Çocuk
milleti -ne vardır bilmem- sabahın köründe uyanmayı pek sever.
Yaz tatili bilmez, kış tatili bilmez, hafta içi hafta sonu
bilmez... Sabahın köründe dikilirler. Benim iki eşkiya yine
sabahın köründe kalktılar ve beni de kalkmaya mecbur ettiler.
Onların kahvaltılarını yaptırıp televizyonu açtım ve bir göz
açık bir göz kapalı vaziyette salak saçma (olduğunu
zannettiğim) bir filme sığındım. Size filmden bahsedeyim...
2009 yapımı "Acı Bir Hayat Öyküsü" (Precious) adlı film biyografik dram türünde.
Hikayeye göre Precious, Harlem'de yaşayan 16 yaşında siyahi bir
genç kızdır. Ancak hiç de 16 yaşında gibi değildir. Zira
babası tarafından defalarca tecavüze uğramıştır. Hatta
babasından ikinci kez hamiledir. İlk bebek de zaten dawn
sendromludur. Zavallı Precious, annesi tarafından da hiç sevgi
görmediği gibi bir de annesinin türlü hakaretlerine maruz
kalmaktadır. Hatta bu da yetmezmiş gibi bir de 150 kiloluk ağır
bir bedene sahiptir. Kısacası, hayat her açıdan bu zavallı genç
kıza sağlı sollu yumruklar indirmektedir. Okuma yazması bile
olmayan zavallı Precious, mecburen açık liseye gönderilmiştir.
Precious'ın sınıfındaki diğer kızlar da (Precious kadar olmasa
da) Precious gibi feleğin çemberinden geçmektedirler. Ancak
öğretmenleri Bayan Rain, onların bu
talihsizliklerindeki tek talihleri olacaktır.
Film bir roman uyarlaması. Filmde Precious'ı Gabourey Sidibe oynuyor. Öğretmen Bayan Rain'i ise pek çok filmden tanıdığımız Paula Patton adlı güzel bayan oynuyor. Üstelik bu adı sanı duyulmadık film iki Oscar'lı...
Yorum
Aslında bu tür dramatik filmler
çoğu kişiyi pek açmaz. Ama ben severim. Çünkü bunların sonu
hep mutlu sona gider. En azından tam da bir umut ışığı doğduğu
sırada. Ya da o mağdur kişi, bir aydınlanma yaşadığında.
Tıpkı bu filmdeki gibi. Film bazı noktalarda abartılı oranda
dramatize edilse de vardır böyle hayatlar deyip geçilecek türden.
Ama güzel bir film. Çok güzel olmasa da güzel bir film. Bence
konuyu okuyun, sonra da izleyip izlemeyeceğinize kendiniz karar
verin.
Hayata
İyi Seyirler...