18 Haziran 2017 Pazar

"Arabalar 3" Çıktı Nihayet...

Çıkacak mı, çıktı mı, çıkıyor mu derken nihayet çıktı Arabalar 3... Lafı fazla uzatmadan filmin konusuna geçeceğim. (Lafı en son uzatacağım da...)

cars 3 ile ilgili görsel sonucuÖZET
2017 yapımı "Arabalar 3" yine animasyon türünde. Hikayeye göre McQueen ileri yaşına rağmen hala şampiyon bir yarışçıdır. Taaaa ki o güne kadar... O gün yine bir yarış esnasında her şey yolundayken ve McQueen tam şampiyon olacakken hiç beklenmedik bir anda arkadan gelen son teknoloji, havalı ve genç araba Jackson Storm McQueen'i sollayıp geçer ve birinci olur. McQueen şoke olur. Sonraki yarışlarda bu genç yarışçıyı geçmek için ne kadar çabalasa işe yaramaz. Bir gün bir yarışta çok hırs yapar. Kendini hala genç zanneden orta yaşlı yarışçı kontrolsüzce hızlanır ve o anda tıpkı Muhteşem Hudson Hornet gibi korkunç bir kaza yapar ve fena halde dağılır. McQueen'in kendine gelmesi aylar alır. Ama sonunda bir karar vermek zorunda kalır. Ya Hornet gibi dışlanacak ve Radyatör kasabasına çekilecek; ya da yeni teknolojilere adapte olacak ve kaldığı yerden devam edecektir. 

KÜNYE
Boş verin künyeyi bu seferlik. 

YORUM
Gelelim filmin kendisine. Animasyon filmler ağızlarıyla kuş tutsa da 7.5/10 reytingi geçemiyor. Ama film eğer sıra dışı bir filmse gişede hasılat rekorları kırıyor. (Zaten bu yüzden tüm şirketler canla başla animasyon çekiyorlar ya) Bu film de öyle. Imdb puanı 7.4 gibi bir şey.

Ama eminim yaz tatili boyunca tüm dünyada on milyonlarca erkek çocuk ve ailesi bu filmi sinemalarda bilet alarak izleyecek. Daha da önemlisi çılgınca oyuncak satılacak. Figürler, etiketler, çantalar, ayakkabılar, çoraplar her şey ama her şey McQueenli olacak. 3-8 yaş arası tüm çocuklar Mcqueen'in insan formatında dolanacak. Diyeceğimi sandınız değil mi?

Hayır bilemediniz! Bu sefer işler başka. Bu defa öyle olmayacak. Biz de geçmiştik ilk iki filmde aynı yoldan. İki oğlum var ve aynı tarif ettiğim gibiydik. Sinemalarda yer bulamıyorduk. Oyuncakların her figürünü siparişle getirtiyorduk. 

Ama bu filmi beğenmediler işte. Sinema salonundan çıkar çıkmaz unuttular. Zaten salon da bomboştu. Sadece üç aile vardı. Yani 6 yetişkin, 5 çocuk izledi filmi. Daha da doğrusu o beş çocuktan sadece üçü izledi filmi. 

Neden biliyor musunuz? Çünkü o yaş grubu büyüdü. Mesela benim 2008'li olan büyük oğlum. Arabalar'ı (2006 çıkışlıdır) ilk izlediğinde büyülenmişti. Her şeyimiz McQueen'liydi. Ama sonra her şeyimiz Örümcek Adam'lı olmaya başladı. Ve şimdi de her şeyimiz Messi'li. Yani o yaş grubu büyüdü. Artık Mcqueen'e bakmazlar. 

Peki 2010 sonrası doğanlar? Onlara figür mü yok? Angry Birds, Minionlar, Şirinler, Örümcek Adamlar... Kapış kapış gidiyor.

Sizin anlayacağınız; Arabalar 3 gecikti. Geç kaldı. Araya bir sürü şey girdi. 

İşte bu yüzden hiç kusura bakmasınlar ama yapımcılar hedefledikleri hasılatlara ulaşamayacaklar. 

Ha peki filmi izleyelim mi? İzleyin tabi. Ama evde. Televizyonlar gösterince.Sinemaya gitmeye gerek yok. Oyuncak mı? Koca filmde alınmaya değer bir tane oyuncak vardı elbet. E onu da filmi izleyince anlayacaksınız zaten.

Hayata İyi Seyirler...

"Snowden" Telefonlarımız Dinleniyor mu, Hesaplarımız Güvenli mi???

Hani hep sorgulanır ya kurallar sadece fakirlere işliyor diye? Fakir kapı dinler, adı fesatçı olur; zengin kapı dinler, adı magazinci olur. Ya bu kapı dinleme işini devlet yaparsa o ne olur? O, istihbarat olur. Ha eğer bu dinlemeler yasa dışıysa, işte o zaman usulsüz dinleme olur. Yersen...

2000'li yılların başlarında başlayan bir kariyer öyküsüne bakacağız şimdi. Bakalım yukarıdaki meseleye nasıl yaklaşmış.

ÖZET
2016 yapımı “Snowden” adlı film gerçek hikayeden uyarlanan bir kitaptan uyarlanmış. Hikayeye göre Snowden adlı genç fiziksel olarak zayıf olduğu için orduda yer alamamıştır. İçe dönük kişiliği sebebiyle kız arkadaşını bile çöpçatan sitelerinden bulabilmiştir. Ama Snowden'ın diğer herkese fark atan bir özelliği vardır. O bir bilgisayar dehasıdır. Bu yönüyle CIA'ın bilişim alanındaki seçmelerine başvurmuş ve rakiplerini kolaylıkla elemeyi başarmıştır. Snowden, dehası sayesinde hızla yükselmeyi başarmış ve erişimi yüksek ağların başına getirilmiştir. Ancak orada devletin kirli bir yüzüyle karşılaşmıştır. Devlet, kendi halkını usulsüz dinlemeler yapmak yoluyla fişlemekte ve işine gelmeyenlerin ipini çekmektedir. Snowden, bu işi etik bulmamakla birlikte harekete geçmek için fırsat kollamaktadır.

KÜNYE
Gerçek Snowden
Filmde Snowden'ı Joseph Gordon-Lewitt oynuyor. Beyefendiye Shailene Woodley da eşlik ediyorlar. Filmin yönetmeni ise büyük üstat Oliver Stone.

YORUM
Filmi 128 dakika sürüyor. Daha filmin başında dedik ki “Allah aşkına 128 dakika ne bulunur da ne anlatılır?” Sonra anladık ki ancak yetti.

Filmde bir kare bile aksiyon sahnesi yok. Savaş, gerilim, korku ve işkence sahneleri de yok. Ama film boyunca o kadar ürpermişim ki korkudan facebook hesabıma giremedim. Paranoyak oldum. “Kim n'apsın benim gerzek hesabımı?” diyecek yüzüm kalmadı.

Yerin kulağı vardır diyen büyüklerimiz boşuna dememişler bu sözü. Hem de taaaa kaç yüzyıl öncesinden.

Mutlaka izleyin. Ne demek istediğimi o zaman anlayacaksınız.

Hayata İyi Seyirler...


P.S. Filmin sonunda gerçek kişilerin görüntüleri gösteriliyor. Gerçek esas kız o kadar güzel bir kadın ki genç ve ünlü aktris Shailene Woodley o hanımefendinin koltuğunu dolduramamış :))))  

5 Haziran 2017 Pazartesi

"La La Land" Oscar'lı Müzikal Film...

Batılılar müzikalleri çok sever. Bu sevginin geçmişe dönük temellerinin olduğunu bilmekte fayda var. Yıllar boyu tiyatro oyunlarının ve oratoryoların şimdiki sinemalara karşılık geldiği düşünülürse ne kadar güçlü olduğunu siz düşünün.

Küçük bir parantez içi bilgi verelim hemen. Batı edebiyatında -özellikle İngiliz edebiyatında- oyunlar ve tiyatrolar son derece önemlidir. Shakespeare dersem ne söylemek istediğimi anlarsınız herhalde. Tren vagonlarında oynanan eserler hem edebiyatın muazzam derecede atağa kalkmasını sağlamış; hem de yüz binlerce kişiye ekmek kapısı açmıştır.
En dramatik oyunlar ünlü bestekarlarca bestelenmiş ve sahneye çıkarılan yüzlerce korist tarafından seslendirilerek çok sesli korolara ve operalara kapı açmıştır.
Gel zaman git zaman tiyatrolar ve oratoryolar birleşmiş ve ahenkli bir tür ortaya çıkmıştır: Müzikaller...

Müzikallerin geçmişi bu derece güçlü olduğundan olsa gerek; beyaz perde ve beyaz cam bile müzikallerin kökünü kurutamamıştır. Müzikal biçiminde çekilen filmler sinemalarda gişe rekorları kırmış ve çuvallar dolusu Oscar heykellerini kucaklamayı başarmıştır. Moulin Rouge gibi... Les Miserables gibi... Singing In the Rain gibi... Grease gibi... Chicago gibi... Phantom of the Opera gibi...

İşte o kült filmlere bir tane daha eklendi. Hemen filmi inceleyelim efendim...

ÖZET
2016 yapımı “Aşıklar Şehri” (La La Land) romantik dram türünde. Hikayeye göre Mia Warner Bros stüdyolarında bir cafede çalışan genç bir kızdır. Mia'nın en büyük hayali her gün cafeye gelen ünlüler gibi ünlü olmaktır. Mia bu hayalini gerçekleştirmek için tüm oyuncu seçmelerine katılır ama beş sene boyunca hiç birine seçilemez. Bir gün -yine seçmelerde çuvalladığı bir gün- arkadaşlarıyla birlikte kafa dağıtmaya gider. İşte gün tıpkı kendisi gibi hayal kırıklıkları yaşayan Sebastian'la tanışır. Sebastian yetenekli bir Jazz piyanistidir. Ne var ki Jazz müzik ölmektedir ve Sebastian bunu bir türlü kabullenememektedir. Acaba Mia ve Sebastian kariyerleri için birbirlerine yardımcı olabilecekler midir???

KÜNYE
Filmde pek çok ünlü isim var. Ama en önemli iki isim elbette Mia rolündeki Emma Watson ve Sebastian rolündeki Ryan Gosling. Filmin senaristi ve yönetmeni Whiplash filminden de tanıdığımız Damien Shazelle. Whiplash'i izlediyseniz ortak ögeleri kolaylıkla bulabilirsiniz. 

YORUM
Ben müzikal tarz sevmem. Jazz da sevmem. Aşırı romantizm de sevmem. O yüzden bu film bana pek keyif vermedi. 

Ama bu tür şeyleri sevenler için bir kaç yorum yapabilirim. Filmin atmosferi muhteşem. En klasik Hollywood filmleriyle aynı yerlerde çekilmiş olan film nostaljiyi modern dünyada taşıyan şahane bir yapıya sahip. Sanki Rita Hayworth'ın eline cep telefonu verip Humphrey Bogart'la randevuya göndermişsin gibi bir havası var. 

Müzikal sahnelerin büyüsü de sizi alır götürür. 

Filmin sürprizli sonu ayrıca taktire şayan. 

Erkeklerin pek beğeneceği bir film değil ama kadınların bayılacağı bir film. 

E benden bu kadar. İsterseniz izleyin. Gerisine siz karar verin. 

Hayata İyi Seyirler...

25 Mayıs 2017 Perşembe

"Yolcular" Mutlaka İzlenmesi Gereken Bir Bilim Kurgu...

Sinemalarda fragmanını izlediğim bir film vardı: "Passengers" Fragman konuyu zaten veriyordu. E karakterleri de gösteriyordu. Filmin sonu da belli gibiydi. "Bu ne Yaw? Hayatta izlenmez!" dedim kestim attım. Sinemalarda üç hafta kadar gösterimde kalan filme zerre kadar gitme isteği duymadım.
Geçenlerde film portalında yine aynı filmi görünce "aman iyi hadi izleyeyim bari" dedim ve izledim.

Keşke sinemada izleseymişim. Çok pişmanıııııımm :)))

ÖZET
2016 yapımı "Yolcular" (Passengers) adlı film bilim kurgu türünde. Hikayeye göre 5000 kişilik bir gezegen gemi, dünyadan ayrılıp başka bir evrene doğru yola çıkar. 100 yıllar sürecek bu yolculukta mürettebat da dahil herkes kapsüller içinde derin uykuya daldırılmıştır. plana göre menzile 4 ay kala herkes uyanacaktır. Gemi bu süre boyunca seyahatine tatlı tatlı devam edecektir. Ancak evdeki hesap çarşıya uymaz ve meteor yağmuruna tutulan gezegen gemide elektrik hasarı oluşur. hasara bağlı olarak kapsüllerden biri bozulur ve haydeeeeee!!!... Jim Preston adlı genç adam menzile 200 yıl kala uyanır. Koskoca gemide uyanan tek kişi Jim'dir ve kapsüle girip tekrar derin uyumak için büyük çaba sarf eder ama olmaz olmaz yine olmaz. Artık Jim -çaresiz- hayatta kalmanın ve kendini oyalamanın bir yolunu bulmak zorundadır.  

KÜNYE
Filmde Jim Preston'ı Chris Pratt oynuyor. Kendisine Jennifer Lawrence, Michael Sheen, Lawrence Fishbourne ve Andy Garcia eşlik ediyorlar.

Filmin senaristi güçlü bir yazar: Jon Spaihts. Beyefendiyi Promethius'un ve Dr Strange'in yazarı olarak da tanıyoruz. Kaldı ki daha önce bu iki filmi izlediyseniz üç film arasındaki benzerlikleri yakalayabilirsiniz. 

YORUM
Ben filmi beğendim. Fikir güzel. Filmin fragmanında eleştirdiğim kısımların cevapları filmde tatmin edici düzeyde verilmiş. 

Diğer tarafta film boyunca sorduğum bazı soruların cevapları filmde yoktur. Mantık hatası oluşturmuyordu belki ama filmin havada kalmasına sebep oldu.

Ha eğer bilim kurgu seviyorsanız mutlaka izlemeniz gereken bir film. Kesinlikle pişman olmazsınız.

Hayata İyi Seyirler...

"Çin Seddi" Çin Seddi ve Çin Hikayeleri Hariç Ne Ararsan Var...

Çin Seddi bilmem kaç yıldır orada dururdu; kimsenin aklına gelmezdi o büyük yapıtla ilgili bir film yapmak. Nihayet birilerinin aklına gelmiş ama onlar da yapa yapa bu filmi yapabilmişler. Hay ben...

ÖZET
2016 yapımı "Çin Seddi" (The Great Wall of China) adlı film. Fantastik türde. Hikayeye göre Avrupalı bir grup tacir Çin'de üretilen ve çok para eden 'siyah toz'un ününü duymuşlar ve Çin'in derinliklerine doğru yola koyulmuşlardır. Ancak bu yolculuk hiç de düşündükleri kadar kolay olmamıştır. Coğrafi şartlar, sert iklim ve yol üstündeki vahşi kabileler Avrupalı kafileyi epeyce hırpalamıştır. Kafileden geriye sadece William ve Tovar kalmıştır. Onlar Çin Seddi'ne kadar ulaşmayı başarmışlardır ancak karşılarına hiç beklenmedik bir düşman çıkmıştır. Yeşil kanlı, sivri dişli, ejderhamsı ya da dinozorumsu vahşi bir yaratık. İki usta savaşçı bu yaratığı öldürmeyi ve sağ kalmayı başarmıştır. Ancak Çin'in bu yaratıklarla başının fena halde dertte olduğunu ve patlayan siyah tozun neden bu kadar önemli olduğunu anlamaları uzun sürmeyecektir. 

KÜNYE
Filmde Willam'ı Mat Damon oynuyor. Beyefendi aynı zamanda filmin yüzü. 

YORUM
Filmin görsel ihtişamı sahiden görsel ihtişam. O renklerin kullanılışı, o slow motion savaş sahneleri, vay anam vay... 

Gel gelelim Çin Seddi denen film Çin Seddini anlatmıyor. Çinlilerin hikayesi denen film Çinlilerin hikayesini anlatmıyor. Filmin starı Matt Damon olduğu için ister istemez odak noktası değişiyor. Mihenk taşları doğru yerde değil sizin anlayacağınız.

İzleyelim mi derseniz? Vallahi maalesef tavsiye edemeyeceğim. O güzelim dekorlara, o güzelim kostümlere yazık olmuş. Yönetmen iyi de senaryo kötü öyle diyeyim. O yüzden varın gidin başka film seyredin. 

Hayata İyi Seyirler...

"Hesaplaşma" Otistik Muhasebecinin Sıra dışı Hikayesi...

Bir öğretmen olarak geçen sene katıldığım seminerlerin birinde hocamız bir istatistikten bahsetti. "Artık özel eğitim merkezine gelen çocukları 10'da 8'i otistik" dedi. Ve biz -bütün salon- ürperdik. 

Otizm kavramıyla tanışmamız epey eskilere dayanıyor gerçi. Taaaa "Yağmur Adam" dönemlerine kadar uzanıyor diyebiliriz. Şimdi ise her yer yağmur adamlarla dolu. Haliyle bu tür insanların hikayelerini anlatan filmler de sayıca artacaktır. 

İşte yine bir otistiğin hikayesi geliyor.

ÖZET
2016 yapımı "Hesaplaşma" (The Accountant) adlı film aslında bir suç filmi ama sığ gözlerle bakınca drammış gibi görünüyor. Hikayeye göre Christian, asker babadan olma ve ev hanımı anneden doğma otistik bir çocuktur. Christian 10 yaşlarına geldiğinde hastalığı iyice artar ve annesi bu duruma daha fazla dayanamayıp çocuklarını da kocasını da kaderlerine terk eder. Otistik çocuk bu duruma aşırı verse de olan olmuştur. Asker baba, çocuklarını kaderlerine terk edecek bir baba değildir. Çocuklarının, özellikle de Christian'ın eğitimiyle birebir ilgilenir. Aradan yıllar geçer Christian büyür ve başarılı bir muhasebeci olur. Ancak Christian sıra dışı otistik becerileri sayesinde vergi sisteminin açıklarını bulur ve müşterileri için evrakta sahtecilik konusunda saman altı bir imparatorluk kurar. Tabi bu işler zamanla başına epeyce bela açacaktır...

KÜNYE
Filmde otistik muhasebeciyi Ben Affleck oynuyor. Başrol fena halde güçlü olduğu için; hatta o kadar ki film artık biyografi filmi olduğu için diğer oyunculara değinmeye pek gerek yok. 

YORUM
Film çok güzel. Ben çok beğendim. Annesinin terk ettiği, asker babasının eğittiği, otistik bir muhasebeciden bir suç makinesi nasıl olur deseniz ancak böyle olurdu derim. 

Mutlaka izleyin derim. Hele ailenizde böyle özel çocuklar varsa mutlaka izleyin. Ne yapmanız ve ne yapmamanız gerektiği konusunda size bir kaç fikir verebilir. 

Hayata İyi Seyirler...

"Halk Düşmanları" Çetrefilli Gangster Filmi Sevenlere...

Bir filmde birden fazla star oyuncu oynuyorsa ister istemez o film izleniyor. İzleyicisi çok oluyor olmasına da her zaman iyi bir film olduğu anlamına gelmiyor tabi. İşte öyle bir film var şimdi sırada. Yıldız oyuncusu bol; yıldızı düşük bir film...

ÖZET
2009 yapımı "Public Enemies" (Halk Düşmanları) adlı film bir polisiye ve suç ve dram ve kovalamaca filmi. Hikayeye göre 1930'lar Amerika'sında gangsterlerin yıldızı iyice parlamıştır. John Dillinger, Bebek Yüzlü Nelson ve Tatlı Çocuk Floyd üçlüsü Amerika'yı kasıp kavurmaktadır. En güvenli Amerikan bankaları bile soyguna uğramaktan kurtulamamaktadır. Bu azılı ve eli kanlı gangsterleri yakalamak da neredeyse imkansız gibidir. Zira polis merkezindeki ajanlar o kadar çaylak ve man kafadır ki tecrübeli gangsterler onları kolaylıkla atlatabilmektedirler. Ama Amerikan Polis Teşkilatı FBI, bu eli kanlı katillerden kurtulmaya and içer ve meseleyi halletmek için özel bir ekip kurar. Bakalım söz konusu masa, bu zorlu işi kotarabilecek midir???

KÜNYE
Filmde eli kanlı gangsterlerin başını Johnny Depp oynuyor. Polis merkezindeki dişli polis ekibinin başında ise Christian Bale görülüyor. Bunun yanında Jason Clarke, Gioanni Ribisi, Stephen Dorff ve Marion Cotillard gibi ünlüler de yer alıyor. Filmin gerçek hikayeden alındığını da unutmamakta fayda var. 

YORUM
Ben bu tür gangster filmlerini pek sevmiyorum. Takip etmekte zorlanıyorum. İsimleri karıştırıyorum. Kostüm, lakaplar, saç ve bıyıklar yüzünden adamların hepsini birbirine karıştırıyorum. Polis teşkilatındaki ahmakların ve hainlerin kim olduğunu bir türlü kavrayamadığım için kafam karman çorman oluyor.

Ama öyle zannediyorum ki bu tür filmleri çok seven bir izleyici kitlesi var ve 2 senede bir bu tür filmler çekiliyor. Eğer siz bu tür filmlerini seviyorsanız mutlaka izleyin. Çünkü bol miktarda ünlü oyuncu var ve hepsi de karakterlerinin hakkını veriyor. 

Yok eğer gençseniz ve benim kafadaysanız; aman uzak durun!!!

Hayata İyi Seyirler... 

28 Nisan 2017 Cuma

"Sully" Şu Kimsenin Ölmediği Uçak Kazası...

Sıradan insanların büyük kahramanlıklar gösterdiği hikayeler çok dokunaklı oluyor. İşte o tür filmlere bir örnek...
ÖZET
2016 yapımı "Sully" adlı film dramatik bir olayın değerlendirmesini yapıyor. Hikayeye göre Chesley Sullenberger (Sully) adlı tecrübeli pilot, mürettebatıyla birlikte 155 kişilik bir uçağı New York'tan havalandırır. Ancak daha bir kaç dakika sonra uçak kuş sürüsüyle çarpışır ve kanatlardaki iki motor da ölür. Uçak, hava alanına dönemeyecek kadar bitik vaziyettedir. Tecrübeli Pilot Sully, yardımcı pilotuyla birlikte tez ve riskli bir karar alıp uçağı Hudson nehrine indirmeyi başarır. Bu sarsıcı ama başarılı iniş sayesinde 155 kişi de sağ kurtulur. Ama Sully ve yardımcı pilot şimdi 155 kişinin canını tehlikeye atmakla suçlanmaktadırlar. İki pilotun yargı süreci işte böyle başlamıştır.

KÜNYE
Filmde Sully'yi Tom Hanks ve yardımcı pilotu da Aaron Eckhart oynuyorlar. Filmin yönetmeni ise Clint Eastwood. Filmin bir kaç sene önce yaşanmış gerçek bir hikayeden uyarlandığını söylemeye gerek yok herhalde. AAA! Söyledim :)

YORUM
Hikaye gerçekten çok dokunaklı. Ne yaparsanız yapın; illa ki iş bilmez birine kendinizi anlatmak zorunda kalabilirsiniz. Burada da tecrübeli pilotun başına gelen odur...

Filmde bir kaç boş sahne var. Yolcuların uçağa binme sahneleri biraz gereksiz olmuş.

Bir sondan bir baştan anlatıldığı için takip etmesi zaman zaman zorlaşabiliyor. Ama basit bir hikaye olduğu için kolay anlaşılıyor. 

Filmin işlenişi çok hoş. Yolcuların yaşadıklarından ziyade. pilotların yaşadıklarına odaklanmak daha güzel olmuş. 

Ben beğendim. Mutlaka izleyin derim.

Hayata İyi Seyirler..

P.S. Hikayenin gerçek kahramanı Bay Sullenberger daha sonra Amerikan Parlamentosunda parlamenter olarak seçilmiştir. 

21 Nisan 2017 Cuma

"Jurassic World" Devamının Devamı...

Jurassic Park filmlerinin devamı yıllar sonra geldi. Çocukken çok sevmezdim dinozorların hikayelerini. Ergenlikte de sevmedim. Üniversite çağlarındayken Jurassic Park'lar yoktu. Şimdi belki severim canavarların hikayelerini diyerek izledim Jurassic World'u. Ama canavarlar hala aynı canavarlar. İnceleyelim efendim...

ÖZET

2016 yapımı “Jurassic World” bilim kurgu türünde. Serinin devam filminde eskiden dinozor hayvanat bahçesi olarak izlediğim bahçe artık büyümüş büyümüş büyümüş adam olmuştur. Dinozorlar uzman ellerde bakılmakta ve seçkin turistler son derece güvenli ortamlarda gezilere katılmaktadır. Üstelik dinozorlar sirk gösterisi türünde gösteriler bile yapmaktadırlar. Hatta ve hatta işler o kadar ilerlemiştir ki artık seyircileri daha fazla etkileyebilmek için çok daha büyük dinozorlar melezleştirilmiştir. Bu yeni melez dinozor türü, diğerlerinden çok daha büyük, çok daha zeki ve çok daha vahşidir. Dinozor parkı yöneticileri adeta orantısız bir canavar yaratmıştır. Bu korkunç dinozor kısa sürede muhteşem bir plan yaparak güvenlik duvarını aşmayı başarır. Korku dolu kovalamaca ve ölüm kalım savaşı işte böylece başlamış olur.

KÜNYE
Filmde bir kaç tanıdık isme rastlıyoruz. Chris Pratt gibi, Bryce Dallas Howard gibi. Filmin yönetmeni ise Colin Trevorrow. Beyefendiyi gelecek sene Star Wars 9'un yönetmeni olarak da izleyeceğiz. 

YORUM
Film tabi ki bir görsel şölen. Yıllar önce Jurassic Park'ı ilk izlediğimizde -ki o zamanlar dinozorların hareketleri bile titrek titrekti- büyülenmiştik. Aynı büyünün yarısı bile bu filmde yok tabi. Zaten çirkin çirkin yaratıklar... Seyir keyfi bile vermiyor. 

Senaryo da eh işte. Bir kaç güzel fikir dışında fazla bir şey yok.

Ama yeni film için sinyal vermeyi unutmamışlar tabi. Devamı gelecek yani.

Eğer kafanız götürecekse izleyin. Hem de 3D izleyin. Ya da bırakın izlemeyin. Nasıl olsa sonunu biliyorsunuz.

Hayata İyi Seyirler... 

"PATRON BEBEK" BU SENENİN İLK ANİMASYONU...

İki hafta önce izlediğim animasyon filmi iki hafta sonra yazabiliyorum. Artık izlemeyen kalmadı. Size hava atacak değilim. Sadece filmle ilgili yorum yazabilmek için yazıyorum. Başlayalım efendim...

ÖZET

2017 yapımı “Patron Bebek” (The Boss Baby) adlı film animasyon türünde. Hikayeye göre Tim, mutlu bir ailenin biricik oğludur. Tim'in anne ve babası tüm zamanlarını Tim'e vermektedirler. Henüz 7-8 yaşlarında olan Tim kendini adeta dünyanın en şanslı çocuğu gibi hissetmektedir. Ancak bir gün Tim'e bir erkek kardeş gelir ve resmen büyü bozulur. Tim'in anne ve babası tüm zamanlarını ve enerjilerini bebeğe vermeye başlarlar. Bu durum asla Tim'in kaldırabileceği bir durum değildir. Tim sürekli olarak bebekten rahatsız olduğunu -daha doğrusu bebekte bir anormal olduğunu- dile getirse de bir türlü ailesini inandıramaz. Ta ki bir gece bebeğin -ya bebek görünümlü iş adamının- gizlice yaptığı telefon konuşmasına şahit olana kadar...

KÜNYE
Filmde bol miktarda ünlü isim, karakterlere seslerini hediye etmiş. Ama saymaya gerek yok. Malum biz Türkçe Dublaj seyrediyoruz.

YORUM
Film eğlenceli bir animasyon. Çok patlak espri ögelerine de sahip. Ama yeterince komik değil. Filmdeki espri miktarı biraz daha köpürtülebilirdi. Hele bir de Türkçe dublajda bir kaç esprinin daha gümbürtüye gitmesiyle iyice azalmış komik sahne sayısı.

Filmdeki mantık hatalarını görmemek de aptalca olur tabi. Takım elbiseli ve evrak çantalı bebeğin anne babasının bu durumu göz ardı etmesi falan... Olmuyor yani...

Ama bütüne bakıldığında güzel bir giriş, güzel bir gelişme ve tatmin edici bir mutlu son görmek güzel tabi.

Demem o ki izleyin. Hatta mümkünse sinemada. Yalnız film 3D haberiniz olsun. Küçük çocuğunuzu götürmeden önce iyice düşünün. Yoksa benim gibi en arka sıradaki merdivende oturarak izlemek zorunda kalırsınız.


Hayata İyi Seyirler...

12 Nisan 2017 Çarşamba

"Alice Hariakalar Diyarında" İki Film...

Yine çocuk filmi mi yetişkin filmi mi karar veremediğim bir filmden bahsetmek istiyorum size. Bir film serisi daha doğrusu... Daha iki tanesi çekildi ama eminim er ya da geç devamı gelir...

ALİCE HARİKALAR DİYARINDA (2010)alice in wonderland the movie ile ilgili görsel sonucu
2010 yapımı “Alice Harikalar Diyarında” (Alice in Wonderland) adlı film fantastik türde. Hikayeye göre Alice 19 yaşında genç bir kızdır. Soylu bir ailenin sarışın güzel kızı olduğu için de fark edilmesi uzun sürmez.  Bir gün Alice annesiyle birlikte büyük bir davete katılır. Genç Alice bu davette emrivakilerden kaçmaya çalışırken bahçede zıplayıp duran bir tavşan olduğunu ve tavşanın bir delikten içeri girdiğini görür. Tavşanın girdiği deliğe doğru ve coşkuyla yaklaşınca birden olanlar olur ve o efsanevi hikaye başlamış olur. Alice, kızıl kraliçeyle ilgili eski bir meseleyi halletmek için geçmişe yolculuk yapmak zorunda kalacaktır...


ALİCE HARİKALAR DİYARINDA: AYNANIN İÇİNDEN (2016)
looking through the glass alice ile ilgili görsel sonucu
2016 yapımı film diğerinin devam filmi. Tavşan deliği Alice'e yaramıştır. Büyük maceralara atılma konusunda epeyce cesaret kazanan Alice, büyük bir geminin kaptanı olarak dünyayı dolaşmıştır. O artık kendi kararlarını alabilen olgun kişilikli bir genç kadın olmuştur. Yine bir gün Alice kendi özel meseleleriyle uğraşırken aynanın diğer tarafından bir sinyal alır. Genç hanım bu kez yardım için çağrılmaktadır. Zira Şapkacı ölmek üzeredir ve O'na Alice'ten başka kimse yardım edememektedir...

KÜNYE
Her iki filmde de temel olarak aynı karakterleri görüyoruz. Alice rolünde Mia Wasikowska, şapkacı rolünde Johnny Depp'i, Beyaz Kraliçe rolünde Anna Hathaway'i, Kızıl Kraliçe rolünde Helena Bonham Carter vb. İlk filmin yönetmen koltuğunda ise çılgın yönetmen Tim Burton'ı görüyoruz. İkinci filmde ise yönetmen koltuğunda James Bobin oturuyor. Kendisini Puppets'ın yönetmenliğinden tanıyoruz. 

YORUM
Filmin senaryoları bence yetişkinler için. Ya da dahi çocuklar için...

Diğer taraftan işleniş, müzikler, kostümler ve efektler çocuklar için fazla iyi. Bu kadar emeğe değer miydi bilemiyorum. Ama Tim Burton sever. Onu da biliyoruz yani...

Filmlerin kötü yanı bence şu. Alice'in özel hayatına fazlaca yer veriliyor. Belki de Alice tavşan deliğinde yada aynanın diğer tarafında daha uzun süre kalsa daha iyi olurdu. Böylece Şapkacıyla, Beyaz Kraliçeyle ve diğerleriyle daha fazla tanışmış olurduk.

Daha da ilginci Alice diğer tarafa gider gitmez bu tarafı unutuyor. Alice'in hayatıyla bu tarafın hiç bağlantısı yok gibi. Gerçek hayatına geri dönmeye çalışmıyor. Orada kalmaya da çalışmıyor. Alice diğer taraftakileri umursuyor ve onların sorunlarını karşılıksız çözmeye çalışıyor. Ama diğer taraftakiler Alice'i tanımıyorlar bile. Sen nasılsın bile demiyorlar. Alice'i sadece seviyorlar. Yani aslında bayağı benciller. Ne ilginç değil mi?

Bu sebeple yarım kalan bir şeyler var. Ama bu boşluğu çocuklar görmez; göremez. O yüzden diyorum ya zaten. Ne çocuk filmi; ne de etişkin filmi. Arada derede bir şey işte. Eğer daha önce “Tale of Tales, Muhteşem ve Kudretli Oz” gibi filmleri izleyip beğendiyseniz; bunu da beğenirsiniz.


Hayata İyi Seyirler...

"Ninja Kaplumbağalar: Gölgelerin İçinden"

Ninja Kaplumbağaların benim gözümde çok özel bir yeri vardır. Ben ilkokuldayken tv'de her gün çıkardı. Okuldan gelir gelmez kardeşimle birlikte tv'yi açar ve Kaplumbağaları izlerdik. Şredır'a bayılırdık. Roxtedi ve Biibop'a çok gülerdik. Breyn'i şaşkınlıkla izlerdik. Teknodrom'da geçen sahnelerin hepsi bir harikaydı. Kanalizasyondaki sahneler bile bu kadar zevkli değildi. Tabi sonra büyüdük. Zaten Kaplumbağalar da yayından kalktı.

Derken Kaplumbağaların filmi çıktı. Film berbattı ve devamı gelmedi. Ve yıllar sonra bir film daha çıktı. Bu yeniydi. Yeni teknoloji, yeni makyaj, yeni görsel efektler ve yeni senaryo. O da eh işteydi.

Ve sonra bu malum film çıktı. Nihayet... Shreider, Roxteddy ve Beabop İşte beklediğimiz kötü adamlar bunlardı. Böylece derhal izlemeye koyulduk. Gelin size filmden bahsedeyim efendim...

out of the shadows ile ilgili görsel sonucuÖZET
2016 yapımı “Ninja Turtles: Out of the Shadows” yine bilim kurgu türünde. Hikayeye göre ilk filmdeki olaylardan sonra Kaplumbağalar kimlik bunalımına girmiştir. Kimi insanlar mutant kaplumbağaların varlığına inanmamıştır; kimi de yokluğuna. Kimileri onları bir fırsat olarak görmüştür; kimi de tehdit olarak. Bu durum kaplumbağaların iyice deliğe tıkılmalarına sebep olmuştur. Ama genç ninjaları oradan çıkaracak bir gücün gelişi yakındır. Çünkü Krang denen alçak dünyayı ele geçirmek için planlarını yapmıştır ve Shredder'ı örgütlemiştir. Shredder da iki tutuklu mahkum Bebop ve Rocksteady'yi mutasyona uğratarak hizmetine almıştır. Şu durumda Kaplumbağalar için delikten çıkma zamanı gelmiş gibi gözükmektedir...

KÜNYE
Filmde April'ı yine Megan Fox oynuyor. Başka detaya gerek yok.

YORUM
Film güzel değil. Eskiden izlediğimiz serüvenlerin yanına bile yaklaşamaz.

Bir de çok tiksinç. O beyin kafalı beyin iğrenç olmuş. İzlemekte zorlandım.

Rocksteady ve Bebop yeterince salak ve eğlenceli değillerdi.

Sensei her zamanki gibi çok iyiydi.

Bu filmlerin reytingi asla 6.0'ın üstüne çıkamaz çünkü Kaplumbalar seyir keyfi vermiyor. Çizgi filmlerdeki sevimliliklerinden eser yok çünkü.

Ama çekiliyor işte filmler. Bakın bu ikincisiydi. İnşallah 3.'sü çıkmaz. Zira izlemek zorunda kalıyoruz :)))


Hayata İyi Seyirler...

"Gece Hayvanları" Gerilim Seviyorsanız İzleyin...

Çok sevdiğim bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine bir film izledim. Film portalında görüp geçtiğim bir film. Görüp geçiyordum çünkü ben korku ve gerilim türlerini izlemem. Ama bunu izledim işte. Peki izlediğime değdi mi? Evet, değdi. Size de anlatayım efendim.

ÖZET
2016 yapımı “Gece Hayvanları” (Nocturnal Animals) adlı film gerilim türünde bir dram. Film iki kanattan ilerliyor. Film önce dramatik hikayeyle başlıyor. Hikayeye göre Susan evli bir kadındır. Evliliğinde de hiç mutlu değildir. Bir gün Susan, eski eşi Edward'dan gelen bir kargo alır. Kutuda Edward'ın yeni yazdığı kitabının bir kopyası bulunmaktadır. Edward Susan'ın bu kitabı değerlendirmesini istemektedir.

Susan “Gece Hayvanları” adlı kitabı açar ve işte o gerilim dolu hikayeyi okumaya başlar. Hikayeye göre Tony Hastings, karısı ve ergenlik çağındaki kızıyla beraber arabalarına binip bir yolculuğa çıkarlar. Gecenin bir vakti sakin geçen yolculuğun huzurunu bir araba dolusu ayyaş adam bozar. Ve olaylar hiç beklenmedik yerlere gider.

KÜNYE
Filmde Susan'ı Amy Adams oynuyor. Tony'yi ise Jake Gyllenhaal canlandırıyor. Başka tanıdık isimler de var çok önemli değil. Film Austin Wright'ın aynı adlı romanından uyarlama bir Tom Ford filmi.

YORUM
Film çok değişik. İki hikaye bir keşisip bir ayrılıyor. Adeta sarmal devam ediyor.

Filmin gerilim kısımları o kadar gerilim dolu ki bir ara nefes alamadığımı hissettim. Fakat ne yazık ki gerilim dolu dakikalar kısa sürdü ve o kısımlar da dramatik bir hikayeye dönüştü. Açıkçası “Barda” filminde ilk sahneden son sahneye kadar devam eden gerilimi aradı gözüm. Ama olmadı işte. (Gerilim sevmiyorum tamam ama madem yapıyoruz bir işi; tam yapalım ama değil mi?)

Size filmle ilgili daha çok şey söylemek isterdim ama o zaman çok spoiler vermek zorunda kalırım. Ben size şu kadarını söyleyeyim. Film sanki bir sanat filmi gibi. Bir sürü şey satır aralarında gizli. O yüzden dikkatli izlemek ve sonra da üstüne biraz kafa yormak gerekiyor. 

Eğer “Ben rahatlamak için izliyorum” diyenlerdenseniz izlemeyin. Ama “Yok aksiyona doydum, yok romantiğe doydum; yok değişik olsun” diyorsanız hiç beklemeyin izleyin derim.


Hayata İyi Seyirler...

10 Mart 2017 Cuma

"Zaman Makinesi" En Kült Ama En Kötü Zaman Makinesi Filmi...

Eski filmlere geri dönüş yapabiliyoruz bazen. TV'de ne gösteriliyorsa izliyoruz işte. Anlatalım efendim..

İlgili resimÖZET
2002 yapımı “Zaman Tüneli” (Time Machine) bilim kurgu türünde. Olay 1900'lerin başlarında geçmektedir. Hikayeye göre Bay Hartdegen, bir fizik doktorudur. Genç, karizmatik ve aklı başında bir adam olarak dünya tatlısı bir kadına aşık olur. Tam kadına evlenme teklif edeceği gün elim bir kaza sonucu genç kadın hayatını kaybeder. Bay Hartdegen'in adeta dünyası yıkılır. Ancak genç adam kadere boyun eğecek değildir. Tüm zamanını bir zaman makinesi yapıp geçmişi değiştirmeye adar. Ömrü laboratuvarda geçmeye başlar. Dostları O'nu bu durumdan vazgeçirmeye çalışsa da nafiledir. Aradan yıllaaaaar yıllar geçer ve nihayet makine hazırdır. Bay Hartdegen zaman makinesine biner ve geçmişi değiştirmek için yola çıkar. Peki Bay Hartdegen kadere karşı açtığı savaşı kazanabilecek midir?

KÜNYE
Filmde Bay Hartdegen'i Guy Pearce oynuyor. Zaten beyefendi oynadığı pek çok filme rağmen bir tek bu rolle anılıyor.

YORUM
Film zaman makinesi temalı kült filmlerden. Filmin ortalarına kadar gideri var. 

Ama gerisi maaaaaalesef çok kötü yazılmış. Sanki senarist filmi yazmaya başlamış; yarıda tuvalete gitmiş; o gelinceye kadar filmi 8 yaşındaki çocuğu yazmış bitirmiş; sonra da baba oğul basket oynamaya çıkmışlar. Öyle bir film.

Vallahi ne diyeyim. Yarıya kadar izleyin. Saçma gelmeye başladığı an bırakın işte.


Hayata İyi Seyirler...

"Bir Zamanlar New York'ta" Ağır Dram...

Afişinde üçlü oyuncunun bulunduğu bir film gördüm. Genellikle bu tür fimlerin konusu çok basit olur. Oyunculukla ve yönetmenin yaratıcılığıyla şekillenir. Mesela “Kardeşler” filmi böyleydi. “Z for Zakariah” da böyleydi. Yani karşıma ne çıkacağını aşağı yukarı biliyordum. Ve neyse ki yanılmadım. Size filmden bahsedeyim.

ÖZET
2013 yapımı “The Immigrant” (Bir Zamanlar New York'ta) adlı film dram türünde. Hikayeye göre Ewa ve Magda kız kardeşler 1921 yılında Polonya'dan Amerika'ya iltica ederler. Zorlu geçen bir gemi yolculuğundan sonra  nihayet Amerikan topraklarına ulaşırlar. Ancak gümrükte bir sorun çıkar. Magda'nın hastalıklı hali polisin dikkatini çekmiştir. Zira Magda tüberküloz hastasıdır. Magda karantinaya alınmak üzere kenara ayırılır. Dahası polis Ewa'yı da ayırır çünkü Ewa'nın gemi yolculuğu sırasında ahlaksız ilişkiler yaşadığı iddia edilmiştir. Bu sebeple Ewa Polonya'ya geri gönderilecektir. Farklı yerlere savrulan iki kız kardeş ağlaya ağlaya birbirlerinden koparılırlar. Ewa o geceyi gözaltında geçirecektir. Ancak o gece iyi giyimli bir adam gözaltında tutulan Ewa'yı oradan çıkarır. Ona yatacak yer verir ve O'nu kız kardeşine kavuşturacağına söz verir. Tabi Ewa için bunun bedeli ağır olacaktır.

KÜNYE
Filmde Ewa'yı Marion Cottilard oynuyor. Hanımefendiye Jeremy Renner ve Joaquin Phoenix eşlik ediyorlar.

YORUM
Film tam da tahmin ettiğim gibi çıktı. Basit bir senaryo. Bir grup insanın hayatından bir kesit. Müthiş oyunculuklar. Gelgitli duygu dünyaları... Eğer böyle dramlardan hoşlanıyorsanız; bu film tam size göre.


Hayata İyi Seyirler...

Matrix Serisinin Sembolleri...

Matrix'lerle ilgili daha kaç yazı yazacağım; bilmiyorum. Doymuyorum; doyamıyorum. Serideki her bir isim tek tek seçilmiş sembolik ve ironik isimler. Size bir kaç tanesini vereyim:

Morpheus: Baba (Seçilmiş kişiyi buldu.)
İlgili resim

Neo: Oğul. “One” (Bir, The One) (Seçilmiş kişi)

Trinity: Kutsal üçleme'nin son ayağı
trinity matrix ile ilgili görsel sonucu


Thomas:      İsa'nın şüpheci havarilerinden. (Neo'nun o yeşilimsi paravan dünyadaki ismi)
Anderson:   İnsanoğlu. (Yani Thomas Anderson Neo'nun o paravan dünyadaki ismi)
İlgili resim



Cypher: Kovulmuş şeytan Lucifer. İblis (Ekibi satan hain)



Zion: İncil'de kıyamet gününden sonra Allah'ın iyi insanlar için kıracağı krallık (son gerçek insanların sığındığı yeraltı şehri)
zion matrix ile ilgili görsel sonucu



Smith: Sistem mağduru, işçi (Neo'nun başının belası olan ajan)
agent smith ile ilgili görsel sonucu


Nabukadnezar: Yahudileri köleleştiren Mısır firavunu (bizim ekibin gemisinin adı)
nabukadnezar ile ilgili görsel sonucu




Seraph: Altı kanatlı koruyucu melek (kahinin koruyucusu)



seraph matrix ile ilgili görsel sonucu



Merovingian: Kutsal kan taşıyıcısı. İsa'nın soyu. (en kilit programları kendine saklayan program)




Persephone: Zeus'un kızı. Ölüler dünyasında ikram edilen narı yediği için ölüler diyarına hapsolan diri tanrıça. (merovingian'ın karısı)



İkizler: Tapınak şövalyeleri (Merovingian'ın koruyucuları)


Tapınak: Merovingian'ın mekanı


Bunlar hatırlayabildiklerim. Bir de anlam verebildiklerim. Allah bilir daha neler vardır. Tüm dünya mitolojilerini arayıp bu kavramları sembolleştirebilen kişilerin böylesine güçlü senaryoları yazabilmelerine şaşmamak gerek. 

Umarım bu semboller filmi tekrar izlemenize ve daha kolay anlamanıza vesile olur. 

Hayata İyi Seyirler...

9 Mart 2017 Perşembe

"Matrix: Reloaded" Tekrar Yükleniyoruz...

Geçenlerde size bu aralar Matrix'çi olduğumdan bahsetmiştim. Daha önce defalarca izlemiş olduğum filmleri bu aralar tekrar tekrar izliyorum. Ve her seferinde aynı keyifle izliyorum. Filmde uzuuun uzuuun anlatılan felsefenin tadına tekrar tekrar varıyorum. Siz de keyfe varın istiyorum.

the matrix reloaded ile ilgili görsel sonucuÖZET
2003 yapımı “Matrix: Reloaded” yine bilim kurgu türünde. Hikayeye göre Neo, seçilmiş kişi olduğunu ilk filmde kanıtlamıştır. Böylece Neo ve Morpheus, Zionlulardan ve kahinden tam destek almayı başarmışlardır. Ancak Zion Savunma Gemisi Filosu hala Morpheus'un delinin teki olduğunu Neo'nun bu başarıya tesadüfen ulaştığına inanmaktadır. Nabukadnezar gemisi (yani bizim gemi) kalıcı başarı için yeni bir görev üstlenmek durumundadır. Makineleri durdurmak için elektriğin ana kaynağına gidilmeli ve elektrik santrali imha edilmelidir. Zionluların tüm kalpleriyle Neo'ya inanmaları ne yazık ki bu iş için yeterli değildir. Nabukadnezar'ın, başka gemilerin yardımına da ihtiyacı vardır.

KÜNYE
Filmde temel karakterler ilk filmle aynı. Neo'yu yine donuk bakışlı ürkek duruşlu Keanu Reeves oynuyor. Tabi bu filmde daha bir seçilmiş seçilmiş oynuyor. Filmin yönetmenleri ise yine Watchowski Kardeşler.

YORUM
Matrix serisi üç filmden oluşsa da aslında öyle değil. 1. filmin ayrı; 2. ve 3. filmler birleşik.
Filmdeki aksiyon sahneleri için dünyanın parası harcandı. Değer miydi? Bence o kadarına gerek yoktu. Hele otobanda arabayla takip sahneleri çok anlamsızdı. O tür şeyleri “Hızlı ve Öfkeli” serisi hallediyor zaten.

Konuşmalar da fazla felsefikkkkkk ve fazla uzun. Matrix'i anlatmak için gerçekten gerekli sahneler. Ama konuşmalar o kadar tekdüze ki anlamak için en az bir kaç kere izlemek gerekiyor.

Peki izleyelim mi? Elbette. Sadece “çok saçma” demeden önce 3. filmi de izleyin.

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Filmde Neo'nun sentinelleri eliyle durdurduğu sahnede mantık hatası yok. Sadece bir çıkarım yapmanız gerekiyor.


27 Şubat 2017 Pazartesi

"Dr Strange" Kendini Beğenmişler İçin Gelsin...

Sinemalarda kaçırdığım bir film vardı. Kaçırmayı önemsemediğim bir film. Ve şu an pişmanım: keşke sinemada izleseydim. Size filmden bahsedeyim.

ÖZET

2016 yapımı “Doctor Strange” Marvel'a ait fantastik türde bir çizgi roman uyarlaması. Hikayeye göre Doctor Strange -bir cerrah olarak- üstün yetenekleri ve maharetli elleri sayesinde büyük bir şöhrete ve paraya sahip olmuştur ve beyin cerrahisinde zirveye oturmuştur. Ancak ukalalıkta ve gıcıklıkta üstüne yoktur. Bizim gıcık cerrah bir gece süper hızlı spor arabasıyla süper hızlı bir kaza yapınca ağır yaralanır ve maalesef o maharetli parmakların her biri teker teker kırılır. Bir daha asla eskisi gibi olamamaktan korkan doktor, çaresizce çare arar. Ancak modern tıp bizim ukala doktorun derdine çare olamaz. Doktor, aradığı çareyi Uzak Doğu kültürüne ait bir öğretide bulabileceğini öğrenir ve soluğu Asya'da alır. Peki acaba artık çatal bile tutamayan titrek eller yeniden neşter tutabilecek midir?

KÜNYE
Filmde Doktor Strange'i Hollywood'un gelmiş geçmiş en ilginç yüzlere sahip oyuncusu Benedict Cumberbatch canlandırıyor. Beyefendi sanki bu karakteri canlandırmak için doğmuş. Yüzü çizgi romanlardakiyle tıpatıp aynı.

YORUM
Film tam bu zamanın filmi. Bundan 10 yıl önce böyle bir film çekilemezdi. Görsel efekt teknolojisi yetmezdi. İnanamazsınız; dehşet. Böyle bir görsel şölen olamaz. Zaten o yüzden pişman oldum filmi 3D sinema salonunda izlemediğime.

Doktor Strange Marvel'ın en iyi işlenmiş karakterlerinden biridir ve filmde de çok iyi işlenmiş. Görünüşe göre bundan sonraki Avengers filmlerinde de boy gösterecek.

Filmdeki bazı diyaloglar maalesef çok yapaydı ve doğalından uzaktı. Hatta bazen kendini tekrarlayan diyaloglar bile vardı. Sanırım filmin reytingini bir tık düşüren şey bu. Bir de kötü adamın yeterince işlenememiş olması.

Onun haricinde son derece güzel bir fantastik aksiyondu. Mutlaka izleyin derim. Bilim kurgu ya da fantastik seviyorsanız; ziyadesiyle doyurucu olacağına eminim.

Hayata İyi Seyirler...


P.S. Bir Marvel klasiği... Filmi sonuna kadar izleyin. Çünkü iki sahne daha var.

"John Wick 2" Değil; Sanki "Gun Wick" Canını Sevdiğim...

John Wick'in ilk filmini izleyip de sevmeyen seyirci yok gibidir. Film o kadar güzel; o kadar hızlı ve o kadar espriliydi ki tadına doyamamıştık. Geçen hafta da ikinci filminin çekilip sinemalara geldiğini duyduk. Reytinglerine bir baktık; Aman Ya Rabbi! 8.2. Ne demek! Hemen koştuk. Ve sonuç: hezimet... Anlatayım efendim.

ÖZET

2017 yapımı “John Wick: Chapter 2” yine aksiyon türünde. Hikayeye göre John Wick ilk filmde yarım kalan işini -çalınan arabasını geri almak- tamamlamak için var gücüyle savaşır ve amacına ulaşır. Arabasını huzur içinde evine getirip park eder. Sonra da ilk iş olarak, sahip olduğu silahları bir sandığa koyup üstüne beton döker. John Wick artık emeklidir. Derken -hatta daha beton bile kurumadan- İtalyan patronlardan biri gelir ve eskiden yapılmış bir anlaşmayı hatırlatır. Arkasından Wick'e bir iş siparişi vermek ister. Adam kendisi gibi mafya lideri olan ablasını öldürtmek istemektedir. Wick artık emekli olduğunu söyleyerek teklifi geri çevirir. Ancak İtalyan patron Wick'in evini havaya uçurur ve Wick'i bu işi yapmaya mecbur eder.

KÜNYE
Filmde John Wick'i yine Keanu Reeves oynuyor. Diğer oyuncular da aynen yerli yerinde duruyor. Yalnız bir de sürpriz bir isim var. “Welcome, Neo!” Replikiyle gönüllerimize taht kurmuş Morpheus. Yani Lawrence Fishbourne. Keanu Reeves ve Fishbourne yine bir filmde tanışıyorlar ve kaynaşıyorlar. Tek fark: bu kez Keanu Reeves Fishbourne'a bir teklifle geliyor.

YORUM
Film tam bir hayal kırıklığıydı. Ben bu filme 8.2 değil; 6.2 bile vermezdim.

Filmde baştan sona bitmek bilmeyen adam öldürme sahnelerinden başka hiç bir şey yoktu. İki saatlik filmin 20 dakikasında replik ve diyalog varsa geri kalanı ful silah sesiydi. Sanki John Wick değil; “Gun Wick” gibi bir şeydi.

Tövbeler olsun. Bir daha ne giderim; ne izlerim. TV'de rastlasam kanalı değiştiririm. Öyle bir şey.

Ama illaki “merak ettim, izleyeceğim” diyorsanız siz bilirsiniz. John Wick'le size mutluluklar dilerim.


Hayata İyi Seyirler...

24 Şubat 2017 Cuma

"Kızgın Kuşlar Filmi" Önce Oyundu, Sonra Film Oldu...

Angry Birds filmini izlediniz mi? Ben izledim. Hem de bir haftada 17 kere. Anlatayım efendim...

angry birds movie ile ilgili görsel sonucuÖZET 
2016 yapımı “The Angry Birds Movie” adlı film animasyon türünde. Hikayeye göre Red, son derece asabi ve geçimsiz bir kuştur. Onun bu durumu, mutluluk ve huzur dolu kuş dünyasında çok garip karşılanmasına ve hatta itilip sünülmesine yol açmıştır. Red'in en son girdiği iş, pasta kuryeciliği ve palyaçoluk işidir. Ancak Red, parasını ödemeyen müşterinin suratına pasta fırlattığı için mahkemeye sevk edilir. Bir de üstüne mahkemedeki hakimin kısa boyuyla dalga geçince hakim Red'e korkunç bir ceza verir: Öfke Kontrol Terapisi. Red'e göre bundan daha ağır bir ceza olamaz. Ama Red'in bundan kaçışı yoktur. Grup terapilere başlayan Red'in hayatında artık kendisi gibi sorunlu tipler olacaktır. Mesela Chuck gibi, mesela Bomba gibi. Ve mesela Terso gibi. Dahası, Red başta bu tiplerden hiç hoşlanmasa da, sonra onlarla çok büyük işler başaracaktır...

KÜNYE
Filmde karakterleri çok ünlü isimler seslendiriyor. Ve filmde çok ünlü şarkıcıların çok ünlü şarkıları yer alıyor. Tıpkı “Mega Zeka”daki gibi Ozzy Ozbourne'lar, Scorpion'lar, I will survive'lar havalarda uçuşuyor.

YORUM
Film muhteşem. Son zamanlarda izlediğim en iyi animasyon. Pırıl pırıl. Tertemiz. Renkler çok iyi kullanılmış ve bu sayede gözü hiç yormuyor. Senaryo muhteşem. Detaylı espriler ve küçük göndermeler filmin her yerine serpiştirilmiş. Hele X-Men'lere ve Avengers'lara hakimseniz film daha da anlam kazanıyor. Anlamsız bir oyundan anlamlı bir filme muhteşem bir geçiş olmuş. Mutlaka izleyin. Zaten sonra defalarca izlemek isteyeceksiniz. Buna emin olun.


Hayata İyi Seyirler...

23 Şubat 2017 Perşembe

"Scientology" Hollywood Starlarının Bile Tarikatı...

Bazen filmlere küsüyorum. Film portalındaki, film kanallarındaki ve arşivimdeki filmleri deşiyorum deşiyorum bir şey bulamıyorum. O zaman belgesellere sarılıyorum. Sonra o belgeselleri o kadar çok beğeniyorum ki “Acaba film izlemekten vazgeçip belgesele mi dönsem?” diye sorgulamaya başlıyorum. Hepsi değil tabi. Doğa belgeselleri hiç bana göre değil. İnsan, oluşum, tarih, felsefe, vb. türde olacak.

Dün yine öyle hissetiğim bir gün oldu. Film portalında eşelenirken “Scientology ve huyfıluudsregerhfdx” isimli bir belgesele rastladım. Tom Cruise'un bu tarikata üye olduğunu hatırladım. Ve kafamda şöyle bir soru oluştu: “Önerilenler sayfasında bu belgeselin ne işi var???” Eşimi de aldım yanıma ve izlemeye koyulduk. Ve izledikçe hem hayretler içinde kaldım, hem de soruma cevap buldum. Hadi anlatayım...

scientology ile ilgili görsel sonucu
Kurucu Ron Hubbard
ÖZET
2015 yapımı "Going Clear: Scientology And The Prison of Belief" adlı yapım belgesel türünde. Hikayeye göre 1960'lı yıllarda araştırmacı yazar Ron Hubbard, Diyanektik isimli felsefi bir akım geliştirmiştir. Yazdığı kitap sayesinde epeyce ünlü olmuştur. Kitabı ise yıllarca New York Best Sellers listesinde kalmıştır. Yazar bu kez vergi ödememek için bu felsefeyi dine çevirmeye çalışır. Bu amaç için yıllarca çalışır ve tarikatına mensup insanları çalıştırır. Ve sonunda başarır. Müridler tarikatta üst mertebelere yükselebilmek için canlarını, mallarını, ailelerini, mesleklerini, kısacası her şeylerini ortaya koyarlar. Nihayet en üst mertebelere ulaşan müritlere evrenin oluşumu ve tarikatın bu oluşumdaki asıl yeri ile ilgili kilit bir kitap verilir. İşte düğümlerin çözüldüğü an o an olur. Kitabı okuyan müritler bunun tam bir deli saçması olduğu gerçeğine uyanırlar ve hayatlarının en büyük şokunu yaşarlar. Ve sonra diğer müritlerin gözlerini açabilmek için var güçleriyle çalışırlar. Ama iş işten geçmiş olur. Zira John Travolta ve Tom Cruise'un da dahil olduğu 10.000'lerce insan dönülmez yollara girmiştir bile...
scientology ile ilgili görsel sonucu

KÜNYE
Belgesel gerçek görsellerle desteklenen ve eski müritlerin ağzından anlatılan olaylardan oluşan bir belgesel.

YORUM
Korkumdan yorum yapamıyorum. Umarım bu belgesel sadece Scientology tarikatı mensuplarının değil, diğer tüm kalp gözü kapalıların da gözü açılır.


Hayata İyi Seyirler...

"Zootropolis" Güzel Bir Animasyon...

Çocuklarım için animasyon film ararken 2017 Oscar adayı “Zootropolis”i buldum. Ben de izledim tabi. Hemen size filmi anlatayım.

zootropolis ile ilgili görsel sonucuÖZET
2016 yapımı Zootropolis adlı film animasyon türünde. Hikayeye göre hayvanlar ilkel çağları geride bırakıp barış ilan etmiştir. Artık vahşiler diğerlerine saldırmamakta herkes sonsuz güven içerisinde kardeşçe yaşamaktadır. Böyle bir dünyanın küçük ve mutlu bir kasabasında küçük bir tavşan yaşamaktadır. Küçük tavşan Judy'nin en büyük hayali büyüyünce polis olmaktır. Judy bu amaca ulaşmak için yıllarca çalışır ve sonunda başarır. Böylece ilk tavşan polis olarak mega kent Zootropolis'e atanır. Ancak taşralı küçük bir tavşan için mega kentte polislik yapmak hiç de kolay olmayacaktır.

KÜNYE
Film animasyon türünde olduğundan cast çok önemli değil. Ama Zootropolis'in ünlü kadı şarkıcısı Gazelle'yi Shakira'nın seslendirdiğini söylemeden geçemeyeceğim. Türkçe dublajda da Cem Yılmaz'ın sesini kurnaz tilki Nick'in ağzından duyuyoruz.

gazelle zootropolis ile ilgili görsel sonucuYORUM
Film güzel. Çok büyük bir senaryo değil. Ama hoş bir polisiye macera. Fazla özgün bir şey yok yani.

Filmdeki en özgün ve en şahane sahne tembel hayvanların olduğu sahne. O sahneyi bin kere izleyebilirim.

Ha peki izlenir mi? İzlenir tabi. Hatta ikincisi bile çekilir. Oscar'ı kucaklayabileceğini hiç sanmıyordum ama aldı. Daha iyisi olmadığı için tabi:))) İzleyin bakalım siz ne diyeceksiniz?


Hayata İyi Seyirler...