyaç olmuyor biliyorsunuz.

Yorum
Bu filmin mutlaka anne baba çocuklar olarak ailece izlenmesi gerekiyor. Ve mutlaka izlenmesi gerekiyor.” demek isterdim ama takibi biraz zor ve sıkıcı bir film. Üstelik animasyon olmasına rağmen komedi unsuru çok az. Hatta o kadar az ki sanki trajik bir film gibi. Ama çocukların psikolojisini bozacak türden değil, düzeltecek türden bir trajedi. Aynı zamanda çocuklarımızla olan ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmemizi sağlayacak bir film. Velhasıl kelam, izlenebilir vesselam.


Hayata İyi Seyirler...

"Celal ile Ceren" Acayip Bir Romantik Komedi....

Dün akşam kafam bozuktu. Birisi beni fena halde kızdırdı ve adrenalin patlaması sebebiyle sabaha kadar uyuyamadım. Kafamı dağıtmak için de gece sabaha kadar tam iki tane film izledim. Hem de romantik komedi türünde. Hadi size önce filmlerin ilkinden bahsedeyim. Sonra da olayın devamını anlatırım.

Özet
İlk filmimiz tüm Türkiye'nin bildiği bir film. 2013 yapımı “Celal ile Ceren”. Hikayeye göre Celal ile Ceren 6 yıllık bir ilişkiye imza atmış tencere-kapak bir çifttir. Bir gün Celal, bir arkadaşının bekarlığa veda partisine gitmeye karar verir. Bunun duyan Ceren resti çeker: “Eğer o partiye gidersen, Celal ile Ceren'i bitirirsin. Ya o parti, ya ben!!!” şeklinde. Celal ister istemez bir yol ayrımına girer. Ancak ne zaman ki arkadaşları Celal'i gaza getirip partiye götürürler; üstüne üstlük bir de parti görüntülerini internette yayınlarlar; işte o zaman trajikomedi başlar.

Künye
Filmin ekibi belli. Aykırı komedyenimiz Şahan Gökbakar ve komedi dünyasının prensesi Ezgi Mola.

Yorum
Aslında özeti yazmama gerek yoktu zira filmi izleyenler bile filmin konusunu biliyor. Yine de mutlaka arada sağır sultanlar kalmıştır diye düşünüp yazayım dedim. Yorumumsa; film elbette ki komikti. Hiç tarzım olmasa da bir anından bile sıkılmadım. Ve hatta çok güldüm. Biraz sapık ve bol bol küfürlü olmasını saymazsak (ki İstanbul'un kenar mahallelerinde geçen bir hikaye olması sebebiyle normaldir), tavsiye edebileceğim bir film.

Şu başta anlattığım olayın devamına gelince... Gece boyu toplamda 3-4 saat kadar uyuyup uyandıktan sonra; ama daha da önemlisi o kötü olayı bir miktar da olsa yoluna koyduktan sonra kafam biraz daha rahatladı. Şimdi daha iyiyim. Bu süreçte bana destek olan aileme ve arkadaşlarıma çok çok teşekkür ederim.

Hayata İyi Seyirler...

12 Şubat 2014 Çarşamba

"Külkedisi Anlaşması" Bir Obezite Romantik Komedisi...


Dün akşam kafam bozuktu. Birisi beni fena halde kızdırdı ve adrenalin patlaması sebebiyle sabaha kadar uyuyamadım. Kafamı dağıtmak için de gece sabaha kadar film izledim. Hem de romantik komedi türünde. Hadi size izlediklerimin ikincisinden bahsedeyim. Sonra da olayın devamını anlatırım.



Özet

Film 2010 yapımı olup masalsı bir uyarlama tadında. İsmi “Külkedisi Anlaşması” (Lying to Be Perfect). Hikayeye göre Nola, bir kadın dergisinde başarılı editördür. Nola, çok sayıdaki hayranı ve ukala iş arkadaşları arasında boğuşup durmaktadır. Ama Nola'nın asıl sorunu bunlar değildir. Onun asıl sorunu aşırı kilolarıdır. Nola'nın en iyi iki arkadaşı da tıpkı onun gibi büyük bedendirler ve bu sebeple üçü de aşırı özgüvensiz, kompleksli ve alıngandırlar. Bu üçlü bir gün bir restoranda garson tarafından kiloları sebebiyle aşağılanınca, bu kilo meselesi üçünün de canına tak eder. İşte bu olaydan sonra Nola ve arkadaşları 4 ay sonra aynı restoranda aynı masada ama zayıflamış olarak oturmak için anlaşma yaparlar. İşte bu anlaşmanın adı, Cindrella Anlaşması olacaktır.


Künye
Film bir TV filmi olduğundan dolayı öyle pek ünlü kişilere rastlayamıyorsunuz. Ama best-seller bir romandan uyarlama olduğunu belirtmek lazım.

Yorum
Kilo problemi olan, olmayan kilolarını dert eden, diyet yapan, diyet yapamayan her kadının empati kuracağı bir film. Romantik komedi açısından değerlendirirsek çok vasat bir film. Ama şu fazla kilolar ve meselesi gayet güzel işlenmiş. Ben beğendim ama çok da tavsiye edebileceğim bir film değil. Yine de siz bilirsiniz.


Bu arada şu başta anlattığım olayın devamına gelince... Gece boyu toplamda 3-4 saat kadar uyuyup uyandıktan sonra; ama daha da önemlisi o kötü olayı bir miktar da olsa yoluna koyduktan sonra kafam biraz daha rahatladı. Şimdi daha iyiyim. Bu süreçte bana destek olan aileme ve arkadaşlarıma çok çok teşekkür ederim.



Hayata İyi Seyirler...

10 Şubat 2014 Pazartesi

"Benim Cici Silahım" Bir Michael Moore Belgeseli...

Daha önce Michael Moore'un bir kaç belgesel filminden bahsetmiştim size. Beyefendi Amerika Birleşik Devletleri ile ilgili ilginç bir konuya daha temas etmiş. Hadi bakalım.

Özet
2002 yapımı "Benim Cici Silahım" (Bowling For Colombine) adlı belgeselde Amerikalıların güvenlik anlayışlarına ve silahlanmalarına değiniliyor. Malum konu, silahla öldürülen insanların sayısından silah edinen insan sayısına; silahlanma ile ilgili yasalardan silah ticaretindeki kar marjlarına; silah kullanım yaşından güven anlayışlarına kadar her konuya temas ediyor.

Yorum
Fazlasıyla yerel bir konu olmasına rağmen ilgimi çekti ve izledim. Elbette ki çok beğendim. Beyefendinin önceki belgeseller kadar empati kuramasam da ( zira sülalemdeki hiç bir erkeğin yada kadının silahı yoktur.) anlamaya çalıştım. Sadece bir şeye üzüldüm. Haber bültenlerindeki "korku" ögesinin (sağlıkla ilgili olsun, güvenlikle ilgili olsun, iç ve dış tehditlerle ilgili olsun, ekonomik krizlerle ilgili olsun, vb.) hepsinin nereden geldiğini anladım. Daha da kötüsü... Neyse o kısmı bana kalsın. Siyaset yapmayalım şimdi.

Hayata İyi Seyirler... 

9 Şubat 2014 Pazar

"Boksun Kraliçesi" İlk Boksör Menajeri Kadın...

Elime bir DVD geçti. "60 günde nasıl baklava börek sahibi olursunuz?" gibi bir şey. Bir süredir o DVD ile çalışıyorum ve acayip derecede gaza gelmiş durumdayım. Kendimi Muhammed Ali'nin kızı gibi falan hissediyorum, o derece yani. Bu yüzden de eşimin izlediği filme oturdum hemen. Hadi şu filme bir bakalım.

Özet
2004 yapımı "Boksun Kraliçesi" (Against The Ropes) adlı film gerçek bir biyografiden uyarlama. Hikayeye göre Jackie, Detroitli Yahudi bir iş kadınıdır. İş kadını derken alelade bir masa başı işinde maaşlı işçi olarak çalışmaktadır. Hayatta pek başarılı olduğu da söylenemez. Günün birinde iki genç adamın bir sokak kavgasını izler ve kafasında birden bir ampul yanar. Jackie, bu iki gençten iyi dövüşeni, yani Luther Shaw'u, gözüne kestirmiştir. Jackie Luther'la konuşur ve onu müsabakalara hazırlamaya ikna eder. Ve işte bu ikilinin hikayesi böyle başlar.

Künye
Filmde Jackie'i Meg Ryan oynuyor. Gerçi ben pek yakıştıramadım Meg Ryan'ı bu role ama neyse. Gerçek Jackie Kallen'a benzediği için onu tercih ettiler herhalde.


Yorum
O kadar gaza gelmiş olarak izlememe rağmen beni heyecanlandıran bir film olamadı. Tamam, boks dünyasındaki ilk ve en başarılı kadın olduğu için filmi çekilmiş ama n'apayım? Heecanlanmadım işte. Yine de izlemek isterseniz siz bilirsiniz.


Hayata İyi Seyirler...

5 Şubat 2014 Çarşamba

"Zor Kazanç" Üç Badicinin Zengin Olma Hikayesi...

Sapık, sadist, absürt, komik ve ne yazık ki bir o kadar da gerçek bir hikayeden uyarlama bir film izledim. Anlatayım...

Özet
2013 yapımı "Zor Kazanç" (Pain & Gain) adlı film bir suç filmi. Hikayeye göre Lugo, bir spor merkezinde çalışan bir vücut geliştirme antrenörüdür. Vücudu mükemmeldir; her yeri kas yığınıdır; zaten vücut geliştirmeye de aşıktır. Aynaya baktığında kendini "süpermen" gibi hissetmektedir. Ancak son zamanlarda kendisiyle pek barışık değildir çünkü hak ettiği yerde olmadığını düşünmektedir. Bu yüzden iki arkadaşını daha örgütleyip yahudi ve zengin bir müşterisini kaçırıp soymaya karar verir. Ve ne yazık ki bu kaçırma ve soyma olayı son derece sadist ve sapıkça bir yoldan geçilerek gerçekleşecektir.

Künye
Filmde Lugo'yu Mark Wahlberg oynuyor. Diğer iki "badiciyi" de Dwayne Johnson ve Antony Mackie canlandırıyorlar. Filmin yönetmeni, Transformers serisine ömrünü vermiş olan Michael Bay. Senarist Christopher Markus'u ise tüm o Marvel karakterlerinin filmlerini yapan senarist olarak tanıyoruz.

Yorum
Peki film güzel mi? Vallahi bunca kadroya rağmen filmin sonunu zor getirdim. Yanlış anlamayın, film çok akıcı. Hatta yer yer fazla hızlı ilerlediği için bazı espriler karambole gidiyor. Ama dedim ya, film sapık saçma absürt bir film. En kötüsü de gerçek olması. Ama izlemek isterseniz siz bilirsiniz tabi. Hayata İyi Seyirler...