30 Aralık 2014 Salı

"Amerikan Rapsodi" Komünizm Etkisi Altında Macaristan...

Sinema kanallarının birinde denk gelen bir film vardı. İsmini çok iyi bildiğim bir filmdi ama içeriğini hiç bilmediğim bir filmdi. “American Rapsody”... Hatta sorsanız “şarkı ismidir herhalde” bile diyebilirdim. Ama öyle değilmiş. Güzel filmmiş. Hadi bakalım...

Özet
2001 yapımı “Amerikan Rapsodi” (American Rhapsody) dram türünde biyografik bir film. Hikayeye göre komünist Sovyet devletin baskısı, demir perde ülkelerini tamamen kontrol altına almıştır. Bu ülkelerden biri de Macaristan'dır. Ve baskı altına ailelerden biri de Bay Peter ailesidir. Yazar Peter, karısı ve iki kızıyla birlikte yasa dışı yollarla ülkeden kaçmak ve Amerika'ya sığınmak istemektedir. Ancak Peter ve ailesi, kaçakçılarla yapılan anlaşma gereği kundaktaki kız bebeklerini geride bırakmak zorunda kalırlar çünkü bebekler gürültü yaparlar. Bay Peter, Bayan Peter ve 6 yaşındaki kızları, umut yolculuğunu başarıyla tamamlar ve Amerika'ya ulaşırlar. Geride kalan bebek ise gizlice köylü bir aileye verilir ve yaklaşık 6 yıl onların yanında büyür. İşte bu uzun süreli ayrılık sebebiyle köprünün altından çok sular akmış olacaktır.

Künye
Filmde benim tanıdığım tek kişiler Scarlett Johansson Nasstasja Kinski. 

Yorum
Film o dönemin şartlarına göre iyi bir film. Koskoca bir ömrü bir filme sığdırmak kolay değil tabi. Hikaye desen zaten çok acıklı.
Ama ben bu tür bir hikayeyi "Güneş İmparatorluğu" adlı filmde de izlemiştim ve o çok daha başarılıydı. Ve orada ibret alınacak daha çok şey vardı. (Hani şu Christian Bale'in daha çocukken oynadığı ve parladığı film.)
Yine de filme kötü diyemem tabi. Yaşanmış bir hikaye sonuçta. Eminim hikayenin orijinali çok daha dramatiktir.
İzleyin isterseniz. Siz bilirsiniz.


Hayata İyi Seyirler...

23 Aralık 2014 Salı

"Hobbit: Beş Ordunun Savaşı" Hazineler Kimin Olacak???

Bir devir kapandı... Orta okul dönemimde kitaplarını okumamla başlayan, üniversite çağlarımda filmleriyle devam eden "Yüzüklerin Efendisi" serisi; evliliğim dönemimde 3D "Hobbit" üçlemesiyle tamamlandı. Mutluyum, gururluyum, ama biraz hüzünlüyüm. Sebepleri mi? Sebeplerine yorumlarda değinelim.

Özet
2014 Aralık ayında gösterime girmiş olan "Hobbit: Beş Ordunun Savaşı" (The Hobbit: The Battle of Five Armies) adlı film yine fantastik türde. Olaylar kaldığı yerden devam eder. Yalnız Dağ'ın bekçisi Smaug adlı ejderha göl kasabasına saldırır ve taş taş üstünde bırakmaz. Ancak cesur köylü Bard, atalarının yarım kalan işini tamamlar ve Smaug'u öldürmeyi başarır. Ancak bu kez Orta Dünya başka bir tehditle karşı karşıyadır. Zira Smaug'un tutsaklığı altındaki dağlar dolusu hazine savunmasız kalmıştır. Elfler, orklar, insanlar ve cüceler... Herkes bu servete sahip olmak istemektedir. Peki acaba bu servet ne pahasına ve kimin olacaktır?

Künye
Filmin künyesini saymama gerek yok artık herhalde. Herkes yerli yerinde duruyor. Sadece Frodo ve Gollum artık yoklar. 

Yorum
Girişte bahsettiğim o hüznümün sebebine gelince. Elbette ki ilk olarak yüzükler devrinin kapanmasıyla ilgili olan hüzün. Ancak ne yazık ki diğer yorumlarım bu kadar pozitif olamayacak. Çünkü filmi beğenmedim. Ben ki Yüzükler'in en büyük hayranlarından biriyimdir. Ben bile bunu söylüyorsam; bitiktir. Spoiler vermemek için çok deşmeyeceğim amaaaa 
1) Filmde mantık hataları vardı.
2) Bazı diyaloglar derinliksiz olmaları sebebiyle çok yapmacıktı. Kelimeler özensiz seçilmişti.
3) Bazı soruların cevapları yoktu. Final havada kaldı.
4) En önemli karakterler jet hızıyla harcanırken; en kıytırık karakterlere bu kadar çok yer verilmesine ise hiç bir anlam veremedim. 
5) Filmde öyle tesadüfler vardı ki ancak Road Runner'daki Çakal Coyote'nin başına gelebilecek türden...
6) Bir kaç göz kamaştırıcı sahne ve baştan sona muhteşem görselliklerden gayrı ne yazık ki vasattı. Tıpkı Yüzükler'in 3. filmi gibi...

Ha izleyelim mi? Elbette. Hem de sinemada. Hem de en kısa zamanda. Ama biz Yüzükseverleri yeterince tatmin etmemiş olan bu filmin gerçek sonu için mutlaka kitabı okumanızı tavsiye ederim. 

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Öğrencilerimle yılbaşı çekilişi yapmıştık. Ben de çok sevdiğim bir erkek öğrencime hediye alacaktım. Ne aldım biliyor musunuz? İki kişilik sinema bileti. Hem de açık bilet. İstediği arkadaşıyla istediği zaman istediği filmi izlesin diye. Biletleri orijinal zarfına koydum: zarfa bir not yazdım ve zarfı paketledim. Öğrencime yeni yılda şimdiden mutluluklar diliyorum...

21 Aralık 2014 Pazar

Aşıklar vs. Aseksüeller

Bence film karakterleri ikiye ayrılır. (Dank diye giriş yaptım yaptım ama kusura bakmayın. Fazla uzatmak istemedim.)
A) Gönül ilişkisi olanlar                         Z) Gönül ilişkisi olmayanlar

A) Gönül ilişkisi olanlar
En süper kahramanlarının ya da en süper kötülerin bile kalplerini dolduran birileri oluyor. Onları zirveye taşıyan en önemli sebeplerden biri işte bu gelgitli aşk meseleleri oluyor. Üstelik eski versiyonlarında her güzel kadınla yatan baş roller öldü. Yerlerini tek eşli ve son derece sadık çiftler aldı. James Bond bile akıllandı; gerisini siz düşünün :))) Hadi şu şanslı adamlara bir bakalım...

1) Örümcek Adam: Hem öksüz, hem yetim. Fakir. Ama güzel kızlarla çıkıyor.

2) Batman: Hem öksüz, hem yetim. Zengin. Ve güzel kadınlarla çıkıyor.

3) (Darth Vader ) Anakin Skywalker : Yetim. Fakir. Güzel bir kadınla evleniyor.

4) Demir Adam: Öksüz. Zengin. Güzel bir kadınla çıkıyor.

5) Aragorn: Yüzükler'in Kral. Güzel bir kadınla çıkıyor.

6) Wolverine : Kurt adam. Güzel bir kadına aşık.

7) Edward Cullen: Vampir. Güzel bir kıza aşık.

8) Rocky: Efsanevi boksör. Aşık olduğu kadınla evli. Evli olduğu kadına aşık.

9) Şimşek Mcqueen: Araba. Güzel bir arabaya aşık.
10) Robin Hood: Soylu. Hırsız. Güzel bir kadınla evleniyor.

11) Dr Manhatan: Watchmen'in mavi bilim adamı. Güzel bir kadınla çıkıyor.

12) William Wallace: Cesur Yürek. Güzel bir kadınla evli.

13) Mike Wazowski: Sevimli Canavarlar'ın sevimli canavarı. Güzel bir canavara aşık.

14) Forrest Gump: Zihinsel engelli ve yetim. Güzel bir kadına aşık.

15) Harry Potter: Hem öksüz. Hem yetim. Büyücü. Güzel bir kıza aşık.


Z) Gönül ilişkisi olmayanlar
Bunlar da şeytanın bacağını kıramayanlar... Hayatında kadınlara dair en ufak bir iz olmayan
kahramanlar. Yakışıklı ya da zengin ya da fakir ya da korkak olduklarından değil herhalde. Sadece adanmışlıklarından olsa gerek. Kafalarında onları meşgul edecek ya da saptıracak hiç bir parazite yer vermek istemediklerinden. Ya da ben fazla iyimserim :))) Hadi bir de şu tek tabancalara bakalım...

1) Obi-wan Kenobi: Jedi. Aseksüel.

2) Qui Gon-Jinn: Jedi. Aseksüel.

3) Profesör Xavier: X-Men'in kurucusu. Aseksüel.

4) Morpheus: Matrix'te Neo'nun kaşifi. Aseksüel.

5) Nick Fury: S.H.I.E.L.D.'ın kurucusu. Aseksüel.

6) Gandalf: Yüzüklerin kudretli büyücüsü. Aseksüel.

7) Frodo Baggins: Yüzük taşıyıcısı. Aseksüel.

8) Yargıç Dredd: Efsanevi yargıç polis. Aseksüel.

9) Terminator: Gelecekten gelen biyonik robot. Aseksüel.

10) Dr Hannibal: Yamyam doktor. Aseksüel.

11) Ten Ten: Meraklı çizgi kahraman. Aseksüel.

12) Minyonlar: Çılgın Hırsız'ın sevimli canavarları. Aseksüeller.

13) Sallowen: Sevimli Canavarlar'ın en sevimlisi. Aseksüel.

14) Storm: X-Men'in fırtınalı güzeli. Aseksüel.

15) Hannibal: A Takımı'nın kaptanı. Aseksüel.

Saydığım 30 isimden en az %80'ini tanıdığınıza eminim. Şimdi hangi grubu daha sempatik bulduğunuza siz karar verin.

Hayata İyi Seyirler...


P.S. Nedense birinci grup daha sempatik geldi bana ya; hadi hayırlısı :)))

5 Aralık 2014 Cuma

"Galaksinin Koruyucuları" İyi Reytingli Kötü Film...

Bundan bir kaç ay önce gittiğim bir filmde bir kaç fragman izlemiştim. Marvel çizgi romanlarına büyük oranda hakim olmama rağmen hiç aşina olmadığım bir tanesinin filmi çekilmiş. Fragmanı izledim “Bu ne yaa?” dedim. Sonra da filmi izledim. Film sonrası yorumlarım; azzz sonraaa...

simsar, hırsız, sahtekar, mahkum, piyon
Özet
2014 yapımı “Galaksinin Koruyucuları” (Guardians of The Galaxy) adlı film bilim kurgu türünde. Hikayeye göre Galaksiler arası yaşam çoktan başlamıştır. Türlü türlü ırklar barış içinde bir arada yaşamaya başlamıştır. Tabi arada düzen bozucu suçlular da yok değildir. Mesela Peter gibi bir hırsız, Gamora gibi bir simsar, Drax gibi bir mahkum, Rocket gibi bir sahtekar ve Groot gibi bir piyon Normalde bu kadar farklı suçluların bir araya gelmeleri pek mümkün değildir. Ama bir sebeple hepsi aynı ceza evine konunca, dost olmasalar da müttefik olmak zorunda kalırlar. Bu da yetmiyormuş gibi ....... Gerisi filmde.

Künye
Filmde görünen karakterlerin çoğunu pek tanımıyoruz. Ama görünmeyen karakterleri, yani seslendirenleri iyi tanıyoruz. Bradley Cooper gibi, Vin Diesel gibi.

Yorum
* Ne yazık ki filmi izledikten sonra da “Bu ne yaa?” dedim. O anlata anlata bitirilemeyen espri ögeleri bana pek de komik gelmedi.
* Senaryo tamam.
* Ama o ırklar çok suni duruyordu. Yıldız Savaşlarını çok sevmeme rağmen onda bile garipsediğim o uzaylı yaratıklardan bu filmde de bol miktarda vardı ve yine hiç çekici değillerdi. O yaratıklar en fazla Star Trek'teki kadar olmalı. Yoksa böyle çizgi roman çizgi roman duruyor.

Velhasılı kelam, imdb'deki 8.5 reytingi hak etmiyor. En fazla 7.3. Ama 7.3 de fena değil hani. İzleyin; ama beklentinizi düşük tutun.


Hayata İyi Seyirler...

"Mr Banks" Mesir Macunu Tadında Bir Komedi...

Bir müddettir kafam biraz dolu olduğu için pek öyle zor filmler izleyemiyorum. Ya önceden izlediğim filmler; ya da komedi falan. Onlarda bile Orijinal dilinde izlerken zorlanıyorum. Kafam götürmüyor. Bu yüzden şu “dilediğin zaman” olayı çok işime geldi.

Pazar akşamı tv'de hiç bir şey bulamayarak bir film açtım portalda. Çocuklar ortalıkta koşturup duruyordu. Eşim de bilgisayarında takılıyordu. Peki sonra ne mi oldu? Acele etmeyin önce özetler...

Özet
2013 yapımı "Mr Banks" (Saving Mr Banks) adlı film biyografi ve komedi türünde. Hikayeye göre Bay Walt Disney artık bir animasyon devi olmuştur. Telif hakkını satın alamadığı neredeyse hiç bir masal kahramanı kalmamıştır. Üstelik birincil amacı para bile değildir. İnsanları mutlu etmektir. Ancak kafasında 20 yıldır çözemediği bir sorun vardır: 20 yıl önce kızlarına verdiğini bir söz. Kızları babalarından bir şey rica etmiştir: “Baba! Herkesin filmini yaptın. Neden Bay Popkins'in de çizgi filmini yapmıyorsun???” İşte Baba Walt Disney, o günden beri Bayan Travers'a "Mary Poppins" kitabının telifini satın almak için teklif mektubu göndermektedir. Ancak 20 yıldır ısrarla reddedilmektedir. Fakat nasıl olduysa huysuz Bayan Travars nihayet teklifi görüşmeyi kabul eder ve macera başlar.

Künye
Hikayede Bay Walt Disney karakterini tabiki joker oyuncu Tom Hanks oynuyor. Hani şu hangi role koysanız “O” olan adam. Huysuz Bayan Travers'ı ise Emma Thompson oynuyor. İnanın o karakteri izledikçe içime daral geldi. Allah öyle kadınlardan korusun :))) 

Yorum
Filmin ilk 20 dakikasını takip etmekte güçlük çektim. Flash back'lerle sarmal giden bir film. Başlıktaki o mesir macunu benzetmesi de şunun için. Şekerleme yerken karabiber tadı almak gibi :)))

Bir de filmin konusunu bilmediğim için içine girmekte zorlandım. Peki sonra ne mi oldu? (Şu baştaki ev halimize geri dönelim.) Sonra çocuklar hala koşturuyordu. Ben filmi büyük bir keyifle izledim. Eşim bile elindeki bilgisayarı bir kenara bırakıp filme kapıldı. Yani film o kadar güzeldi. O huysuz ve cadı kadın bizi acaaayip eğlendirdi. Bay Walt Disney ve onun büyülü dünyası bile bizi bu kadar büyüleyemedi.

İlk 20 dakikayı atlatırsanız devamında beğeneceğinize eminim. Bence izleyin. İzlediğimiz bütün o süper kahramanlar ya da masal kahramanlarının ne aşamalardan geçerek bizim karşımıza çıktığına şahit olun.


Hayata İyi Seyirler...

"Automata" Gelecekle İlgili Soru Soranlar İçin...

Eşimin uzun zamandır izleyelim dediği bir film vardı. Antonio Banderas'ın oynadığı bir bilim kurgu filmi. Banderas'ı çok sevmeme rağmen beyefendiyi bilim kurgularla bir arada düşünemiyordum bir türlü. O yüzden hep erteliyordum. Ama izledik tabi. Size filmden bahsedeyim.

Özet
2014 yapımı "Automata" adlı film bilim kurgu türünde. Olay bundan 30 yıl kadar sonra geçmektedir. Hikayeye göre insanoğlunun Dünya'ya verdiği zararlar Dünya'nın sonunu getirmek üzeredir. Her yeri ölümcül radyasyon gazları sarmış ve insan nüfusu topu topu 21 milyona düşmüştür. Neyse ki teknoloji çok ilerlemiş ve herkesin bir “hizmetçi robot” sahibi olmasına imkan tanımıştır. Bu hizmetçi robotlar, olağan üstü teknolojiyle üretilmiş ve tamamen itaatkar akıllı robotlardır. Jacq ise bu robotların ve insanların güvenli ilişkisini denetleyen asayiş polisi olarak görev yapmaktadır. Ama Jacq yıllardır bu işi yapmaktan, asit yağmurlarından, puslu havalardan ve gelecek endişesi taşımaktan boğulmuştur. O kadar ki hamile karısını bile incitmekten alıkoyamamaya başlar kendini. Ama bir gün bir aile, kendi ev robotlarıyla ilgili olarak emniyete şikayette bulunur. Bu sıra dışı şikayet, Jacq gözlerinin açılmasına sebep olacaktır.

Künye
Filmde Jacq'ı elbette ki Antonio Banderas oynuyor. 

Yorum
1) Film, taa en sonuna kadar gizemini korudu ve en sonunda fena halde batırdı. Çünkü bir oradan bir buradan devam eden hikayeyi bağlayamadı.
2) Banderas'ın filmdeki oyunculuğu çok iyiydi. Beyefendiyi şimdiye kadar hiç bunun gibi bir rolde izlediğimi hatırlamıyorum. Çok beğendim.
3) Lezzet olarak Lawrence Fishbourne'un oynadığı "Sinyal" filminden hiç bir farkı yoktu. Ki onu da hiç beğenmemiştim.
4) Asimov'un yarattığı o yapay zeka robot kuralları bu filme de ilham vermiş. Ki benzer bir senaryoyu “I, Robot” kitabında okuduk ve filminde de kısmen izledik. Ki o film de kitabın yanına bile yaklaşamaz.
5) O robotlardan bir tane de ben istiyorum :)))


Hayata İyi Seyirler...  

1 Aralık 2014 Pazartesi

"Nuh" Bir Felaket Filmi... Ya da Felaket Bir Film???

Geçen sene öğrencilerimle sohbet ederken konu yine filmlere geldi. (Ya da biz yine oraya getirdik bilemiyorum.) Hafta sonu sinemaya gitmişler. “Noah” filmine. Ama hiç beğenmemişler. O yüzden tavsiye etmediler. Sebeplerini de açıkladılar ama tam olarak anlatamadılar. Ben de izlemedim.

Sonra dün sinema kanallarında görünce hadi izleyelim dedik. Imdb puanının çok düşük olması bizi biraz düşündürdü tabi ama işte... N'apalım, yaptık bir hata.

Özet
2014 yapımı “Noah” (Nuh: Büyük Tufan) adlı film fantastik türde. Hikayeye göre Yaratan, çok eski zamanlardan beri insanlara sınırsız imkanlar tanımış. Ama insanlar bunun kıymetini bilmemişler ve küfre düşmüşler. Çamura ve günaha batmayan kimse kalmamış. Bunun üzerine Yaratan, bir elçi seçmiş ve bir felaketin geleceğini bildirmiş. Suyla gelecek bir felaket. Seçtiği elçi Noah'a da bir gemi yapmasını ve o gemiye sadece masumları almasını söylemiş. Noah da ailesiyle birlikte gemiyi yapmış ve gemiye sadece ve sadece masumların alınacağına kanaat getirmiş. Yani hayvanların. İnsanların değil. İşte işler bu noktada karışmaya başlamış.

Künye
Hikayede tanıdık isim çok Russlle Crowe, Antony Hopkins ve Emma Watson hemen göze çarpan isimler. Filmin yönetmeni ise Darren Aronofsky. Ben beyefendinin çoğu filmini çok beğenirim. Mesela "Requiem For a Dream" adlı film, hayatımda en çok etkilendiğim filmlerden biridir. Ama bu film,..........

Yorum
Yorumlara geçmeden önce şöyle bir kaç bilgi vereyim.
1) Nuh Tufanı, “Tufan Miti” adı altında hemen hemen her mitolojide bulunmaktadır. Hint, Sümer, Mısır ve devamında Hak dinler... Aşağı yukarı hepsinde de hikaye aynıdır. Tufan, gemi, bir erkek bir dişi olmak üzere hayvanlar...

2) Hıristyanlar bu tufanın küresel olduğunu iddia etseler de Kur'an-ı Kerim malum olayın kısmii bir felaket olduğunu anlatır. Kur'an'da ayrıca 1000 yıldan uzun yaşayan Nuh Peygamberin 40 yıl boyunca gemiyle uğraştığı; yine de kimsenin O'na inanmadığı; kazanın kaynaması ve geminin hareket etmesiyle ilgili teknik hadisesi, Nuh'un kendi oğlu yüzünden hataya düşmesi vb. konularda çok detaylı bilgiler de verilmektedir. Merak edenler “Nuh Kıssası” başlığı altında çok derin bilgilere ulaşabilirler.

Gelelim filmle ilgili yorumlara. Tufan mitini kaç yerde okudum ve inceledim. Hiç bu kadar saçmasına rastlamadım. Senaryoya dini açıdan bakmayı bırakın, efsanevi açıdan bile baksanız çok saçma ve yersizdi. Hatta şöyle söyleyeyim Ben daha bu kadar kafası karışık bir mitolojik kahraman görmedim.

Filme tarihi ya da dini ya da mitolojik açıdan; ne açıdan bakarsanız bakın anlamsız. Tek olay: görsel efektlerin dibine vurmuşlar. Tek olay o.

Vallahi hiç kusura bakmasınlar. Hiç beğenmedim. Yine de izleyip izlememek size kalmış.


Hayata İyi Seyirler...

10 Kasım 2014 Pazartesi

"Cehennem Melekleri 3" Bizim İhtiyarlar 3 :)))

Dün eşim, elinde bir flaş bellek "İki tane filmimiz var. Hangisini izleyelim?" dedi. Ben de "Neymiş onlar" dedim. "Biri bilim kurgu, diğeri de "The Expendables 3" dedi. Direk atladım tabi "". Hangisine atladığımı söylememe gerek yok artık. Direk konuya gireyim.


Özet
2014 yapımı "Cehennem Melekleri 3" (The Expendables 3) adlı film aksiyon türünde. Hikayeye göre Cehennem Melekleri Timi, türlü türlü operasyonlar yapmaya devam etmektedirler. Sıradaki görev ise, nakliyesi yapılmak üzere olan yüksek etkili bir bombayı ele geçirmek olacaktır. Tabi aksiyona doymayan ekip, geçerken eski bir Meleği de hapisten kaçırma operasyonunu da araya sıkıştırıverir. Bu ayak üstü operasyon biter bitmez söz konusu bombanın bulunduğu limana baskın yapılır. Ancak bu sırada ekibin lideri Barney, hiç beklenmedik eski bir düşmanla karşılaşır. Yıllar önce öldürdüğünü zannetiği Conrad'ı görünce Barney'in aklı uçar. Şu durumda yeni görev bellidir: Yarım kalan işi bitirmek...

Künye
Filmin senaristi yine Sylvester Stallone. Beyefendi, oğlunun ölümünün ardından yapılan "Stallone bitti" yorumlarına bir kez daha cevap vermiş desek yeridir. Diğer taraftan filmdeki tanıdık oyuncular saymakla bitmez. Harrison Ford'lar, Arnold'lar, Antonio Banderas'lar, Jet Li'ler, Jason Stathom'lar, Mel Gibson'lar, Wesley Snipes....... havalarda uçuşuyor. Hatta abartmadan söylüyorum: Filme 3 dakkada bir, bir ünlü giriyor:)))

Yorum
Yorumlara gelince... Vallahi ben Stallone filmlerine karşı bi hayli torpilli davranıyorum. Yine öyle yapacağım. Film çok eğlenceli. Ha tabi aksiyon filmi gibi görünen fantastik komedi türünde bir filme benzediğini söylemek yerinde olacak.
2-3 kez izleyeceğiniz bir film değil belki ama en azından bir kere izleyin. Yaşlarının toplamı 2500 olan bu usta aktörlerin nasıl usta aktör olduklarını mutlaka görün.
Film boyunca 8-10 kostüm değiştiren moruklara (bunu bir iltifat olarak yazıyorum) en çok yakışan kostümlerin komando kostümü olduğunu siz de görün.
Senaryodaki operasyonların hem yeni nesil hem eski nesil operasyonları nasıl harmanladığını görün.
Filmdeki gençlerin filme nasıl bir hava kattıklarını da görün.
Görün yani :)))

Hayata İyi seyirler... 

6 Kasım 2014 Perşembe

Marvel Takvimi...

Dün bir öğrencimle ve onun anne-babasıyla 2.5 saat süren 5 yıllık kariyer planlaması yaptık. Ben öğrencime ne kadar faydalı oldum bilmiyorum ama onun bana çok faydası oldu. Çünkü anne-baba gittikten sonra "biraz filmlerden konuştuk" :)))

Öğrencim bana müstakbel Marvel filmlerinin takvimini gönderdi. Vakit kaybetmeden sizinle de paylaşsam iyi olacak.



Hadi Bakalım...

Şimdiden Hayata İyi Seyirler...

"Prensesin Uykusu" Bir REDD Filmi...

Ben pek yerli müzik dinlemem. Ya Türk Sanat Müziği, ya Iron Maiden. O kadar keskin çizgi yani. Ama eşim güzel olan her şeyi keşfetmeyi bilir. Yakın bir zamanda yine bir şey keşfetmiş. REDD'in bir şarkısı. "Prenses'in Uykusu"... Hani Çağan Irmak'ın filminde soundtrack olan.
Biz de şarkının hatırına filmi izledik. Hadi anlatayım...

Özet
2010 yapımı "Prensesin Uykusu" adlı film dram türünde bir yerli film. Hikayeye göre Aziz, 30 yaşlarında genç ve sempatik bir kütüphane memurudur. Aksak ayağına rağmen her zaman gülümseyen yüzü sayesinde herkesin cicisi olarak hayatını sürdürmektedir. Bir gün Aziz'in üst katına çok cici bir kız çocuğu ve onun bahtsız annesi taşınınca Aziz'in hayatı değişir. Aziz, bu küçük kızın annesinden çok hoşlanır ve onlarla yakınlık kurmaya çalışır. Ama bahtsız kadıncağızın ağzı sütten çok fena yanmıştır. O yüzden Aziz'i yanına bile yaklaştırmaz. Ta ki bir gece küçük kızın pislik babası küçük kızı dövüp komaya sokuncaya kadar... İşte o uyku, yani "prensesin uykusu"...

Künye
Başta da belirttiğim gibi filmin yönetmeni Çağan Irmak. Filmin baş rolünü ise Sevinç Erbulak ve Çağlar Çorumlu paylaşıyorlar.

Yorum
Film tipik bir Çağan Irmak filmi. Olaylar ya çocukların gözünden, ya da çocuksu yetişkinlerin gözünden anlatılıyor. Ama ne yazık ki Çağan Irmak, "Babam ve Oğlum"daki o dramatik etkiyi bir daha hiç yakalayamadı. Ne "Hayatımın filmi" dediği "Ulak" filminde; ne de bu filmde. Ne kadar ilginçlikler katmaya çalışsa da mimiklerimizi hareketlendirebilen bir film değil. Ne esprilerinde gülünüyor; ne de dramatik sahnelerinde hüzünleniliyor. Öylesine bir film işte...

Ne bileyim... Ben filmde pek bir şey bulamadım. Ama siz bir deneyin. Belki benim göremediğim birşeyler görebilirseniz. Yalnız görürseniz bana da söyleyin...

Hayata İyi Seyirler...

27 Ekim 2014 Pazartesi

"Hesaplaşma Zamanı" Komedi Türünde Boks Filmi...

Ne derler? Yata r ayak bir filme denk geldim. İki eski boksör... Yok yok iki eski aktör... Yok gene olmadı! İki "usta boks aktörü"... Heh tamam şimdi oldu:))) İşte onların oynadığı bir filme yatar ayak. "5 dakka daha, 10 dakka daha" derken filmin sonunu getirdik küçük oğlumla. Hadi filmi anlatayım size...

Özet
2013 yapımı "Hesaplaşma Zamanı" (Grudge Match) adlı film macera komedi türünde bir boks filmi. Hikayeye göre Razor (Stallone) ve Billy (De Niro) çok eski iki boksördürler. Ancak bu ikisinin arasında 30 sene öncesine dayanan bir husumet vardır. Kadın meselesi yüzünden diyelim ;) Aradan bu kadar uzun zaman geçmiş olmasına rağmen Razor olayı unutamamıştır. Çünkü hayatı fazlasıyla ciddiye alan biridir. Billy ise olayı daha ertesi gün unutmuştur. Çünkü o da hayatı fazlasıyla hafife alan biridir. Bu ikisinin yolları yıllar sonra yeniden kesişir ve aralarında çıkan kavga youtube'a yansır. Bu video sosyal medyada çok tutunca yapımcılar paranın kokusunu alır ve bir maç ayarlanır. İşte üç ay sürecek olan maça hazırlık süreci, hem beyefendileri bize tanıtacak; hem de bizi güldürecektir.

Künye
Filmde boksörleri kimlerin oynadığı belli. O malum kadını ise Kim Basenger oynuyor.Filmin yönetmeni Peter Segal'i ise "Asabiyim" yada "50 İlk Öpücük" gibi filmlerinden tanıyoruz (ki bu filmin reytingleri de tarzı da diğerleriyle tıpatıp aynı).

Yorum
Açıkçası filmin bok filmi olduğunu ve boksörlerin de malum beyefendiler olduğunu görünce bir an "Rocky ile La Motta'nın kapışması olabilir mi acaba???" dedim ama alakası yokmuş. Yıkıldım desem yeri yani. 

Onun dışında komik sayılabilecek ögelere sahip tatlı bir film. Hatta Billy'nin o soğuk şakaları bile güldürüyor insanı.

Boş bir zamanda bir kereliğine izlenecek şeker bir film. Yani ihtiyarları izleyin, gülün derim. 

Hayata İyi Seyirler...

24 Ekim 2014 Cuma

"Hekim" İzleyin ve Tepkinizi Gösterin!!!

Arkadaşlarım bir film önerdiler. Hem de “Aaaa, sen hala izlemedin miiiii???” diyerek. Reytingine baktım fena değil. İzledim. Hadi biraz bahsedeyim.

Özet
2013 yapımı "Hekim" (The Physician) biyografik tarih türünde. Hem gerçek olaylardan esinlenme, hem de roman uyarlaması. Olay Londra'da geçmektedir. Hikayeye göre Rob Cole daha küçük bir çocukken, annesi karın ağrısından ölmüştür. Hem öksüz hem yetim kalan Cole köylerine gelen gezici, çılgın bir berberin çırağı olmaya karar verir. Berber derken o dönemde doktor niyetine kullanılan şahıslar. Gel zaman git zaman küçük Cole büyür ve delikanlı bir berber çırağı olur. Bir gün bizim çılgın berber ve Cole bir kavgaya karışırlar ve berber fena halde zarar görür. Üstelik bir de berberin gözleri katarat olunca işler durma noktasına gelir. Cole, ustasını bu işlerden iyi anlayan zaatlara götürür. Kör gözleri bile açabilen bu zaatlar Cole'da müthiş bir merak uyandırır. Cole uzun uzun düşündükten sonra bir karar verir: Bu adamların eğitim aldığı İsfahan şehrine gidip İbn-i Sina'nın öğrencisi olmak ve karın ağrısına çare bulmak.

Künye
Size yıldız oyuncu olarak gösterebileceğim tek kişi Ben Kingsley. Beyefendi bu filmde İbn-i Sina'yı oynuyor. Onun haricinde başka tanıdık yüzler de var tabi ama çok önemli değil.

Diğer taraftan film (güya) gerçek olaylardan esinlenerek yazılmış bir romandan uyarlama. Yazarın adı Noah Gordon.

Yorum
Filmin gerçekliklerle uzaktan yakından alakası yok. Üstelik Selçuklulara ve müslüman halklara fena halde sataşmalar var. Önce o sataşmalardan bi aklanalım:

1) İbn-i Sina'nın Türk'tür. Hem de Türkoğlu Türk'tür. Ayrıca doktorluğunun yanında son derece iyi bir filozof, ressam ve şairdir. Merak edenler “Asya'nın Kandilleri: İbn-i Sina” adlı belgeseli izleyerek daha detaylı bilgiye ulaşabilirler.

2) O dönemde Doğu Medeniyetleri o kadar gelişmiştir ki kadavrada incelemeler ve deneyler zaten yapılagelmiştir. Kadavra inceleyenlerin büyücülükle suçlanmaları diye bir şey yoktur. O suçlamalar ve cadı avcılığı Orta Çağ Avrupa'sına aittir; aynen iade ediyoruz.

3) Selçuklular barbar değildir, aksine büyük bir medeniyettir. Sırf katliam yapmak için köy bastıkları vaakii değildir. Selçuklular müslümandır ve sadece ve sadece cihat yapmışlardır.

4) Aynı dönemde İsfahan'da barış hakimdir. “Sen Hıristyansın, benim öğrencim olamazsın. Sen yahudisin, hadi yine neyse...” gibi ayrımlar Türk Devletleri tarihinde görülmemiştir.

5) Anadolu'da yol üstünde Hristyanların saldırıya uğraması Haçlı Seferleriyle sınırlıdır. Onların bile bir kısmına Batı Anadolu'da topraklar verilmiş ve daha sonra o kişiler kendi arzularıyla müslüman olmuştur.

6) Ticaret yada ziyaret yada gezi yapan; ya da yol üstünde yolu Anadolu'dan geçmek zorunda olan Hristyanlar da dahil hiç bir insana devlet eliyle zarar verilmemiştir. Tam aksine gerekli durumlarda Anadolu'nun her yerine yapılmış olan hanlarda üç gün boyunca hiç bir bedel ödemeden konaklama yapma imkanı bile tanınmıştır.

O yüzden hiç bize sataşmasınlar; kendi işlerine baksınlar.

Diğer taraftan filmcilik açısından fena bir film değil. İzlenebilir. Ama gerçeklerin bu filmde anlatıldığı yönde olmadığını da bilin.


Hayata İyi Seyirler...

"Duvarlar Arasında" Konusu Güzel, Kendisi Çirkin Bir Film...

Gerilim filmlerinin tiryakisi çok. O yüzden de sinema dünyasında en çok çekilen film türlerinden biri gerilim oluyor. Çoğunluğu çok kötü olmakla birlikte kırk yılda bir iyisi de çıkıyor. Ben de bazı öğrencilerim çok methettikleri için bir tanesini izleyeyim dedim. Hadi önce size filmi anlatayım; sonra da iyimiymiş kötümüymüş yorumlarımı yazayım.

Özet
2009 yapımı “Duvarlar Arasında” (Walled In) gerilim ve gizem türünde. Hikayeye göre Samanta inşaat mühendisliğinden yeni mezun olmuş genç ve güzel bir kızdır. Samanta'nın ailesi de inşaatçıdır. Ama bu aile yıllardır bina yapmak yerine bina yıkma işlerini tercih etmişlerdir. Hatta kurdukları yıkım şirketi işinde büyük bir servet edinmişlerdir. Samanta da aile işine devam edecektir. Üstelik ilk yıkım işini babası ona bizzat vermiştir. Peki iş ne midir? Malestrazza adlı psikopat mimarın 20 sene kadar önce yaptığı muhteşem rezidansı yıkma işidir. Samanta bir çanta eşyasını toplayıp ıssız bir tepedeki bu terk edilmiş binayı keşfe gider. İşte bu ilk işinde Samanta, hayatının en zor günlerini yaşayacaktır.

Künye
Filmde Samanta'yı Mischa Barton oynuyor. O rezidansta yaşayan 3-5 kişiden biri olan Jimmy'yi ise Cameron Bright canlandırıyor. Bu arada film Serge Brussolo'nun bir romanından uyarlama.


Yorum

Film bir roman uyarlaması. Romanı okumadım nasıldır bilemiyorum ama film çok kötü.
* Çünkü çok yüzeysel. Çok daha derin işlenmeliydi.
* Bazen öyle absürt detaylara yer verilmiş ki acaba fantastiğe mi dönecek diye bakındığım sahneler oldu.
* Oyunculuklar çok kötüydü. Soğuk soğuk, donuk donuk. 5. sınıf film havasındaydı. Sanki tüm oyuncuların da ilk deneyimleri gibiydi. Hele ............. beni şok etti. Küçük adam kaçıncı filminde oynuyor ama hep aynı rolü oynuyor.
* Üstelik filmin sonu da bağlanmamış. Rezidansta yaşayan kişilerin akıbeti belli değil. Film boyunca sorulan soruların cevapları yok. Babasının kızına vaadettiği o ödüllerin ne olacağı belli değil.

Kısacası filmi hiç beğenmedim. Bu kadar güzel bir konuyla mucizeler yaratılabilirdi. Ama olmamış. Kusura bakmasın öğrencilerim ama ben aradığımı bulamadım. Yine de gerilim olsun, çamurdan olsun diyorsanız, siz bilirsiniz.


Hayata İyi Seyirler...

Flaş Haber!!! "Arabalar 3" Çıkacak mı???

Çoluk çocuk sahibi pek çok anne baba şimdi anlatacağım şeye rahatlıkla empati kurabilecektir.

İki oğlum var ve dolayısıyla animasyon film dünyasını yakından takip ediyorum. İzlemediğim animasyon sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Pek çoğunu da 3-5 kere izlemişimdir.

Ama o animasyonlardan özellikle bir tanesi var ki ben de dahil tüm erkek çocuk ebeveynlerini çooook yakından ilgilendiriyor. Hangisi mi?

Tabi ki “ARABALAR”!!! 

Şimdi önce müjdeyi verelim. “Arabalar 3” geliyor. Pixar yetkilileri “Arabalar 3” çalışmalarını başlattıklarını açıkladı. Tabi çalışmalar yeni başladığı için 2018'den önce gösterime giremeyecek. Ama yine de gözümüz aydın diyelim...

Niye bu kadar gecikti derseniz; tabi ki oyuncak satışları yüzünden. Üç yıl önce gösterime girmiş olmasına rağmen karakter araba satışları hala son derece yüksekti. Örneğin filmde geçen karakterlerin hemen hemen hepsi (ki bunlar 50 tane falan yapıyor) bizde var. Hatta bazılarından ikişer üçer tane var. Yok kumandalısı, yok neon ışıklısı, yok renk değiştireni, yok yol serisi... Pazarda satılan çakma oyuncaklarından bile alındı. Bunun yanında Şimşek Mcqueen'li çanta, ayakkabı, çarşaf, nevresim............... heeerrr yerimiz McQueen dolu.

Araya bir ara “UÇAKLAR” girmeye çalıştı ama “ARABALAR”daki ticari başarının yanına bile yaklaşamadı. Nasıl yaklaşsın? Kaç çocuk uçakla oynar ki? Arabalar dururken...

Velhasılı kelam aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen hala bu kadar talep görüyor olması galiba Pixar'ı biraz yavaşlatmıştı ama Pixar bu yoğun talebe daha fazla dayanamayıp üçüncü filmi ilan etti.

Nasıl etmesin? bloğumda yazdığım en en en çok okunan yazım açık arayla “Arabalar 3 Çıkacak mı?” adlı yazım. Ben bile arabalarla ilgili kaçıncı yazımı yazıyorsam gerisini siz düşünün :)))

Hayata İyi Seyirler..

P.S. “Arabalar 3”ün ilanını gördükten sonra bilmiyorum bu haber ilginizi çeker mi ama bir müjde daha. “İnanılmaz Aile 2” ve "Kayıp Balık Nemo 2" de yolda. Hem de 3D formatında. Tabi ilk gösterim 2016 yılında... :)))

30 Eylül 2014 Salı

"Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak" En Sonunda İzledim...

"Açlık Oyunları" serisinin ilk filmiyle ilgili epeyce verip veriştirmiştim. (Tabi uygun bir dille.) http://yaseminnewsted.blogspot.com.tr/2012/09/aclk-oyunlar-karn-doyurdu-mu.html

İlk filmi pek beğenmediğimden dolayı ikinci filmi izlemeye bir türlü ikna olmuyordum. Ama beş aydır orada duran dvd'yi daha fazla yok sayamadım ve nihayet izledim. Hadi şu filmin konusuna bir bakalım.

Özet
2013 yapımı "Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak" (Hunger Games: Catching Fire) adlı film yine bilim kurgu türünde. Hatırlarsanız ilk filmde Açlık Oyunlarına 12. Mıntıkadan katılan iki zavallı kurban Katniss ve Peeta, kameralar önünde büyük bir aşk gösterisi yaparak hayatta kalmayı başarmışlardı. 
Bu filmde ise olay şöyle gelişecektir. Hikayeye göre Katniss eve sağ salim dönmüş ve açlıkla mücadeleye kaldığı yerden devam etmek zorunda kalmıştır. Diğer taraftan sevgilisi Gale ile de işler istediği gibi gitmemektedir. Zira Gale o aşk gösterisine fena takmıştır. Gale ile arasını bir türlü düzeltemeyen Katniss eve döndüğünde beklenmedik bir misafirle karşılaşır. Açlık Oyunları Başkanı Snow'la. Başkan Snow, o aşk gösterisinin sadece gösteri olduğunu fark eden çok az insandan biridir. Bu yüzden Katniss'e aba altından sopa gösterir. Katniss eğer hayatta kalmak istiyorsa (ve sevdiklerini korumak istiyorsa) o aşk gösterisini devam ettirmek durumundadır.

Künye 
Filmde ilk filmden farklı kimse yok. Jennifer Lawrence, Josh Hutcherson yine başroldeler. Asıl değişiklik yönetmende. Zira ilk filmden farklı olarak bu filmi yönetmeni Francis Lawrence ki beyefendi aynı zamanda "Constantine" ve "Ben Efsaneyim"in de yönetmenidir. 

Yorum
Peki filmi beğendim mi? Eh bu sefer olmuş. İlkiyle hiç alakası yok. Güya aynı yazarın elinden çıkmış iki roman uyarlaması gibi gözükse de ilkine nazaran ikincisi gerçekten çok daha olgun bir film. 

Benim size tavsiyem şu serinin üç kitabını da okuyun; ikinci filmi de izleyin.

Hayata İyi Seyirler...

"Acı Aşk" Fantastik Olmayan Fantastik Bir Türk Filmi...

Geçenlerde küçük oğlumu (küçük dediğime bakmayın, kazık kadar oldu) ayağımda sallarken televizyonda bir film başladı. Yerli film. Hemen kumandaya gitti elim; başka kanala geçecektim. Bir de baktım kumanda çok uzaklarda. Mecburen izledim. Buraya kadar bir sorun yok. Asıl mesele... Asıl meseleyi yorumlar kısmında anlatayım.

Özet
2009 yapımı “Acı Aşk” adlı film, romantik dram türünde. Hikâyeye göre Orhan, bir üniversitede öğretim üyesidir ve Oya da başarılı bir fotoğrafçıdır. Bu ikisi yıldırım aşıyla birbirlerine tutulurlar ve son sürat evlenirler. Nikâh sonrası son sürat çıktıkları balayında son sürat bir kaza yaparlar ve Oya'nın her iki gözü de kör olur. Oya, evde ruh gibi gezmeye başlayınca Oya'nın son sürat başlayan aşkı son sürat sona erer. Ama Oya’yı terk etmeye de vicdanı el vermez. Çiftin evlilikleri bu şekilde ilerlerken hiç beklenmedik bir olay gerçekleşir ve karşı daireye hafifmeşrep bir kadın taşınır. İşte o kadından sonra Orhan teraziyi kaybeder. Hele bir de işin içine oynak bir kız öğrenci girince işler iyice sarpa sarar.

Künye
Filmde Halit Ergenç, Cansu Dere ve Songül Öden oynuyorlar.

Yorum
Gelelim başta bahsettiğim o asıl meseleye. Şimdiye kadar tesadüfen başını izleyip sonra sonunu merakla beklediğim ve gerçekten beğendiğim çok az film var. İşte onlardan bir tanesi bu. Fantastik bir film değil belki ama bir Türk filmi için fazlasıyla fantastik. Bizim alışık olduğumuz o “Yeşil Çam Filmleri” gibi değil kesinlikle. Sanki yabancı film gibi. Filmin pek çok yerinde “Haydaaaa” dedirtti yani.

Üstelik esprileri soğuk ama komik ve durum komedisi tekniği oldukça güçlü.

Hikayedeki düşünce ve yaşam tarzı benimkine hiç uymasa da filmi beğendim. Reytingi çok düşük ama tadına bakmaya değer.


Hayata İyi Seyirler...

26 Eylül 2014 Cuma

"X-Men: Geçmiş Günler Gelecek" Süper Film...

"Yaaağma yağmuuuuuuuuur; eeesmeeee rüüüzzgaar. Yolda yolcuuuuuuuum vaaaaar beniiiiiiim" diyesim var:))) Yolda yolcumu beklerken zamanı  hızlandıracak bir filme ihtiyacım vardı. Ve o film elbette ki X-Men serisinin son filmi olmalıydı.

Özet
Mystic
2014 yapımı "X-Men Geçmiş Günler Gelecek" (X-Men: Days of Fure Past) adlı film, serinin diğer filmleri gibi bilim kurgu türünde. Hikayeye göre mutantlarla insanlar arasında yıllardır süren savaşta mutantlar yok olma noktasına gelmişlerdir. O kadar ki koskoca dünyada sadece 8-10 tane mutant kalmıştır. Kimdir onlar? Tanıdık isimler: Xavier, Wolverine, Magneto, Storm ve yeni yetme bir kaç tane daha. Peki sizce insanlar mutantları nasıl bu kadar köşeye sıkıştırmış olabilirler? Anlatayım. 1973'te Mystic'in yaptığı bir hata yüzünden. Mutantlar ne yaptılarsa bu beladan kurtulamamışlardır. Geriye yapılacak tek bir şey kalmıştır. Bu işi düzeltmesi için 1973'e birisini göndermek. Zamanda bu kadar geriye gidip yaralanmayacak ve yaralansa da aynı hızda iyileşecek tek kişi ise elbette ki Wolverine olacaktır.  

Künye
Filmdeki isimler süper. Çünkü senaryo gereği mutant kahramanlarımızın hem geçmişlerini, hem şu anki hallerini aynı filmde keyifle izleme şansına sahibiz. Liste uzun olduğu için diğer yorumlara geçeceğim.

Yorum
Film çok güzel. Çok çok çok güzel. Geçmişe adam gönderme fikri daha önce "Geleceğe Dönüş" serisinde de, "Terminator" serisinde defalarca çalışıldı. Ama aynı filmde ............ gönderme fikri dahiceydi. (Spoiler korkusu)

Ben filmi çok beğendim. Bilim kurgu seviyorsanız eminim ki X-Men'leri de seviyorsunuzdur. X-Menleri seviyorsanız, buna bayılacaksınız demektir. 

Hayata İyi Seyirler...

P.S. Bilim kurgu filmlerine karşı algılarımı kökünden değiştirdiği için "The Matrix"i izlediğim güne lanet etmek istiyorum:)))