30 Temmuz 2014 Çarşamba

"Düşes" Erkek Çocuk Doğurmadan Asla...

Avrupa tarihi özel ilgi alanıma girdiği için dönem filmlerini severek izlerim. Dün bir tane daha izledim. Hadi size de anlatayım.

Özet
2008 yapımı "Düşes" (The Duke) adlı film gerçek bir dramın öyküsü. Hikayeye göre Georgiana soylu bir ailenin genç ve güzel kızıdır. Georgiana ışığıyla ve enerjisiyle Devonshire Dükünün dikkatini çekmeyi başarmıştır. Tabi bu görünüşteki sebep. Asıl sebep, Georgiana'nın ailesindeki kadınların erkek çocuk doğurma potansiyelidir. Dük, Georgiana'yı ailesinden ister ve herkes olayı sevinçle karşılar. Georgiana da dahil. Genç kız, babası yaşındaki adamla güle oynaya evlenir. Ancak daha ilk gecesinde işin aslını fark eder ve trajedi başlar. 

Künye
Filmde Georgiana'yı Keira Knigtley ve Dükü de Ralph Fiennes oynuyor. Aksanları sebebiyle olacak ki Avrupa filmlerinde ikisi de aranan oynucular.

Yorum
Filmin gerçek yaşam öyküsü olduğunu söylemiştik. Georgiana'nın yaşam öyküsü. Belki de şöyle bir açıklama yapmak daha doğru olur: 1700'lerdeki Birleşik Krallığın Başbakanı Charles Grey'in nasıl başbakan olduğunu anlatan bir film.
Ben bu tür biyografik filmleri çok severim. "Boleyn Kızı" yada "Genç Victoria" gibi. Gerçeğe uygun olup olmadıklarını asla bilemesek de seyretmesi güzel oluyor. Siz de biyografik dönem filmlerini seviyorsanız, bunu da seversiniz. 

Hayata İyi Seyirler...

"İsyan" Ya Gelecekte Hislerimizi Yok Ederlerse???

Gelecek zamanda Dünya'nın muhteşem bir yer olacağını düşünen var mı? Yok. Varsa da çok az. Hatta bence sadece "Star Trek" ile "Geleceğe Dönüş 2" filmlerine emeği geçen şahıslarda var geleceğe dair pozitif düşünceler. Geri kalan tüm insanlık geleceğe dair umutsuz. O yüzden karanlık gelecek hikayeleri çok tutuluyor; "Judge Dredd" gibi; "The Matrix" gibi. "Terminator" gibi. "Star Wars" gibi. "X-Men" gibi. "Hunger Games" gibi. Ve işte alın size onlara benzer bir tane daha...

Özet
2002 yapımı "İsyan" (Equilibrium) adlı film bilim kurgu türünde. Hikayeye göre insanoğlunun hırsları, kıskançlıkları, aşkları, vb. hisleri yüzünden 3. Dünya Savaşı çıkmıştır. Bu savaşta insanlık neredeyse soyun tükenecek hale gelmiştir. Bu yüzden savaş sonrası dünya düzeni yeniden yapılandırılmıştır: Hislere karşı savaş başlatılmıştır. Eğer tüm hisler yok edilir ya da baskı altına alınırsa barışın korunacağına kanaat getirilmiştir. Hisleri kontrol etmek için Prozium adında bir ilaç geliştirilmiş ve ilacı almayıp "hissetmek" isteyen kişiler eğitimli rahiplerce idam edilmeye başlanmıştır. John Preston da birinci sınıf bir rahiptir ve tüm sanat eserlerinin ve duyguların bir numaralı düşmanıdır. Ta ki yanlışlıkla ilaç şişesinin kırıldığı güne kadar... 

Künye
Başrolde şahsen benim en en en favori aktörüm Christian Bale oynuyor. Beyefendi bu filmde de varını yoğunu ortaya koymuş ve rolünün hakkını vermiş. Filmin senaristi ve yönetmeni ise hem "Ajan Salt" ve "Total Recall"un da yönetmeni olan Kurt Wimmer.

Yorum
Başta da söylediğim gibi gelecek zamanın negatif olay ve olgularla dolu olduğu bir film daha. Ama bu da tıpkı diğerleri gibi kendine has. Film The Matrix'e çok benziyor. Hatta bir ara "Ya aslında The Matrix'te Neo'yu Christian Bale mi oynasaydı ki?" falan diye düşündük. 
Diğer taraftan ben filmi çok beğendim. Siz de benim gibi bilim kurgucuysanız mutlaka izleyin, pişman olmazsınız.

Hayata İyi Seyirler...

29 Temmuz 2014 Salı

"Uyumsuz" Peki Ya Genlerinizle Hisleriniz Uyumsuzsa???

İtiraf etmeliyim ki bu tatil bana ilaç gibi geldi. Eskilerden yenilerden öyle çok film izliyorum ki neredeyse "Allah aşkına kapatın artık şu tv'yi!" diyeceğim :)))

İşte size bir tane daha...

Özet
2014 yapımı "Uyumsuz" (Divergent) adlı film, bilim kurgu türünde. Hikayeye göre insanlık neredeyse kendini yok edecek bir savaştan güç bela da olsa sağ çıkmayı başarmıştır. Ancak artık yeni dünya düzeni farklıdır. İnsanlar beş grup halinde sınıflandırılmışlar: Fedakarlar, Barışçılar, Alimler, Dürüstler ve Korkusuzlar. Beatris adlı genç kızımızın ailesi "Fedakarlar" sınıfındandır ve Beatris de öyle büyümüştür. Ancak Beatris'in içinde bir "Fedakar" değil, bir "Korkusuz" yatmaktadır. Ne var ki Beatris bunu kendine bile itiraf edememektedir. Ta ki Seçim Gününe kadar...

Künye
Filmin jeneriğinde Ashley Judd ve Kate Winslet'tan başka tanıdığım kimse yoktu. Esas oğlanla esas kız dahil. Ancak filmin yönetmeni Neil Burger, "Sihirbaz" ve "Limit Yok" filmlerinin de yönetmeni olduğunundan dolayı filmin ışıklandırması ve çekim açıları gibi teknik kareler tanıdık geliyor. Diğer taraftan filmin bir roman uyarlaması olduğunu söylemekte yarar var.

Yorum
Filmin senaryosunda bir kopukluk var. Spoiler vermemek adına çok girmeyeceğim ama muhtemelen kitapta Alimler'in savaş başlatma gerekçeleri daha iyi verilmiştir ancak bu olay filme çok iyi yansıtılamamış. Bu yüzden de tatmin edici olmayan bir yönü var.   
Öte yandan bilim kurgu seviyorsanız hemen izleyin. Zaten filmde biraz "Açlık Oyunları"ndan, biraz "Ada" dan, biraz "The Matrix"ten, biraz da oradan buradan esintiler bulacaksınız. Eğer bu saydıklarımı sevdiyseniz, bunu da seversiniz.

Hayata İyi Seyirler...

28 Temmuz 2014 Pazartesi

"Beklenmeyen Şahit" Eski Toprak Film...

Geçenlerde aile büyüklerimiz diyebileceğim ve aynı zamanda çok kıymet verdiğim teyzemle ve amcamla bir yemek yedik. Elbette ki her zamanki gibi son okuduğumuz kitaplardan, en son izlediğimiz filmlerden, vb. konulardan konuştuk. Kendilerine "12 Öfkeli Adam"ı izlediğimi ve çok beğendiğimi söyleyince bana başka bir tane önerdiler. Onlar önerir de izlenmez mi? İzledim tabi. Hadi filmimize bir bakalım...

Özet
1957 yapımı "Beklenmeyen Şahit" (Witness for the Prosecution) adlı film bir mahkeme filmi. Hikayeye göre Sir Wilfrid aşırı kilosu ve yaşı sebebiyle ölümden yeni dönmüş kurt bir avukattır. Hatta belki de işinin en iyisidir. Ancak doktorlar artık ona içkiyi, puroyu ve stresi yasakladıkları için Sir Wilfrid üst düzeyde cendere altına alınmıştır. Tüm bu yoğun bakımdan daha ilk günden usanan Wilfrid'in yasak delmesi an meselesidir. Tam da bu sırada Wilfrid'in karşısına sıra dışı bir dava çıkar. Davayı kabul edip etmemekte tereddüt eden Wilfrid bir anda olayın içine sürüklenir ve mahkeme süreci işte böylece başlamış olur.

Künye
Filmin bir Agatha Christie romanı uyarlaması olduğunu belirtmekte fayda var. 

Yorum
Film gerçekten güzel. Mahkeme filmlerini seviyorsanız bunu da beğeneceğinize eminim. Gerçi filmin sonunda her şey bir anda çok hızlı ve sunii bir şekilde gelişiyor. Muhtemelen kitapta bu olay daha detaylı ve güzel işlenmiştir. Ama yine de filmin bütününde hiç bir sıkıntı yok. Bir "12 Öfkeli Adam" olmasa da ona yakındır. Siyah-beyaz demeyin. İzleyin. Ne de olsa eski filmlerde de iş var.

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Bana filmi öneren amcam da tıpkı bu resimdeki gibi tontondur. Beni her seferinde "görüşmeyeli kendini geliştirmek için ne yaptın quizi"ne taabii tuttuğu için kendisine çok teşekkür ederim :)))

"Blue Jasmine" Bir Dibe Vuruş Filmi...

Hanımlara söyleyeyim: Ben de bir kadınım ama en sevdiğim ev işlerinden ikincisi ÜTÜ!!! İster inanın, ister inanmayın ama bu böyle. Peki neden mi? Çünkü ütü masasını tv'nin karşısına geçirip, bir film açıp rahatlıkla yapabildiğim bir iş. Süper! Ben bu işin tadını çıkarıyorum; siz de öyle yapın :)))

Bu kadar şeyi niye anlattım, oraya gelelim. Yine bir "ütü" filmi izledim de o yüzden anlattım. Hadi şimdi de filmi anlatayım.

Özet
2013 yapımı "Mavi Yasemin" (Blue Jasmine) adlı film romantik trajikomik türde. Hikayeye göre Jasmine (ki şu durumda adaşım oluyor) sosyetik bir kadındır. Jasmine'nin kocası yeni ölmüştür ama bu ölüm pek de öyle sessiz sedasız bir ölüm olmamıştır. Zira kendisi süper zengin bir iş adamıyken 10 numara dolandırıcı olduğu ortaya çıkmış ve hapse girince de intihar ederek ölmüştür. Bu durumda devlet, ailenin tüm mal varlığına el koymuş ve zavallı Jasmine bir anda tığ teber ortada kalmıştır. Kulağındaki küpesini bile maliyeye kaptıran Jasmine bir süreliğine gariban kız kardeşinin yanına taşınır. Ancak en tepeden en dibe vuran Jasmine'in bu sefaletten kurtulmaktan başka çaresi yoktur.

Künye
Filmde Jasmine'i Cate Blanchett oynuyor. Jasmine'in kocası olacak dolandırıcı herifi de Alec Boldwin canlandırıyor. Filmin senaristi ve yönetmeni de yılların sanatçısı Woody Allen.

Yorum
Başta da söylediğim gibi film tam bir "ütü" filmi. Çok ağır bir senaryosu yok. Görsel efektleri yok. Göz alıcı dekorları yok. O yüzden sadece kulağınızla bile izleyebileceğiniz bir film. 
Psikolojik analizleri ve gidip gelen ruh hallerini anlatan filmleri seviyorsanız (Can Dostum gibi, Aşk gibi) mutlaka izleyin. Çünkü o konuda epeyce doyurucu. 
Bunun yanında Flash back'lerle ve flash forward'larla zenginleştirilmiş hoş bir film.  
İzlemezseniz çok bir şey kaçırmazsınız ama izlerseniz beğenebilirsiniz. Siz bilirsiniz.

Hayata İyi Seyirler...

27 Temmuz 2014 Pazar

"Genç Çıraklar" Google Kampüsünde Geçen Bir Stajyerlik Hikayesi...

Oruçların son akşamı beni güldüren ve çok eğlendiren bir film...

Özet 
2013 yapımı "Genç Çıraklar" (The Internship) adlı film komedi türünde. Hikayeye göre Billy ve Nick bir saat firmasında çalışan 40 yaşlarında iki satış elemanıdırlar. Bu ikilinin dostlukları ve satış başarıları onları yıllardır bu firmada çalışmalarına yetmiştir. Ancak ikilimiz bir satış işiyle uğraşırken kötü bir sürprizle karşıya kalırlar zira saat firması kapanmak üzeredir. Bir anda işsiz kalan ikili çareyi orada burada ararken bir anda bir kariyer fırsatı yakalarlar: "Google'da Stajyerlik". Yeni nesil kariyerlerden bütünüyle habersiz ve neredeyse tamamen niteliksiz olan bu ikili; Google Kampüsünde neyle mi karşılaşacaklar? İşte işin sürprizleri de burada...

Künye
Filmde Billy'yi Vince Vaughn oynarken Nick'i Owen Wilson canlandırıyor. Şahsen ben Owen Wilson'ı Şangay Kovboyları'ndan beri çok severim. Birlikte oynadığı aktörlerle çok iyi partnerlik yaptığını düşünüyorum ki bu film de onu ispatlıyor. Bu arada filmin senaristlerinden biri Vince Vaughn'ın kendisi.

Yorum
Film çok eğlenceli. Çok esprili değil, hatta bazı espriler komik bile değil. Sonu çok öngörülür bir film. Hatta süreci bile. Senaryo da çok basit. Ama yine de çok eğlenceli bir film. Tabi ki bu durumun yegane kaynağı filmde dekor olarak ultra zekice tasarlanmış Google Kampüsü. Yani bizim her gün görmeye alıştığımız o çok sade beyaz ekranın ve o ekranı süsleyen renkli Google yazısının taaaaaa nerelere uzandığını görmek çok hoş. Sizin de hoşunuza gideceğine eminim.

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Bu arada hiç tanışmasak da bu yazıyı ve diğerlerini yayımlama imkanı sağlayan Google Blogger ekibine çok teşekkürler...

"Büyük Kumar" Tatilde Aksiyon Arayanlara...

Justin Timberlake çok şeker bir adam. Müzik yaptığında devleşiyor. Ama her nedense film yaptığında dipleri görüyor. "Zamana Karşı" (In Time) adlı muhteşem filmde bile parlayamamış olması büyük talihsizlik - ki bunu daha önce söylemiştim, bence büyük oranda pazarlama hatası. İşte size beyefendinin güme gitmiş bir filmi daha.

Özet
2013 yapımı "Runner Runner" (Büyük Kumar) adlı film bir suç filmi. Hikayeye göre Richie tıpkı babası gibi usta bir pokercidir. Aynı zamanda bir üniversite öğrencisidir. Ancak Richie için üniversitede işler pek yolunda gitmez ve Richie üniversite harcını ödeyemezse üniversiteden atılma riskiyle karşı karşıya kalır. Bu sebeple son birikimiyle poker oynamaya karar verir. Hemen internete girer, sanal bir masaya oturur, parasının hepsini riske eder ve 5 dakika içinde tamamını kaybeder. Ancak bu kayıp ona hiç normal görünmemektedir zira Richie dolandırıldığını fark etmiştir. O paraya her şeyden çok ihtiyacı olan Richie, bu olayı çözmek zorundadır.

Künye
Filmde Richie'yi Justin oynuyor. Justin'i severim ama üniversite öğrencisi için biraz yaşlı kaldığını kabul etmek zorundayız. İnternet sitesinin sahibini ise Ben Affleck oynuyor. Dümdüz ve bu yüzden de zor bir karakter diye tanımlanabilecek türden bir rol.

Yorum
Aslında film, kumar filmi gibi görünen bir mafya filmi. Karmakarışık ilişkilerin ve kandırılmış insanların filmi. İmdb puanları düşük, ama bence oradaki reytinginden bir tık daha fazlasını hak edecek bir film. Sadece biraz Hollywood zırvalıkları var, o kadar.

Filmsiz kalırsanız (benim gibi) izleyebilirsiniz. Ama ille de kumar filmi diyorsanız playliste eklemenizde bir sakınca yok.

Hayata İyi Seyirler...

15 Temmuz 2014 Salı

"Büyük Budapeşte Oteli" Komik Bir Komedi...

Bu film de her gün yazmak istediğim ama hep ertelediğim bir film.

Özet
2014 yapımı "Büyük Budapeşte Oteli" (Grand Budapest Hotel) adlı film komedi türünde. Hikayeye göre Büyük Budapeşte Otelinin sahibi Bay Mustafa, 60-70 yaşlarında ilginç bir adamdır. Koskoca otelin sahibi olmasına rağmen otelin müştemilatındaki eski püskü bir odada kalmaktadır. Bu durum otelin müşterilerinden birinin dikkatini çeker. Genç müşteri bunun sebeplerini merak ederken Bay Mustafa müşterisinin merakını gidermek üzere onunla bir akşam yemek yemeyi kabul eder ve işin aslını anlatmaya başlar. 

Künye
Filmde Bay Mustafa'nın uzuuun uzun anlatacağı Gustave adlı karakteri Ralph Fiennes oynuyor. Onu dinleyen genç yazarı ise Jude Law canlandırıyor.

Yorum
Filmin bir öykü uyarlaması olduğunu belirtmek lazım. Senaryosu ilginç. Ama yönetmenliği daha ilginç. Filmdeki her şey çok hızlı gelişiyor ve buna rağmen çok sevimli duruyor. 
Bunu yanında saygıya dayalı o arkadaşlık hikayesi o kadar iyi işlenmiş ki eğer patron yada işçiyseniz filmin size katacağı çok şey bulabilirsiniz. 
Ben filmi beğendim. Umarım siz de beğenirsiniz. 

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Filmde istemediğiniz kadar ünlüye rastlıyorsunuz. Hollywood'un en şeker ünlüleri filmin senaryosuna yedirilmiş çok tatlı bir sahne olmuş. 

"Non-Stop" Uçak Aksiyonu Sevenlere...

Liam Neeson denen muhteşem adam hala şaşırtmaya devam ediyor. Her yıl birbirinden güzel türlü türlü aksiyonlarda başrol oynuyor ve hepsinde de çok iyi ticari başarı elde ediyor. İşte size o filmlerden biri daha.

Özet
2014 yapımı "Non-Stop" gerilim ve aksiyon türünde. Hikayeye göre Bill Marks, hava güvenlikçisidir. Görevi sadece her gün sıradan bir yolcu gibi uçmak ve bir mesele olursa müdahale etmektir. Bill Marks için o gün yine sıradan bir gün olarak başlar. Bir iki lüzumsuz aksilik sonrası uçuş başlar. Ancak kısa süre sonra Marks'ın cep telefonuna bilinmeyen bir numaradan sms'ler gelmeye başlar. Mesajdaki şahıs derhal 150 milyon istediğini; istediği olmazsa 20 dakika içinde uçaktan birinin öleceğini söylemektedir. Ve işte kedi fare oyunu böyle başlar...

Künye
Filmdeki hava güvenlikçisini Liam Neeson'ın olduğunu tahmin etmişsinizdir. Kendisine yardımcı olan bayan oyuncu ise Julianne Moore.

Yorum
Gerilim ve aksiyon seviyorsanız kaçırmayın tabi. Bunun yanında yeni çıkmaya başladığınız kız arkadaşınızla, geri kafalı ve sıkıcı olduğunuzu düşünen 16 yaşındaki çocuğunuzla, ve hatta sınıfta öğrencilerinizle bile güvenle izleyebileceğiniz heyecanlı bir film. Hoşça vakit geçirtir, sonra da unutur gidersiniz. Kısacası bu film size bir şey katmaz, ama sizi sosyalleştirebilir.

Hayata İyi Seyirler...

"Bi Küçük Eylül Meselesi" Bir Türk Filmi...

Bir Engin Akyürek hayranı olmama rağmen sinemada izleme fırsatı bulamadığım bir filmdi. Belki de pek üstüne düşmediğimdendir; bilemiyorum. Ama portalda rastlayınca kaçırmadım. Hadi başlayalım...

Özet
2014 yapımı "Bi Küçük Eylül Meselesi" romantik dram türünde. Hikayeye göre Eylül, İstanbul'un içini yemiş dışında gezen genç bir kızdır. Neşelidir, havalıdır ve çok güzeldir. Hayatta her şey onun istediği gibi gitmektedir. Özellikle de o gün kendini daha bir muhteşem hissetmektedir. Ama işte o gün Eylül'ün başına beklenmedik bir trafik kazası gelir ve genç kız gözünü hastanede açar. Kızımız sağ kalmayı başarır ama bir şeyler yolunda değildir. Eylül, son bir ayı hatırlamamaktadır. O son bir ayı hatırlamak içinse elinden gelen her şeyi yapacaktır.

Künye
Filmde Eylül'ü Farah Zeynep Abdullah oynuyor. Kendisine eşlik eden jön ise Engin Akyürek. İkisi de rollerinin hakkını vermişler. Filmin senaristi ve yönetmeni Kerem Deren ise "Ezel" dizisinin 46 bölümünü yazmış bir isimmiş, bu vesileyle bunu da öğrenmiş oldum.

Yorum
Sona doğru karmaşıklaşsa da hoş bir film. Bozcaada'nın eşsiz otantik havası sayesinde epeyce de şirinleşmiş. Hollywood'da çokça işlenmiş konu olduğu için ben pek etkilenmedim senaryodan ama belki sizi etkiler, bilemeyeceğim. Ama kaliteli yerli film arıyorsanız, mutlaka izleyin derim.

Hayata İyi Seyirler...

12 Temmuz 2014 Cumartesi

"Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti" Bugünkü Orucu Maymunlara Tutturun:)))

Yine bir Ramazan ayı ve ben yine bir orucun üç saatini sinemaya tutturdum. Hem de 2014'ün en iyi filmi dedikleri filme. Hangisi mi? Bakalım...

Özet
2014 yapımı "Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti" (The Dawn of the Planets of Apes) tabi ki. Birinci filmde Ceaser adlı deney maymununun ve onun türünün nasıl insansı zekaya ve becerilere kavuştuklarını izlemiştik. İzleyenler zaten bilirler.
Bu filmde ise hikaye şöyle başlar: Maymunlar, ormanların derinliklerinde kendilerine güvenli bir hayat kurmuşlardır. İnsanlar ise maymunlardan bulaşan bir grip türü sebebiyle soyu tükenme aşamasına gelmişlerdir. Hayatta kalabilen çok az kişi de karantina alanlarına toplanmış ve o dar alanlarda yaşam savaşı vermekle meşguldür. Hele son iki yılda maymunların karşısına hiç bir insan çıkmamıştır. Ta ki Malcolm adlı mühendis ve ekibi enerji kaynağı bir baraja ulaşmaya çalışırken yol üstünde maymunlarla karşı karşıya gelinceye kadar...

Künye
Andy Cerkis ve Ceaser
Öncelikle bilmeyenler için söyleyelim: Bu filmde de ilk filmde olduğu gibi Ceaser'ı Andy Cerkis oynuyor. Yani Yüzüklerin Efendisi'nin Gollum'unu oynayan adam. Zavallı adama artık hep bu tür roller geliyormuş; eline yapışmış yani:) Bu filmde James Franco'yu görmüyoruz. Onun oynadığı o karakterin akıbetini de tam öğrenemiyoruz. Ancak varsayımlarda bulunabilmemiz için ipuçları verilmiş. Ama onun yerine Jason Clarke ve Gary Oldman'ı doya doya izleyebilirsiniz. 

Yorum
Yılın en iyi filmi dediler gittik. Ama yok. Biraz abartmışlar. Görsel efektlere asla lafım yok. Aşmışlar. Tarifi yok, anlatamam. O kadar güzel ki sanki gerçek gibi. İlk defa bir 3D filmden çıkınca başım ağrımadı. O kadar gerçekçi. Diğer taraftan filmin sonu da, ortaları da fazlasıyla öngörülür vaziyette. Yani altı kişilik senaryo ekibi, (üstelik içlerinde sıra dışı filmlerden tanıdığımız isimlerin de olmasına rağmen) nasıl olmuş da bu kadar olağan bir iş çıkartmışlar, hayret. 

Ama izleyin. Hem de sinemada izleyin. Görsel doyumun tadına varın. Ha eğer sinemayı kaçırırsanız da izlemenize gerek yok. Zira bir numarası kalmamış oluyor.

Hayata İyi Seyirler...

8 Temmuz 2014 Salı

"Saksı Olmanın Faydaları" Yetişkinlere Yönelik Gençlik Filmi...

Yaz tatilinin bana her gün yeni bir hediye edeceğinin hayallerini kurmuştum kış boyunca. Nereden bilirdim böyle olacağını. Çocukların kurslarıydı, dersleriydi, antremanlarıydı, Ramazan'dı, oruçtu derken tatilin yarısı geçti bile. Ben kışın bu kadar yoğun değildim arkadaş. Çok yoruluyordum ama bu kadar yoğun değildim. Hangisi daha iyi bilemedim vallahi. Tatil bitsin, okullar açılsın diyesim var:)))

Bu kadar dert döktükten sonra gelelim asıl meseleye. Sizin için çok güzel filmler keşfettim. Hadi onların ilkiyle başlayayım.

Özet
2012 yapımı "Saksı Olmanın Faydaları" (The Perks of Being A Wallflower) adlı film -benim tabirimle- romantik trajikomik türde. Hikayeye göre Charlie son derece inek ve içe kapanık bir çocuktur. Üstelik en iyi arkadaşı da intihar etmiş ve ölmüştür. Bu yüzden Charlie tam da ergenlik çağında iyice yapayalnız kalmış ve iyice içine kapanmıştır. Yine de zaman geçtikçe Charlie kendini toparlamış ve liseye daha iyi bir psikolojiyle başlamıştır. Yaşıtlarından çok daha zeki, olgun ve bilgili olan Charlie için lisenin ilk günleri tıpkı orta okuldaki gibi kabus kıvamında geçmektedir. Ta ki son sınıf öğrencilerinden Patrick ve Sam ile tanışıncaya kadar...

Künye
Filmde benim tanıdığım tek ünlü Emma Watson. Kendisinin kesinlikle çok hoş bir kız olduğunu düşünüyorum. Üstelik gittikçe daha çok güzelleşiyor. Daha ne kadar güzelleşir bilmiyorum:)) Film bir roman uyarlaması. Üstelik romanın yazarı da, senaristi de, yönetmeni de aynı kişi: Stephen Chbosky.

Yorum
Film bizim gelenek göreneklerimizden çooook çok uzak olsa da çok iyi işlenmiş bir film. Karakterlerin duygularını içinizde hissetmemenizin imkanı yok, o kadar şeffaf işlenmiş. + 18 gibi durmasa da aslında bence +18. İzleyin, izlemeye çalışın derim.

Hayata İyi Seyirler...