26 Nisan 2014 Cumartesi

"En İyi Teklif" Mutlaka İzleyin...

Eşimin zorla izlettiği muhteşem film...

Özet
2013 yapımı "En İyi Teklif" (The Best Offer / La Migliore Offerta) adlı film dram türünde. Hikayeye göre Bay Oldman, artık emekliliği gelmiş başarılı bir mezatçıdır. Son derece elit hayat yaşayan Oldman, ileri yaşına rağmen hiç evlenmemiş ve hiç bir kadına aşık olmamıştır. Ancak kadınlara karşı inanılmaz boyutta gizli bir hayranlık duymaktadır. En büyük zevki ise yönettiği açık artırmalardan edindiği "kadın portreleri koleksiyonunu" izlemektir. Bir gün Oldman'a, genç bir mirasyediden karlı bir iş teklifi gelir. Gizemli Bayan Claire Bay Oldman'dan, sahip olduğu antikalarını inceleyip fiyatlandırmasını istemektedir. İşte bu iş teklifi, ikisinin de hayatlarını baştan aşağıya değiştirecek bir sonun başlangıcı olacaktır.

Künye
Filmde Bay Oldman'ı Geoffrey Rush oynuyor. Hani şu Kaptan Jack Sparrow'un en büyük düşmanı Kaptan Barbossa'yı oynayan muhteşem adam.

Yorum
Film çok iyi. Bence mevcut imdb puanından (7.9) çok daha fazlasını hak ediyor. Zira bu kadar durağan bir filmin nasıl oluyor da her sahnesi bu kadar sürükleyici oluyor; vallahi hayret ettim. Baştan sona muhteşem bir film. Mutlaka izleyin. 

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Daha çok yorum yapmak istiyorum ama spoiler vermek istemiyorum. O yüzden kusura bakmayın...

25 Nisan 2014 Cuma

"Evde Tek Başına" Yine Bir 'Çocuk Bayramı' Filmi...

Güzel ülkemde Çocuk Bayramı 22 Nisan'da başladı. 3 gündür bütün kanallar aralıksız olarak çocuk filmleri ve animasyonlar yayınlıyor. Biz de üç tanesine denk geldik ve izledik. Şimdi size o filmlerin ikincisinden bahsetmek istiyorum.

Özet
1990 yapımı “Evde Tek Başına” (Home Alone) adlı film komedi türünde. Hikayeye göre Kevin, 5 çocuklu 6 kuzenli cümbür cemaat yaşanan bir evin oğludur. Kevin, yaptığı yaramazlıklar yüzünden devamlı itilip kakılmaktadır. Ve devamlı itilip kakıldığı için de devamlı yaramazlık yapmaktadır. Bir akşam, tam da noel tatiline çıkılacağından bir gün önce Kevin yine bir yaramazlık yapar ve tavan arası cezası alır. Kevin o gece ailesine o kadar kızar ki “Keşke ailem olmasaydınız” diye geçirir içinden ve sinirle tavan arasına çıkar. Ertesi sabah seyahat heyecanıyla apar topar evden çıkan aile, ne yazık ki Kevin'ı tavan arasında unutur. Kevin herşeyden habersiz bir şekilde uykusundan uyanır ve aşağı iner. Uyku sersemi çocuk, tüm odalarda ailesini arar ama hiç kimseyi bulamaz. İşte Kevin'ın evde tek başına kalma hikayesi böyle başlar.

Künye
Benim yaşıtlarım bilirler. Filmin küçük yıldızı Macaulay Culkin bir zamanların en parlak çocuk yıldızıydı. Ancak artık adı bile anılmıyor. Belki bir gün çok sükseli bir filmde bambaşka bir karakteri canlandırarak çıkar karşımıza, kim bilir...

Yorum
Film tabi ki çocuk filmi. Şöyle 6-10 yaş grubuna hitap edecek bir film. Ama ben bile izlerken bazı yerlerde güldüm. İki yaramaz erkek çocuk annesi olarak çok da empati kurdum. Neticede açın filmi çocuklarınıza izletin, kendiniz de dinlenin.


Hayata İyi Seyirler...

"Yalancı Yalancı" Bir 'Çocuk Bayramı' Filmi...

Güzel ülkemde Çocuk Bayramı 22 Nisan'da başladı. 3 gündür bütün kanallar aralıksız olarak çocuk filmleri ve animasyonlar yayınlıyor. Biz de üç tanesine denk geldik ve izledik. Şimdi size o filmlerden üçüncüsünü anlatmak istiyorum.

Özet
1997 yapımı “Yalancı Yalancı” (Liar Liar) adlı film komedi türünde. Hikayeye göre Fletcher, dünyanın en yalancı adamıdır. Söz verir, tutmaz; astlarına devamlı mavi boncuk dağıtır; üstlerine devamlı yalakalık yapar. Bir şirkette avukat olarak çalışan Fletcher için mahkemede yalan söylemekten kolay bir şey yoktur. En çok yalanı ise 5 yaşına girmek üzere olan oğlu Max'e ve Max'in annesi olan eski karısına söyler. Üstelik söylediği yalanların en çok o ikisini incittiğini bildiği halde. En son Max'in doğum günü partisine geleceğine söz verip sonra da gelmeyince küçük Max yine çok üzülür ve mumları üflemeden önce bir dilek tutar. “Babam bir gün olsun yalan söyleyemesin.” İşte Fletcher için kabus gibi geçecek günü bu dileğin tutmasıyla başlar.

Künye
Filmde Fletcher'ı Jim Carrey oynuyor. Bir zamanlar kendisinin bir numaralı hayranıydım ve filmi izlerken adamımı bayağı özlemiş olduğumu farkettim. Bence bu tür filmleri ondan daha iyi kimse oynayamıyor.

Yorum
Film çok eğlenceli bir fantastik komedi. Çocukların da büyüklerin de severek izleyebilecekleri bir film. Çocuğunuzu güldürür, sizi gülümsetir. İzleyin, görün.


Hayata İyi Seyirler...

"Kaplumbağa ile Tavşan" Yüzyılın Rövanşı...

Güzel ülkemde Çocuk Bayramı 22 Nisan'da başladı. 3 gündür bütün kanallar aralıksız olarak çocuk filmleri ve animasyonlar yayınlıyor. Biz de üç tanesine denk geldik ve izledik. Hadi önce ilk izlediğimizden bahsedeyim.

Özet
2008 yapımı “Kaplumbağa ve Tavşan” (Unstable Fables: Tortoise vs. Hare) adlı film animasyon türünde. Hikayeye göre kaplumbağa ve tavşan, o meşhur yarışlarını yapalı 20 sene olmuştur ancak Tavşan, o dillere destan yenilgisini bir türlü içinden atamamıştır. Kaplumbağa da, Tavşan da artık evlenip çoluk çocuğa karışmışlar ve hatta yan yana evlerde komşu bile olmuşlar ama o tatsız rekabeti hala aşamamışlardır. Bir gün tavşan “baba-çocuk bayrak yarışı” diye bir yarış yapılacağını duyar ve Kaplumbağa'yı da bu yarışa davet eder. Kaplumbağa başta bu yarışı istemese de sonraki günlerde Tavşan'ın tahriklerine kapılıp yarışa katılmayı kabul eder. İşte Tavşan'la Kaplumbağa hikayesinin rövanşı böyle başlar.

Künye

Yorum
Film güzeldi. Çocuklarınıza mutlaka izletin. Siz de izleyin. Ama filme başlamadan önce çocuklarınıza ön bilgi vermeyi unutmayın.


Hayata İyi Seyirler...

"Kaptan Amerika: Kış Askeri" Sinemalarda...

Efendim dün 23 Nisan çocukların bayramıydı, kabul. Zaten öyle de oldu benim oğlanlar takıldılar bakıcılarının peşlerine, o bayram senin, bu bayram benim... Parklar, bahçeler, alışveriş merkezleri, oyun alanları vb. heryerde bayram coşkusunu doyasıya yaşadılar.

Ama bayram eğlencelerinden tek yararlanan onlar değildi tabi. Zira dün eşimle ben de tatilden yararlandık ve sinemaya gittik. Hem de hangi filme mi? “Kaptan Amerika: Kış Askeri”ne. Çifte bayram yani.

Hadi size şu filmden bir bahsedeyim.

Özet
2014 yapımı “Kaptan Amerika: Kış Askeri” (Captain America: Winter Soldier) adlı film elbette ki bilim kurgu türünde. Hikayeye göre bizim Yüzbaşı Rogers, S.H.I.E.L.D tarafından apar topar bir göreve çağrılır. Kaptan Amerika ve Karadul'un da için de olduğu ekip, bir grup rehineyi kurtarma görevine gider. Kurtarma operasyonunun planını Yüzbaşı bizzat yapmıştır ancak asi kadın Karadul'un bu plana uymadığını farkeder ve sinirlenir. Bunun hesabını ise Karadul'dan değil; S.H.I.E.L.D'ın başındaki adam Nick Fury'den sorar. Fakat ne yazık ki Fury'nin verdiği cevap Yüzbaşıyı tatmin etmediği gibi hayal kırıklığına da uğratır. İşte 95 yaşındaki Yüzbaşının S.H.I.E.L.D'ı sorgulamaya başlama süreci, böyle başlar.

Künye
Filmde Kaptan Amerika'yı Chris Evans oynuyor. Karadul'u yine Scarlett Johansson ve Fury'yi de yine Samuel L. Jackson oynuyor. Ki bence üçü de muhteşem seçim.

Yorum
Konuyla ilgili yorumlarım biraz uzun süreceğinden dolayı maddelendirmek istiyorum.

1) Öncelikle film çok güzeldi, mutlaka izleyin. Hem de sinemada izleyin. Hele bilim kurgu seviyorsanız ve özellikle de Avengers karakterlerinin filmlerini takip ediyorsanız mutlaka izleyin. Zaten izlemek zorundasınız. Zira hepsi birbiriyle bağlantılı. :)))

1) “Demir Adam 3” tam bir fiyasko olduğundan dolayı çok eleştirilmişti. Koskoca Tony Stark'ın küçücük bir çocukla ölümüne ittifak yapması, zırhları giymeyen kişinin kalmaması, gereksiz komedi unsurları, bilim kurgusal değil fantastik bir düşmana karşı mücadele etmesi, Mark 42 adlı en gelişmiş zırhın en zayıf halka olması, gelmiş geçmiş en büyük düşman olan Mandarin'in en salak düşman çıkması gibi saçmalıklar yüzünden çok eleştiri almıştı Marvel. Marvel senaristleri bundan bir ders çıkarmış olacaklar ki Kaptan Amerika'yı daha bir ciddiye almışlar. İşi sıkı tutmuşlar. Senaryoyu güçlü, esprileri kararında tutmuşlar. Karakterleri daha derin incelemişler. Marvel'e yakışır bir hikaye örgüsü yaratmayı başarmışlar. Filmin sonunu biraz arabesk bulsam da güçlü bir senaryo.

2) Filme gitmeden önce izleyici yorumlarına şöyle bir bakmıştım internetten. Şöyle yorumlar görmüştüm: “Film o kadar güzel ki Dark Knight serisiyle bile kapışır.” gibi. Ben söyleyeyim. Senaryo olarak belki. Ama üzülerek belirtmek isterim ki Kaptan Amerika, Dark Knight yanına bile yaklaşamaz. Üç sebep yüzünden: 1) Dark Knight'ların yönetmeninin Chistopher Nolan gibi bir dahi olması yüzünden. 2) Dark Knight serisi sayesinde Batman hikayelerinin fantastik bilim kurgu türünden sıyrılıp, daha realistik hikayelere dönüşmesi yüzünden. 3) Ve bence en önemlisi Batman'in siyah giymesi ve gece ortaya çıkması yüzünden.
Bence bu sebeplerle Dark Knight serisi çok daha karizmatik ve daha kolay içselleştirilebilir bir seri.

Toparlamak gerekirse film güzeldi, mutlaka izleyin. Hem de sinemada izleyin. Hele bilim kurgu seviyorsanız ve özellikle de Avengers filmlerini takip ediyorsanız mutlaka izleyin. Zaten izlemek zorundasınız. Zira hepsi birbiriyle bağlantılı. :)))

Hayata İyi Seyirler...


P.S. Bir Marvel Klasiği... Film bitince hemen çıkmayın. 

19 Nisan 2014 Cumartesi

"Felekten Bir Gece 3" Alakasız Bir Üçüncü Film...

_ Hocam dün dersanede arkadaşlar bir filmden bahsediyorlardı, çok komikmiş.
_ Hangi filmmiş o?
_ Bilmiyorum hocam. Ama çok komikmiş:)))
_ Oğlum bunu söylemeye mi geldin?
_ Ne bileyim hocam muhabbet ederiz dedim.
_ İyi, edelim bakalım. Filmin konusu neymiş?
_ Onu da bilmiyorum hocam:))) 1.siyle 2.si çok komikmiş ama 3.sü beğenilmemiş.
_ “Hangover”lar olabilir mi?
_ Heh!İşte o hocam!!!

İşte böyle saçma bir muhabbet geçti dün çok sevdiğim bir öğrenciyle aramızda. Ne tesadüftür ki akşam da TV'de “Hangover 3” (Felekten Bir Gece 3) vardı. Ben de izleyeyim bakalım şu beğenilmeyen üçüncü filmi dedim. Hadi size önce biraz filmden bahsedeyim.

Özet

2013 yapımı film ilk iki filmde olduğu gibi komedi türünde. Hikayeye göre bizim çatlak Alan altı aydır ilaçlarını kullanmadığı için iyice kafadan kontak olmuştur. Bir de canından çok sevdiği babasının apansız ölümü ile yüzleşince iyice kafayı oynatmıştır. Alan'ın halim selim kayın biraderi eski ekibi toplar ve bir ricada bulunur. O da Alan'ı hep birlikte doktora götürmektir. Stewart ve Phil bu ekiple üçüncü bir yolculuğa çıkmayı elbette hiç istemezler. Ama Alan için çaresizce kabul etmek zorunda kalırlar. İşte bizim ekibin son macerası böyle başlar. 

Künye 
Filmde herkes aynen yerli yerinde duruyor. İlk iki filme göre ne bir eksik, ne bir fazla.

Yorum
Öğrencimle yaptığımız konuşma doğru çıktı. Filmin ilk iki filmle alakası yok. Oradaki kurgusal senaryoyla hiç alası yok. Üstelik bazı sahneler var ki saçma ötesi. Hangover'ı Hangover yapan o kült sahnelerden eser yok. Chow ve Alan karakterleri çok ön plana çıkarılmış. Velhasıl kelam uzaktan yakından alakası yok. Yine de izlemek isterseniz izleyin. Ama zincirin üçüncü halkası gibi değil, başka bir film izliyormuş gibi izleyin. 

Hayata İyi Seyirler...

"Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı" Fantastik Komedi Türünde Çok Güzel Bir Film...


Dün biyografi diye başlayıp kısa hikaye uyarlaması olduğunu anladığım bir film izledim. Bilmeyenler için söyleyeyim: Bir eserin kısa hikaye olabilmesi bir kaç şart vardır: Mesela 1) Hikayede çok fazla detaya yer verilmez, karakterlerin hislerini ve kafalarından geçenleri okuyucunun anlaması beklenir. 2) Hikayenin sonu açık uçludur. Sonuç, okuyucunun yorumuna bağlıdır. (Liste uzun...)

İşte bu özelliklerin bir arada kullanıldığı bir filmdi izlediğim. Sadece o ikinci kural (ve hatta birinci kural da az biraz) bir miktar ihlal edilmiş.
Hadi şu filme bir bakalım.

Özet
2013 yapımı filmin adı “Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı” (The Secret Life of Walter Mitty). Film fantastik romantik komedi türünde. Hikayeye göre Walter, 40'lı yaşlarda bekar bir adamdır. Kişilik olarak içe kapanık ve efendi bir adamdır. Walter'ı ilginç yapan şey ise aşırı hayalperest olmasıdır. Hatta o kadar ki gün içerisinde defalarca hayallere dalmakta ve olmadık zamanlarda trak gelerek kalakalmaktadır. Efendiliği ve çalışkanlığıyla 16 yıldır aynı iş yerinde çalışmaktadır. Ancak çalıştığı iş yeri, ani bir kararla online dönüşüm yapacağını ve işten çıkarmalar yapmak zorunda olduğunu duyurur. O güne kadar hep iyi işler çıkartmış olan Walter, son işinde de en iyisini yapacak sorumluluğa sahiptir ve işte bu sorumluluk, onu hayatının en büyük macerasının kucağına itecektir.

Künye
Filmde Walter'ı Ben Stiller oynuyor. Açıkçası bugüne kadar hep zirzop rollerde izlediğimiz Ben Stiller'ın bu kadar farklı bir rolü bu kadar iyi oynamasına çok şaşırdım. Filmin yönetmeni Ben Stiller'ın kendisi.

Yorum
Filmi mutlaka izleyin. Hem çok eğlenceli, hem de içli bir film. Ben filmi çok beğendim. Eminim sizler de çok beğenirsiniz. Mutlaka izleyin.


Hayata İyi Seyirler...

"Muhteşem Burt Wonderstone" Yine Bir Sihirbazlık Filmi...

12. sınıfta olmasına rağmen sınıf kaygısı olmayan bir öğrencimle birlikte izlediğim bir filmden bahsetmek istiyorum. Tabi ki sonuna kadar izleyemedik, başını izleyip bıraktık. Devamını evde kendim izledim. Hadi başlayalım...

Özet
2013 yapımı komedi türündeki filmin adı “Muhteşem Burt Wonderstone” (Incredible Burt Wonderstone). Hikayeye göre Burt, orta okul yaşlarındayken ezik bir çocuk olarak büyümüştür. Okuldaki çocuklar tarafından sıklıkla sataşmalara maruz kalmış ve dışlanmıştır. Ne tesadüftür ki Aston da aynı travmalarla yaşamak zorunda kalmıştır. Bir gün Burt'ün annesi ona doğum günü hediyesi olarak bir sihirbazlık seti alır. Burt setten çıkan videoyu izleyince gözleri kamaşır ve hayatını değiştirecek kariyerin ne olduğunu bulmuş olur. Ona bu yolda eşlik edecek diğer ezik çocuksa tahmin edeceğiniz gibi Anton olacaktır. Yıllar yılları kovalar ve iki arkadaş Amerika'nın en ünlü sihirbazları arasına girerler. Ta ki.......

Künye
Filmde Burt'ü Steve Carrel ve Anton'ı da Steve Buscemi oynuyor. Filmde küçük bir rolde de Jim Carrey görünüyor. Şu durumda filmdeki oyuncu seçiminin muhteşem olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Yorum
Film eğlenceli bir film. Efsane bir komedi değil ama güzel işte. Hoşça vakit geçirtir. İzleyin yani. Yorgun bir gününüzde sizi gülümsetecek ve dinlendirecektir.

Hayata İyi Seyirler

P.S. Jim Carrey'in oynadığı sahneleri çocuklarınıza izletmeyin. 

18 Nisan 2014 Cuma

"Muhbir" Oğlu İçin Suça Bulaşmak Zorunda Kalan Bir Babanın Hikayesi...

Film kanallarının birinde Dwayne Johnson'ın bir filmini izledim. Hadi yazayım.

Özet
2013 yapımı "Muhbir" (Snitch) gerçek bir olaydan uyarlama. Hikayeye göre John eşinden ayrılmış ve yeni biriyle evlenmiş bir iş adamıdır. Yeni ailesiyle mutludur ama eski ailesiyle de bağlarını koparmamıştır. Bir gün eski eşinden olan lise yaşlarındaki oğlu, arkadaşlarının kurbanı olur ve uyuşturucu satıcısı damgası yiyerek göz altına alınır. John oğlunu kurtarmanın tek yolunun başka uyuşturucu satıcılarının yakalanmasına yardım etmekten geçtiğini fark eder. İşte John'ın şeytanla anlaşma yapmak zorunda kalmasını anlatan hikaye böyle başlar.

Künye
Filmde biraz önce de söylediğim gibi Dwayne Johnson oynuyor.

Yorum
Peki Dwayne Johnson'a bu rol yakışmış mı? Vallahi bence çok yakışmış. Daha dün Akrep Kral'ı oynayan adam bugün nasıl oldu da müşfik aile babası olur, işte böyle olur.
Ayrıca filmin gerçek bir hikaye olması da hem çok acıklı, hem de çok ilgi çekici. Ama hikayenin gerçek gerginliği ve trajedisi filme yeterince yansıtılamamış, o ayrı mesele.

Gerçek hikaye uyarlamalarını ve suç filmi türündeki aksiyonları seviyorsanız, izleyin. Belki beğenebilirsiniz.


Hayata İyi Seyirler... 

16 Nisan 2014 Çarşamba

"Dünya Savaşı Z" Zombiler ve Brad Pitt...

Benim öğrencilerin uzun zamandır bahsettiği bir film vardı. “Hocam izleyin, şöyle güzel, böyle güzel.” diye diye anlattıkları bir film. Hiç tarzım olmasa da hadi izleyeyim dedim. Hadi önce filmi bir anlatayım, sonra yorumlayayım.

Özet
2013 yapımı “Dünya Savaşı Z” (World War Z) adlı filmden bahsediyorum. Hikayeye göre Gerry, karısı ve iki kızıyla daha çok vakit geçirebilmek için işinden ayrılmış genç bir babadır. (Ne de olsa özel timde komando olmak kolay değildir.) Fakat tam o sıralarda tüm dünya milletleri, zombi hastalığına tutulur. Yaşayan tüm insanlar zombilerin saldırısına uğramaktadır ve bir zombi tarafından ısırılılan herkes 7-8 saniye içinde zombiye dönüşmektedir. Gerry ve ailesi de bu saldırıya uğrayanlar arasındadır ama Gerry'nin üstün çabaları sayesinde güvenli bir yere ulaşırlar. Bu sırada Gerry'ye tehditle karışık bir teklif gelir. Gerry yeniden özel time katılacak ve zombi hastalığını iyileştirmesi beklenen bilim adamını sorunun kaynağına götürecektir. Ve eğer bu görevi kabul etmezse ailesi güvenli bölgeden çıkarılacaktır. İşte Gerry'nin sorunun merkezine yolculuğu böyle başlar.

Künye
Film fantastik gerilim türünde. Anlaşıldığı üzere de bir zombi filmi. Filmin başrol oyuncusu Brad Pitt. Diğer oyunculardan bahsetmeye gerek bile yok zaten.

Yorum
Zombi filmlerini seviyorsanız izleyin derim. Ama ben zombi filmlerini hiç sevmem ve o yüzden de beni hiç açmadı. Hele Brad Pitt'i bu filme hiç yakıştıramadım. Bir kere bu adamın tarzı bu değil. Ama niyeyse oynamış işte. Basit durmuş, sırıtmış bence.

Velhasıl kelam, beğenmedim. Yine de siz bilirsiniz.

Hayata İyi Seyirler...

"Benim Annem Bir Dinozor"

Yine çocuğum hasta ve yine bütün haftayı çizgi film izleyerek geçireceğiz. İşte yine izlediklerimizden biri.

Özet
2012 yapımı “Benim Annem Bir Dinozor” (Dino Time)a bir bakalım. Hikayeye göre Dodger, annesi ve kız kardeşiyle birlikte şirin bir kasabada yaşamaktadır. Ama bu kasaba öyle sıradan bir kasaba değildir. Bu kasaba dinozorlar tarihinin yattığı yerdir. Etrafta her yer dinozor kalıntılarıyla ve bu kalıntıların sergilendiği müzelerle doludur. Kasabalılar buna o kadar sahip çıkmışlardır ki peyzajlar bile dinozor süslemelerine bezenmiştir. Kasaba sakinleri arasında dinozorlara en çok hayranlık duyan kişi ise bizim Dodger'dır. Bir gün Dodger, annesinden gizlice gittiği bir dinozor müzesinde öyle bir yaramazlık yapar ki 3 hafta odadan çıkmama cezası alır. İşte bu ceza, Dodger'ın hayatında yapacağı en büyük yaramazlığın başlangıcı olacaktır.

Künye
Her zaman söylediğim gibi. Animasyonlarda künyeye derinlemesine bakmanın alemi yok. Grafikleri eleştirmenin zaten pek imkanı yok. Önemli olan senaryo.

Yorum
Senaryoya da gelince. Bir “Oyuncak Hikayesi”, bir “Sevimli Canavarlar”, ya da bir “Yukarı Bak” değil ama idare eder. Hasta çocuğu oyalamak için ise ideal. Hele çocuğunuz dinozorlara meraklıysa zaten başka alternatifiniz de yok, bir milyon kere izlemek zorundasınız demektir.

Velhasıl kelam, sizin izlemenize gerek yok. Çocuğunuza bu filmi açın; kendiniz de gidip ütünüzü / yemeğinizi yapın.

Hayata İyi Seyirler...



"Aklı Havada"... Mutlaka İzleyin...

9. sınıflara okuttuğumuz ders kitabımızda bir filmden bahsediliyordu. Yok George Clooney oynuyormuş, yok filanca film de çok iyiymiş de bu film ondan daha iyiymiş falan filan. Allah Allah, neymiş bakayım şu film diye imdb'ye bir sorayım dedim. A a! Bir de baktım reytingleri uçuk bir “romantik trajikomedi” (bu tabiri de ben buldum, çok hoşuma gidiyor). Hemen buldum filmi ve izledim. Hangi filmden mi bahsediyorum?

Özet
2009 yapımı (Aklı Havada) (Up In The Air) adlı filmden bahsediyorum tabi ki. Hikayeye göre Ryan bir insan ilişkileri uzmanıdır. İşi; insanları işten çıkarmaktır. (“İnsan Kaynakları” departmanlarının zıttı olan “işten çıkarma” departmanı diye bir şey varmış, bunu da bu vesileyle öğrenmiş olduk.) Ama o kadar uzmandır ki; insanları işten çıkarma konusunda fena halde profesyonel olmuştur. Ve aynı zamanda o kadar kalpsizleşmiştir ki ne bir arkadaşı vardır, ne de bir ailesi. Hatta doğru dürüst bir evi bile yoktur zira ömrünü uçaklarda ve otellerde geçirmektedir de diyebiliriz. Daha da tuhaf olansa Ryan'nın bu hayattan büyük keyif alıyor olmasıdır. Ne zaman ki hayatına biri kızı yaşında biri karısı yaşında iki kadın girer; işte o zaman Ryan'ın hayatı alt üst olur.

Künye
Filmde Ryan'ı George Clooney oynuyor. Kadınlar hem çok mühim, hem hiç değil. Filmin roman uyarlaması olduğunu başta da söylemiştim. Hem de Walter Kirn'ün romanı. 

Yorum
Film çok çok güzel. Hayata dair çıkarılacak o kadar çok ders var ki şaşırırsınız. Hele bir “sırt çantası” muhabbeti var; eşimle devamlı o lafı konuşmaya başladık. Mutlaka izleyin derim. Özellikle kadınsanız, mutlaka ve mutlaka izleyin derim. Zira pişman olmazsınız derim.

Hayata İyi Seyirler...

"12 Yıllık Esaret" 120 Dakikalık Esarete Dönerse...

2013 yapımı olup En İyi Film Oscarını kucaklamış bir film... Yine gerçek bir hikaye, yine gerçek bir dram... Peki acaba beğendik mi? Hadi bakalım...

Özet
Filmin adı “12 Yıllık Esaret” (12 Years a Slave). Tahmin edeceğiniz gibi Amerika'nın genç zamanlarında geçen bir kölelik hikayesi filmi. Hikayeye göre Bay Solomon Northup, (burada Bay kelimesine dikkat çekmek istiyorum zira kendisi siyahi olmasına rağmen muteber bir şahsiyettir) evli ve çocuklu bir müzisyendir. Bir gün kendisine iki soylu beyefendi tarafından bir iş teklifi gelir. Birlikte yenen keyifli bir akşam yemeğinin ardından Bay Northup kendini kötü hisseder ve ertesi sabah kendini küçük bir odada zincirlenmiş ve prangalanmış olarak bulur. İşte Bay Northup'nın 12 yıl sürecek olan kölelik hikayesi böyle başlar.

Künye
Filmde öyle pek şöhret isimler yok.

Yorum
Peki film, En İyi Film Oscarı alacak kadar güzel mi? Asla değil. Laf olsun diye verilmiş bir Oscar. Yani ben bu tür film esaret ve ırkçılık filmlerini çok sevmeme rağmen hiç beğenmedim. Bir Amistad'ın, bir Zincirsiz'in yanından geçemez. Üstelik sonu da daha başından, hatta başlığından belli.

Ben beğenmedim. Yine de siz bilirsiniz.


Hayata İyi Seyirler...